aydınlığa öfkedir karanlık,
kinin ve ölümün rengidir.
kusar ve kutsar ölümü,
yaşanılacak günlere karşı.
halbuki ölüm, nasıl olsa gelecek,
önemli olan, aydınlıkta insan gibi yaşamak...
aşka düşmandır karanlık,
bıçak gibi keser,
gecenin aydınlığını.
zemheri olur, dondurur sevgiyi,
biter sıcak yataklarda aşk...
korkuyla beslenir karanlık,
korkar...korku salar...
çarmıha gerer aydınlığı
filistin askılarında,
manyetonun kablosunda büyür korku,
kadın ve erkek uzuvlarında;
canhıraş acıların replikleriyle dolu,
ışkence odalarında...
karanlık kindir,
sevdaya karşı;
gündüzün aydınlığını yırtar,
kanatır boydan boya sevgiyi,
kirli, keskin ve uzun tırnaklarıyla...
namussuzca kurulan tuzaklarda,
kahpe faklarında gizlidir,
karanlığın kirli ve onursuz eli.
mertliğe, dostluğa, sevgiye düşman,
yüzü kara, gözü kara, beyni kara...
üşütürmüş karanlık en sıcak havada bile. boşlukmuş çünkü, girdapmış karanlık. ve üç beş mutlu anıyı taş diye sektirdiğin bir deniz kıyısıymış mehtaba karşı. karanlık soğuk bir suymuş ayaklarını sokup çırptığın.
ve nefesmiş karanlık, soğuk bir nefes ama... içine çekince ciğerlerini hem doldurur, hem de dondururmuş. hayat diye solutup, yalnızlık diye bırakılan bir nefesmiş. çektikçe çekesin gelen bir kış gecesiymiş içine.
ve zifiriymiş, zifirmiş... zahiriymiş, zahirmiş... ve zehirliymiş, zehirmiş...
Yorgunum... herkesin hissettiği yorgunluk değil ama bu... tarifi yok gibi... belki de var bilmiyorum... neleri bilip, neleri bilmediğimi unutmuşum... bi'çok şey unutmuşum şimdi aklıma geldi hepsi... ah bu karanlık tıpkı geçmişe yolculuk gibi... neden siyahı bu kadar çok seviyorum bunu da unutmuşum... her yer siyah, ama baktıkça daha da çok kararıyor ve bu çok hoşuma gidiyor... öyle ya kapıdaki yazı geldi aklıma... "tüm aydınlıkları dışarıda bırakın" demiştim... evet evet en mantıklısı da bu tüm yeryüzü zaten aydınlık ve ben karanlığı seviyorum neden alayım ki içeri aydınlığı...
yorgunlugum geçmek bilmiyor... soguk bir bira, başladığıma üzüleceğim ama başlamasam aklımdan hiç çıkmayacak bir sıgara iyi gelir sanırım yorgunluğuma...
"karanlık mı sonsuzluktur yoksa aydınlık mı?..." "tanrım bu soru nereden çıktı şimdi?" aydınlık yok hayatımda, karanlık ise tanrım... ona baktığım da hiçbir şey görmeden her şeyi düşünebildiğim tek renk siyah...
Seni seviyorum siyah... "başka neleri severdim kim bilir?" unutmuşum hepsini... sıgaram da bitti...
"kussam yorgunluğum geçer mi?" ama unutmuşum ben hep "kan" kusardım... sonra ölürdüm her kan çıkışında cigerimden...
"sonsuz bir şarkı" doluyorum dilime, sözlerini kendim yazmışım usul usul ölüme yürüyorum... "ah ne zevkli bir yürüyüş..." ölüme gitmek... usul usul ölmek...
