Sevgilime şey demiştim. Benden uzakta oturuyordu. Dedim ki ben seni düşünürken seninle konuşurken ya da fotoğraflarına bakarken gözlerimi kapatıyorum ya da karanlıkta duruyorum. Seni karanlığa işliyorum. Her gözümü kapattığımda seni görüyorum her gece sana sarılıyorum. Demiştim.
Buluştuğumuzda görür görmez koşarak sarıldım. Yine gözlerimi kapattım.
Ve o an karanlığın bu kadar huzur vereceğini hayal edemeyeceğimi anlamıştım.
karanlığın, insan bünyesinde yaratmış olduğu hoşluktur.
kutsal kitapların bazısında, örneğin tevratın genesis bölümünde ; tanrı ışık olsun demiştir. keza kur'anda da ışık mahiyetinde tanrının nurundan bahsedilmektedir. referansını verdiğim örneklerle insanın kutsalında ışığın önemi vurgulanmaktadır. . ışık bizzat tanrıyı zihnimizde betimlerken onu yansıtmaktadır..
ancak, burada da ara ara denk geldiğim bazı yazarlarlarla birlikte şahsım, ışıktan daha çok karanlığı benimsemişiz.. . ışığın kutsiyetinin olduğu kadar karanlığın da sukünetle, huzurla bir ilgisinin olduğunu düşünüyorum...aile bireyleriyle buluşma, dost meclisinde hoş sohbetler, gündüzün yoğun temposunu kenarda bırakıp dinlenmek.. bunlar karanlığın yer küreye teşrifiyle, arz-ı endam etmesiyle gerçekleşen hadiselerdir.
bu yüzden karanlık, sükuneti çağrıştırır şahsıma. insanın da şu " geldik gidiyoruz" dünyasında aradığı bir parça sükunet değil midir ?
gece kendini gündüze teslim edince biter. güneşin doğuşunu izlemek güzeldir. her güneş doğduğunda içimde bir üperti olur ve hemen kalkar ışığı kapatırım. çünkü tedaş çok kitliyor.