carl sagan'nın bu eserini okuyalım arkadaşlar. yalan-yanlış, uyduruk tüm dayatmalara, hurafelere, bilimsel görünen her aldatmacalara karşı çıkalım. bu eseri belki bir anda baştan sona okumak sıkıcı gelebilir fakat ara ara okuyabilirsiniz. özellikle yeni sorgulamaya başlayan herkes bu eseri okumayla başlayabilir. hayatınızda size dayatılan bir çok saçmalığın aslında içleri boş, gereksiz bilgi kirliği olduğunu anlayacaksınız.
Ünlü bilim adamı carl sagan'ın -yanılmıyorsam- ölümünden önce yayımlanan son kitabı.
Kitap genel olarak, bilimin karşısındaki en büyük engel olan antibilim konusunu ele alıyor. Antibilimin özellikle medyada çok rağbet görmesine karşın gerçek bilimin pek de taraftar toplayamadığı; aynı zamanda geniş kitlelere yeteri kadar anlatılamadığı kitabın ana konusu. Ayrıca din yutturmacaları, deneysiz öğretim yöntemleri, sahte ve medyatik ufo konuları tarihsel örneklerle güzel bir sekilde açıklanıyor.
Kitap tam yirmi beş bölümden oluşmakta:
1.en değerli şey
2.bilim ve umut
3.ay'daki adam, mars'taki yüz
4.uzaylılar
5.aldatmaca ve gizlilik
6.sanrılar
7.iblisli dünya
8.gerçek ve sahte düşlerrin ayrımı
9.terapi
10.garajımdaki ejder
11.yas kenti
12.yutturmaca saptama sanatı
13.gerçeklik saplantısı
14.karşıtbilim
15. Newton'un uykusu
16.bilim adamları günahı tattığında
17.kuşkuculuk ve merağın evliliği
18.rüzgar toz kaldırır
19.aptalca soru yoktur
20.yanan ev
21.özgürlüğe giden yol
22.anlamkeşler
23.maxwell ve inekler
24.bilim ve cadılık
25.gerçek yurtseverler soru sorar
Lise ve üniversitede bomboş dersler yerine şu kitaptaki konular bir ders haline getirilip anlatılsa eğitim kalitesinde -inanın- önemli bir yükselme olur. Çevremiz her nekadar cehaletin koyu karanlığına gömülmüşse de bilimin bir mum alevi karanlığı aydınlatmaya yeter.
Ayrıca, Her bölümün başında bulunan kısa özdeyişler bile Carl sagan'ın ne kadar donanımlı olduğunu kanıtlamaktadır.
Tübitak tarafından düzenlenmiş bir baskısı yayınlanan Carl Sagan kitabı.
Hakkında sadece 3 entry girilmiş olması şaşırtıcı , bir bilim yayınından beklenmeyecek bir sadelikle yazılmış anlaşılabilirliği yüksek ve neredeyse merak edilen her konuya ilişkin notlar içeren bir kitaptır.
ilk defa 1995 yılında yayımlanan bu kitap gökle ilgili onlarca safsataya bir cevap, bir itiraf niteliğinde. kitap yazarın konferansa katılmaya giderken bir taksiciyle girdiği diyalogla açılıyor. adamın ismi bay buckley. bilime meraklı olduğunu sanan ama sorularında bilimin bsi olmayan bir tip. uzaylılar diyor, nostradamusun kehanetleri, turinin kefeni diyor. kanıt yetersiz cevabını alınca ya atlantis diyor bu sefer. bence bay buckley sokaktaki binlerce insanı, binlerce buckleyi temsil ediyor. belki adları farklı ama bilim hakkında sahip oldukları şey belli: televizyon, gazete bilimi. kuşkuculuktan nasibini almamış insanları kolayca manipüle eden, bilimin adından yararlanıp aslında bilimle alakasız şeyler yayınlayan ve yayımlayan ve işin magazinsel yönüyle ilgilenen kitle iletişim araçları. bay bucleyle sohbet girizgahının ardından asıl konuya giriyor carl sagan. dünyanın tanınmış gökbilimcilerinden olan yazar her şeyi bir bir açıklıyor, bir nevi itiraf oluyor onun için. marsın üzerindeki kanalları, ufoları, ufolar tarafından kaçırıldığını, tecavüze uğradığını, hamile bırakıldığını iddia eden insanların asıl dertlerini birçok psikolog ve sosyologu referans vererek açıklıyor. kuşaktan kuşağa geçen ve şiddeti gittikçe artan masalları ve ebeveynleri eleştiriyor. masallar, ebeveynler tarafından inanma-yaş sınırı konmuş masallar
çocuklarımıza duygusal olarak hoş anlamlar taşıdıkları için noel baba, paskalya tavşanı ve diş perisinde söz ediyor, sonra da erişkinliğe ulaşmadan önce kafalarını bu söylencelerden arındırmaya çalışıyoruz.
