kardeşim facebook mağduru hakim bey

entry1 galeri0
    2.
  1. moruk, 16 yaşında bir kardeşim var. dur lan hemen celallenme, ''seni ondan bile kıskanıyorum'' demeyeceğim. sana gitme de demeyeceğim ama; git!
    hatırlarsın, iletişememek başlığında geniş geniş anlatmıştım, şimdi yine oralardan dem vuracağım biraz moruk, biraz da yalnızlıktan.

    bizim zamanlarımız bu kadar interaktif değildi biliyorsun, bırak feysbuk tivitır çılgınlığını, bilgisayar bile yoktu lan! hatta cep telefonlarını bile 20 li yaşlarda gördük oğlum biz.

    sahi kardeşimden bahsediyordum di mi? geçenlerde açmış feysbuk denilen naneyi, bir tane kızla harıl harıl yazışıyor. ''kim lan bu'' dedim, ''arkadaş be abi'' dedi.
    ''hee nereden?'' deyince de, ''feysbuktan tanıştık'' dedi.
    vay amk ya! takıldıkları mekana bak ''feysbuk''

    neyse aradan bir kaç gün geçti ki baktım bizimki yine muhabbette, gözucuyla baktım; aşkım, canım, cicim.
    off kelimelere bak,
    araya ''seni seviyorum'' bile serpiştirmişler lan!

    ''aşk yapmışsın'' dedim
    ''yaptım'' dedi ama
    kelimeyi tam olarak telafuz etmesine izin vermedi kulaklarına varan ağzı. ama ben anladım; vücut dili kaçamaz böyle durumlarda.

    gel zaman git zaman bol muhabbet ve ütopik ''seni seviyorum''larla süslü zamanlar geçirdi bahsi geçen ikili. zamanlar dediğime bakmayın, olsun olsun en baba 2 ay.

    sonra buluşma vakti geldi çattı. pazar günleri böyle günler için biçilmiş kaftandı; öyle de oldu.
    bizim minik kuş yapılı, dana gibi bir çocuktur. adamda 1.90 boy var. pantolonlarımdan birini arakladı hemen, parfümüme de yapıştı. ''bu nasıl?'' ''bunun üstüne bu olur mu'' derken hediye paketi gibi yaptık çocuğu moruk. güzel de oldu. ''ara bakalım nerdeymiş'' dedim, ''telefon kullanmıyormuş abi'' dedi. ''lan bu zamanda telefon kullanmayan mı kaldı mal mısın!'' dedim.
    ''ne bileyim var demekki'' dedi.

    buluşma yeri tayin etmişler; saat 13 te meydandaki okulun üsta kapısı. bir anda aklıma düştü, paranoya had safhada ya bende;
    ''la oğlum ekintiye gelmiş olmayasın'' dedim
    sustu.
    aklım eski günlere gitti bir anda!

    velhasılı kelam öyle veya böyle derken o saatte orada oldu bizimki. hatta 15 dakika erken bile gitti. durur muyum ben de hemen peşinden tabiki.

    okul tam meydanda, karşısında cami ve koskoca bir park. parkın içinde kafeydi, çay bahçesiydi zart zurt. klasik meydan işte.
    kafenin bahçesinde beklediği yeri gören bir masaya oturdum ve çay sigara keyfi yaptım. tam da söylediği gibi okulun üst kapısında bekliyordu garibim. orada duvara oturmuş, yalnız!

    moruk; yalnızlık işte bu lan! tanımadığın, daha önce yüzyüze görmediğin birini beklemek; belki de gelmeyecek. heves var, özlem var sevgiliye. hayaller var. tam da oradasın işte; istiyorsun.
    sabırsızca, umutların kaygılarını örtmüş bir durumda bekliyorsun.

    saat 13.10. olur böyle şeyler canım; dünyada aksilik mi yaşanmıyor.
    saat 13.20. istanbul'un derdi bitmez; trafik, bok püsür.

    bekliyor. kafenin bahçesinde ikinci çayımı yudumluyorum. o beni görmüyor ama ben onu net görebiliyorum. hala beklemede! sağa sola bakışları sıklaştırmış, tedirginliği hissediliyor.