ışıgın bulunmadıgı ortamdır. evrende, her ne kadar uzayı karanlık sansak da, sadece karadeliklerde gercek anlamda 'karanlık' vardır zira ısıgı da içine alır fakat yansıtıp aydınlatacak ortamı bulundurmaz.
bazı insan profili ne getirmiştir onları bu hale bilinmez ama gülüşleride dahil herşeyleri karanlık tır. bilinmezdir. kör kuyuların yusufu çağırdığı gibi de içine çekerler sizi. meyilliydi kötüye der insanlar varsın desinler. ya çözersiniz sırlarını ya da sizde griden karaya değişim gösterirsiniz. sevdiği uğruna kararmak.
kimsenin sizi göremeyeceği, bulamayacağı, zarar veremeyeceği hissi yaratan, yer yer ölüm kavramıyla özdeşleşmiş güzellik. herşeyden siktiri yiyince sığınılan, sadece sarılan, soru sormayan, ne kadar içinde bulunursanız o derece somutlaşan bir hiçliktir.
yalnızken, özellikle geceleri güzeldir. etrafta hareket, telaş yoktur.
göremediğiniz için düşünmeye başlarsınız. düşündükleriniz ağır gelse bile karanlık bunun gözünüzün önünde somutlaşmasını engeller,
bir şekilde korur, görünmez yapar.
kafanızın içinde güvenli bir bölgeniz varsa karanlık oraya ulaşmayı kolaylaştıracaktır.
en çok da içine düştüğünüz umutsuzluğu niteleyendir.
insanların bana samimi olmadığını hissettiğim an düşüyorum bu karanlığa...kendimi düşünürken düşüyorum...ışığın olmaması önemli değil ama umudun olmadığı o karanlıkta durmak çok zor..kaldırımda açılan ve kapatılması unutulmuş sessiz sedasız belediye çukurundan daha derin, daha acı daha...daha kötü bu karanlık..
kendimi anlamak için her gün şu sözlüğe girip 'ben' butonuna basmam da takdir edersiniz ki işe yaramıyor. kimseye zararımın dokunmadığı anlarda herkesin bana zarar vermek için yarışmasını anlamıyorum..kimsenin bana zarar vermediği anlarda da zararı verenin bu sefer kendim olmasını da anlamıyorum.
karanlığı sevmekten başka çarem yok. çünkü bana ait olmayan yüzlerle, karakterlerle ve dolayısıyla bana asla tanıdık gelmeyen diğer hayatlarla dolu 'aydınlığımda' aldığım nefes de bana ait değil.
nedir? ışıksızlık durumu. bu durumun hem gerçek hem de mecazi manalar içerdiğinin farkındayım, ama mesele o değil. çünkü çok da farklı şeyler değil ikisi. karanlık en konsantre olabildiğiniz yerdir, en kendinize dönebildiğiniz, içinizi en rahat görebildiğiniz. suskundur, bu yüzden nettir. kafa karıştırmaz. sizi size bırakır, hayal kırıklığına uğratmaz. olduğu gibidir. komik gelecek belki ama, karanlıkta şiir yazmak ister insanlar. karanlıkta daha kolay ağlarlar, acılarıyla yüzleşirler. karanlıkta sevişirler. karanlıkta her şey daha büyülüdür. gerçek olmayan bir tarafı vardır çünkü, dış dünyada olamayacak kadar saf ve gerçek. çok mutlu yada çok üzgün olduğumuz, aklımıza sonsuza dek kazımak istediğimiz anlarda gözlerimizi kapatmamız da bundan. duyularımızın gösterişsiz algılarından çok, aklımızın kapasitesini kullanmak istememizden. her şeyi olduğu gibi, eksiksiz fazlasız anlamaya çalışmamızdan.
güzeldir karanlık. kendimizi hep karanlıkta biliriz. ders aldığımız anlar varsa, hiçbir zaman mutluluğun doruklarında olduğumuz anlar değildir bunlar, karanlıkta yatağımıza kıvrıldığımız anlardır.
geyiğini de yapacaksam, söyleyeyim; süper kahramanlar da hep gece çıkar gelirler, karanlıkta.
evet şu an bunları yazdığım oda da karanlık. garip işte. öyle.