din ve siyasette sıkça başvurulan yanıltma yöntemlerini irdeleyip onların da bir güzel eleştirisini getiriyor. yanıltma yöntemleri dahilindeki anlamsız soru başlığında:
karşı konulamaz bir güç, kıpırdatılamaz bir nesle ile karşılaştığında ne olur? ancak, karşı konulamaz bir güç diye bir şey varsa, kıpırdatılamaz nesne diye bir şey de olamaz; tersi de doğrudur.
yirmi yıl önce avustralyada fenomen haline gelen jose alvarez adlı içine ruh kaçtığını iddia eden bir gencin foyasını ortaya çıkarıyor. avustralya halkının çoğunu kandıran bu adamın halkın kolay inanırlığını test etmek amacıyla james randi tarafından tutulduğunu söylüyor. aslına bakarsanız randi ve alvarez televizyona çıkıp kendileri söylüyorlar bunu. ama halk buna rağmen alvareze inanmaya, biz senin yanındayız demeye devam ediyor.
devletin, öğretmenlerin, ebeveynlerin, eğitim sisteminin, kolay inanırlığın, kabullenişin, gerçeği aramaktan vazgeçişin ve özgür düşünmekten yoksun bırakılanların, tektipleşmeyi özgür düşünmeye yeğleyenleri eleştiriyor. ve uzun gökbilimcilik kariyerinde dünya dışı yaşama rastlanmadığını söylüyor. uzaylılar şu an için yoktur.
tarihin en acı derslerinden biri şudur: yeterince uzun zamandır aldatılmışsak, aldatmacayı ortaya koyan her türlü kanıtı reddederiz.
bilimi bölük pörçük benimseyerek, güvenli gördüğümüz yerde uygulayıp, tehdit altında hissettiğimizde bir kenara atamayız; çünkü böyle davranabilecek kadar bilge değiliz. beyni hava geçirmez bölmelere ayırıp her birinin kapısını iyice mühürlemeksizin, nasıl olur da hem uçaklarda uçup, radyo dinleyip, antibiyotik alıp hem de dünyanın 10 000 yaşında ve tüm yay burçlarının da nazik ve kalabalıktan hoşlanır olduğunu söyleyebiliriz?
batı amerikada bir rahip ortalığı kasıp kavuran bir kuraklığın son bulması için dua edebilir. dua neden gereklidir? tanrının kuraklıktan haberi yok mudur? (...) rahip, onun yanında yer alan diğer herkesten de dua etmesini ister. tanrı çok sayıda insan acıma ve adalet için yakardığında mı işlere müdahale etmeyi yeğliyor?
kitapta yapılan en sevdiğim alıntı, ethan allen tarafından söylenmiş:
aklı geçersiz kılmaya çalışanlar, akla akılla mı yoksa akıl olmadan mı karşı çıktıklarını ciddi olarak düşünmek zorundalar; eğer akla başvuruyorlarsa, yıkmaya çalıştıkları ilkeyi bizzat güçlendiriyorlar demektir: ama bu işi akıl olmaksızın yapıyorlarsa (ki kendileriyle tutarlı olmak için öyle yapmak zorundalar), ne mantıklı bir kanıya varabilir ne de makul bir sav geliştirebilirler.
bir tarafın zaferi söz konusu değilse, her iki taraf da gerçekten ne olduğunu yine kendi taraflarına yonarak yazarlar.
dinim bana, tanrının değişmez ve hatasız sözünün evrenin birkaç bin yaşında olduğunu bildirdiğini öğretiyorsa, o halde bu rakamın birkaç milyar olduğunu söyleyen bilim adamları yanılıyor olmaktan başka, dine saygısızlık ediyor, inananları incitiyor demektir.
insanın hünerlerine kim sınır koyabilir? doğa bu sınırı koyar.
her sözde kavram, görüş ve hipotezi eleştirmeksizin kabul etmek hiçbir şey bilmemekle eşdeğerdir.
( ) lise öğrencileriyle konuştuğumda farklı bir özelliğe rastlıyorum. gerçekleri ezberliyorlar.
evrimden incinen, çağlar boyunca kör fiziksel ve kimyasal güçlerin etkisiyle balçıktan oluşmuş olmaktansa, tanrının el sanatı sayılma fikrini yeğleyen birçok insana rastlıyorum. kanıta bakmaya ise hiç mi hiç yanaşmıyorlar. kanıtın onlarla bir işi yok: doğru olmasını dilediklerinin doğru olduğuna inanıyorlar.