    yalnızlık böyle bir şey moruk. orada, duvarın üstünde tek başına, umut, kum saati misali azalıp biterken, tekrar şans verebiliyorsun kendine; saati ters çevirmen yeterli; belkilerle.

    saat 13.30. tam gaz beklemede. üzüldüm haline lan! arama gereği duydum;

    + efendim abi
    - var mı gelen giden?
    + yok bekliyorum
    - gelmeyecek sanırım
    + belki trafik filan varsa, ne bileyim babası yüzünden geç çıkmıştır filan,
    - benim hesabıma göre yarım saat geç kalma payı normal ama
    + 45 e kadar bekliyim diyorum
    - tamam bekle bakalım, görüşürüz

    yalnızlık bu kadar kötü mü lan moruk?

    çocuk hala duvarın üzerinde. ilk geldiğindeki dik oturuşundan eser yok. yüz kasları bir ölününkinden farksız.
    umut, gazı bitmiş bir çakmak gibi. ateş yok ama çakmaktaşından çıkan kıvılcımlarla idare ediyor. saat 13.45 moruk, gelen giden yok!

    arıyorum tekrar;

    -naptın?
    + bekliyorum
    - gelmez oğlum o, hadi eve gel
    + ya ne bileyim, hani telefonu da yok ya üstünde, çok kötü bir şey olmuştur, ne bileyim, hani gelir de bulamaz beni filan diyorum
    - 15 dakika daha bekle gelmezse gel

    ''gelmezse''
    kelimeye bak. yok öyle bir şey. abisi yediği kazıklardan biliyor gelmeyeceğini. gelmez o gelmez!

    bir sürü çay içtim kafede, sayısını bilmiyorum. yarım pakette sigara, sonlara doğru hızlandım.

    saat 13.55. hesabı ödeyip kalktım; doğru eve.
    saat 14.05. eve geldi; vücudu ayakta ama ruhu yerlerde sürünüyor. çaktırmamaya çalışıyor.
    gülerek ''ne oldu lan?'' diyorum
    ''gelmedi amk'' diyor.
    ''gel oğlum siktiret, sana kız mı yok'' diyorum
    ''2-3 tane boşta var zaten, birini ayarlayacağım'' diyor

    tertemiz bir kalbin ilk kirlenme anlarını görmek duygu yüklüyor adama moruk! gözlerim doluyor, içimi bir ateş basıyor.
    tıpkı reytingi yüksek, duygusal bir film gibi. acıttıkça zevk alan bir yönetmen var perdenin arkasında sanki.

    siyah köpekle beyaz köpeğin hikayesini bilirsin belki. kızılderili şefi hergün dövüştürürmüş ya bunları büyük çadırın önünde. oturup izlermiş şef de.
    bir gün küçük torunu sormuş;
    + dede bu köpeklerin biri siyah biri beyaz; ve sen hergün bunları dövüştürüyorsun.bunun anlamı ne?
    - siyah köpek kötülüğü beyaz köpek ise iyiliği temsil ediyor yavrum. insanların içindeki iyilikle kötülük de devamlı rekabettedir.
    + peki en çok hangisi kazanıyor?
    - hangisini daha iyi beslersen o.

    bizimkinin siyah köpeği daha yeni yeni mamalanmaya başlıyor bugünlerde..

    benim siyah köpeğim beyaz ile başabaş; yenişemiyor namussuzlar.

    aklıma iyi bir fikir geliyor o an.
    ''feysbuk denen zımbırtıda, tekrar karşılaştığında, ondan özür dile ve o gün çok önemli bir işinin çıktığını, gelemediğin ve onu beklettiğin için çok üzgün olduğunu, kendini mutlaka affettireceğini söyle'' diyorum.

    fikir hoşuna gitmiyor.

    belki bir saat sonra filan, tuvalete gittiğinde gidip karıştırdım ekranı. binlerce bela okuyan bir mesaj göndermiş bizimki. bir tane bile küfür yok!

    yalnızlık böyle bir şey moruk. yüzyıllarca bekleten, umutsuzluğa iten, yakası bağrı açık küfürler savurttururken bazen birilerine, bazen de birilerinde kaybolmayan umut kökleri bıraktırabiliyor
    yalnızlık zor moruk, ama yaşanıyor. . .
    6 ...
© 2025 uludağ sözlük