abimin kardeşi olarak söylemeyeliyim ki çok kral bir sevgidir. ve tüm bu kral kardeşlik sevgilerine nazar değmesin demek istiyorum. bir abim daha olup hangisi olsun deseler, bir abim var zaten derdim. kiminin ablası var, yine aynı bir sevgi ve dayanışma bağı vardır. değerli bir şeydir. anne baba gibi toparlayıcı bir durumları yoktur der kimileri. herkes için bir değil derler. hep bir kıskançlık duygusunun olacağını söylerler. unutulacağını söylerler. ama ben pek katılmam. kardeşlik güzeldir. yalnız olmadığınızı hissedersiniz. evet aslında herkes için bir değildir. yıllardır küs olan, birbirine kin besleyen öz kardeşler var. herkesin farklı yaşanmışlıkları var lakin ne kadar kötü olursa olsun, o aynı kandan aynı candan kısmı devreye girdiğinde pek bir duygusallaşabiliyorsunuz. tüm kırgınlıkların giderilmesi ve sevginin bolluğunun günden güne artması dileğiyle. iyi seneler olsun.
sevgilerin en sadesi ve en içtendir. ayrılığı kaçınılmaz ve acıdır.
24 yıl olmuş, aynı evde iyiyi, kötüyü, neşeyi, sevinci, kederi, beraber yaşamış iki insan, zaman gelmiş askerlik ayırmış, zaman gelmiş şartlar.
her seferinde geri dönüş şartı olduğu için gitmeler koymamış, acıtmamış, ama şimdi geri dönüş yok, akşamları ben bu kanalı seyredecem kavgaları yok, sigaramın hepsini içmişsin sıkıntısı yok, eve gece gelen kardeşe fırça atmak yok.
arkandan kardeşin olmadığını bilerek bir yolda yürümek ne kadar korkutucu ve acı, ne kadar acımasız ve sevimsiz, nasıl alışılacakki ?
insanın aklına küçükken annemizin sobanın üstünede pişirdiği etler geliyor, kurban bayramında bileziklerini satıp bize koç aldığı, hiç bir zaman kimseye bizi ezik durumda bırakmadığı, zaman içinde yapılan hatalar belki tatlı sert durumlarda küçük küslükler le bitse de en acımasızı küslük sebeblerini bile tartışamayacak olmamız.
hayatım boyunca yaptığım hataların bedelini bu kadar acımasız ödeyeceğimi bilseydim, hiç bir zaman hata yapmazdım. bir insandan uzaklaşınca bu kadar canınım acıyacağını bileseydim o insanı bu kadar sevmezdim.
hayatta kazanmayı öğrendik ama, yaşamayı öğrenemedik. hayatımıza yıllarımızı kattık ama, yıllara hayat katamadık.
çok şey yaptığımızı sandık ama, hiç bir şey yapamadık. yapamadım.
gözünu bile kirpmadan atese atlamak,
o leb demeden leblebi anlamak,
kinder süpriz alip cikolatasini paylasmak,
hafta sonu sabahin köründe bile olsa "abla yanina yatiim mi" dediginde yorgani aralayip buz gibi olmus ayaklarini isitmak,
bir haftalik laptopa bir sise bebek yagi döktükten sonra bile sabirli kalabilmek,
entari yazarken kucakta uyuya kalan kardesi uyandirmamak icin tek elle yazmaya devam etmek, hatta bkz bile vermek gibi bisi olsa gerek. *
4 ve 5 yaşlarında iki kardeşten biri ağır bir hastalık geçiriyor. küçük kardeşin iyileşmesi için hısım akrabadan kan örnekleri alınıyor. sıra hasta olan çocuktan bir yaş büyük abisine geliyor.
doktor- şimdi kardeşinin iyi olamsı için senden kan örneği almamız gerekiyor diyor.
abi çocuk- (bir iki saniye bekliyor sonra )tamam diyor.
çocuktan kan örneği alınmasından sonra aradan bir saat geçiyor.ve abi çocuk doktorun yanına gidip soruyor
- doktor abi ben ne zaman öleceğim.
doktor ilk başta bir şey anlamıyor tebessüm ediyor ama jeton sonradan da olsa düşüyor . düşüyorda ciğeri sızlıyor. başlıyor ağlamaya. kardeşi için kan örneği alınınca öleceğini , o örnekle kardeşinin iyileşeğini zanneden çocuğun tüm hayatından vazgeçerken iki saniye düşünmesi belki doktoru insanlığından utandıyor o anda.
çocuk olmak mı ,abi olmakmı ,kardeş olmamı , bilinmez ama doktoru bile ağlatır yeri geldiğinde vesselam.
bir elmanın bölümlenmiş dilimleri gibidir kardeşler. kendi aralarında birbirlerini yiyip, sevgilerini pek belli edemezler. ne zamanki dışardan bir baskı veya üzüntü ile karşılaşıldığında birbirlerine kenetlenip bütün bir elma halini alırlar. adeta aslan kesilirler,üzüleni korumak için.
babadan kalma bir tarla var. iki kardeş bu tarlayı evlerinden gelip işliyorlar, çalışıyorlar. hasat zamanı hasadı paylaşıyorlar ve akşam evlerine gidiyorlar. kardeşlerden biri gece hiç uyuyamıyor, düşünüyor ki, ben bekarım, kardeşimin ise karısı ve çocukları var. buğdayı aldık, pay ettik, anlaştık ama, bu benim aldığım buğday bana fazla. onun daha çok ihtiyacı vardır. ben bir kısmını ona vereyim. uyuyamıyor, kalkıyor, buğdayı ayırıyor, çuvallara doldurup sırtlanıyor ve yola koyuluyor. o yola koyulurken öteki kardeş de uyuyamıyor ve düşünüyor ki. yahu biz pay ettik hasadı ama benim çocuklarım var, bana ilerde bir şey olsa,çocuklarım bana bakar. kardeşimin ise kimsesi yok. yapayalnız. onun daha çok paraya buğdaya ihtiyacı vardır. o da topluyor buğdayı, koyuyor çuvala ve dışarı çıkıyor. gece yol üstünde iki kardeş karşılaşıyor. ikisinin de sırtında buğday dolu çuvallar ve yıldızların altında öylece birbirlerine bakıyorlar. sonra hiç bir şey söylemeden sarılıp kucaklaşıyorlar. işte efsaneler der ki insanlık tarihinin ilk mabedi olan süleyman mabedi o iki kardeşin kardeşlik duygularıyla sarıldıkları o yere inşa edilmiştir.
yaşamdan dakikalar adlı eserden şair sunay akın ın anlattığı bir öykü.
pek çok şeye tercih edebileceğim sevgi. herkes aşık olabilir ki olur da hayatlarının bir evresinde ama herkes ardeş sevgisini tadamaz. küçükken kıymetini bilmeseniz de büyüdükçe aslında sahip olduğunuz en değerli hazine olduğunu farkedersiniz.