içinizden hiçbirinize ait hissedemiyorum,
Davanıza davam diyemiyorum.
Bilemiyorum, sorun bende mi? Ne yapsam kendimi?
Anlatsam derdimi
Her yer karanlık. Yarından umudum yok.
Aslında sorum çok ve cevaplar sayfalar dolusu önümde
Ne kadar görmek istesem de gözümle,
Her yer karanlık… Her yer karanlık,
Hiç ışık yok.
Ne zaman düşsem bu yalnızlığa
Kitaplar koştu hep yardımıma,
Binlerce yıl önce mum ışığında
Kavuşmuşlar insanlar aydınlığa.
Şimdi tüm bu ustalar izlerlerken
Ve güya tanrılar da bizlerleyken
Ne yaptık da düştük bu karanlığa?
Sanki uzanıyor ta' yanıbaşımdan sonsuzluğa.
Her yer karanlık. Yarından umudum yok...
Aslında sorum çok ve cevaplar sayfalar dolusu önümde,
Ne kadar görmek istesem de gözümle
Her yer karanlık… Her yer karanlık.
Hiç ışık yok.
Yine birilerini kızdırdım, yağıyor üstüme tanrının laneti.
Ne hain, ne katil, ne de hırsızdım
Tanrınız buysa beyler, yok hiç adaleti.
Protestler, yeni tezler üretirlerken
Bir şekilde marjinal olalım derken
Az olmak uğruna yine çoktan oldular,
Adeta koskocaman bir b.ktan ordular.
Ne yaptıysam olmadı, hep haksızdım
Söylemlerim pek çokları için tatsızdı.
Arkamda Titanlar olsa da fark etmez,
Onların gözünde ben hep dayanaksızdım.
Konuştukça gözlerinde düşüyorum
N’olur ört üstümü anne, çok üşüyorum
Delirtiyor beni insanların gamsızlığı.
Ne olacak da bitecek bu yalnızlığım?
Her yer karanlık. Yarından umudum yok.
Aslında sorum çok ve cevaplar sayfalar dolusu önümde
Ne kadar görmek istesem de gözümle,
Her yer karanlık… Her yer karanlık
Hiç ışık yok.
Yorgunum... herkesin hissettiği yorgunluk değil ama bu... tarifi yok gibi... belki de var bilmiyorum... neleri bilip, neleri bilmediğimi unutmuşum... bi'çok şey unutmuşum şimdi aklıma geldi hepsi... ah bu karanlık tıpkı geçmişe yolculuk gibi... neden siyahı bu kadar çok seviyorum bunu da unutmuşum... her yer siyah, ama baktıkça daha da çok kararıyor ve bu çok hoşuma gidiyor... öyle ya kapıdaki yazı geldi aklıma... "tüm aydınlıkları dışarıda bırakın" demiştim... evet evet en mantıklısı da bu tüm yeryüzü zaten aydınlık ve ben karanlığı seviyorum neden alayım ki içeri aydınlığı...
yorgunlugum geçmek bilmiyor... soguk bir bira, başladığıma üzüleceğim ama başlamasam aklımdan hiç çıkmayacak bir sıgara iyi gelir sanırım yorgunluğuma...
"karanlık mı sonsuzluktur yoksa aydınlık mı?..." "tanrım bu soru nereden çıktı şimdi?" aydınlık yok hayatımda, karanlık ise tanrım... ona baktığım da hiçbir şey görmeden her şeyi düşünebildiğim tek renk siyah...
Seni seviyorum siyah... "başka neleri severdim kim bilir?" unutmuşum hepsini... sıgaram da bitti...
"kussam yorgunluğum geçer mi?" ama unutmuşum ben hep "kan" kusardım... sonra ölürdüm her kan çıkışında cigerimden...
"sonsuz bir şarkı" doluyorum dilime, sözlerini kendim yazmışım usul usul ölüme yürüyorum... "ah ne zevkli bir yürüyüş..." ölüme gitmek... usul usul ölmek...
en çok da içine düştüğünüz umutsuzluğu niteleyendir.
insanların bana samimi olmadığını hissettiğim an düşüyorum bu karanlığa...kendimi düşünürken düşüyorum...ışığın olmaması önemli değil ama umudun olmadığı o karanlıkta durmak çok zor..kaldırımda açılan ve kapatılması unutulmuş sessiz sedasız belediye çukurundan daha derin, daha acı daha...daha kötü bu karanlık..
kendimi anlamak için her gün şu sözlüğe girip 'ben' butonuna basmam da takdir edersiniz ki işe yaramıyor. kimseye zararımın dokunmadığı anlarda herkesin bana zarar vermek için yarışmasını anlamıyorum..kimsenin bana zarar vermediği anlarda da zararı verenin bu sefer kendim olmasını da anlamıyorum.
karanlığı sevmekten başka çarem yok. çünkü bana ait olmayan yüzlerle, karakterlerle ve dolayısıyla bana asla tanıdık gelmeyen diğer hayatlarla dolu 'aydınlığımda' aldığım nefes de bana ait değil.