daha başından sonunu merak ediyor insan. öyle bir film. fakat benim kafamda tasarladığım son çok farklıydı: filmin sonuna doğru anne-oğul motosiklete bindiklerinde; şimdi giderler, o uçurumdan bırakırlar kendilerini, diye düşünmüştüm. normalde canice düşüncelerim yoktur ama film etkisi dedikleri bu olsa gerek. *
egemen ve gülseren hanım'ın hikayesinden yola çıkılarak, insanın içinde, karanlıkta kalmış ve kalacak olanların, büyük bir dramla anlatıldığı film. insanın, korkularından arınabilmesi için birazcık cesarete ihtiyacı var. o cesaret herkesin içinde kıyıda, köşede duruyor. ona cesarete ulaşabilirsen, korkudan eser kalmıyor insanda. o zaman karanlığın sonundaki ışığa, kahkahalarla ilerleyebiliyorsun.
yönetmenin bu tarz filmleri çekebilmesi için ıssız adam gibi gişe filmlerini çekmesi gerektiği görüşünü sağlamlaştıran proje.ya da ilk önce onların istediklerini yap daha sonra onlar senin yaptıklarını isteyecekler görüşünü oluşturan proje.
çağan ırmak imzası taşıyan 2009 yılının başarılı filmlerinden biri. filmin görüntü yönetmenliğini gökhan tiryaki yapmış. tiryaki, son dönem filmlerinde adı sıkça geçen ve başarısından söz ettiren bir görüntü yönetmeni. zaten filmdeki görüntüde bir çok noktada etkileyicilik sözkonusu. tiryaki, bu film sayesinde çok daha iyi filmlere imza atacaktır.
çağan ırmak'ın bu filmden önce ıssız adam gibi bir piyasa filmine imzası atması, bu başarılı filmden sonra da bir piyasa filmi gelir mi endişesine düşürdü beni. özellikle oyunculuk ve görüntüde böyle başarılı bir film yapılıyorsa, izleyici olarak bundan sonra daha iyisini beklemek hakkımız olur. umarız yönetmen piyasa filmleri çekmekten vazgeçer de, bundan sonra da böyle filmler izleyebiliriz.
filmin başrolünde meral çetinkaya (gülseren), erdem akakçe (egemen) rol almış. bana soran olsaydı, kesinlikle bu film meral çetinkaya'nın oyunculuğuyla coşmuş derdim. elbette erdem akakçe'nin hakkını yememek lazım. o da bu film ile türk sinemasında isminden daha fazla söz ettireceğe benzer. iki oyuncuyu da ilk olarak tv dizilerinde görmüştüm. meral çetinkaya, bizimkiler dizisinin ayla teyzesi, erdem akakçe ise biz size aşık olduk dizisinde panikatak hastası genç bir adam olan harun'u idi. iki oyuncunun da tiyatrodan geldiği elbette göz ardı edilmemeli.
film çok yabancı gelmiyor ilk başta. birkaç dakika içinde nerden tanıdık geldiğini buluyorsunuz zaten. bir tür throw momma from the train (annemi trenden nasıl atarım) izleyeceğimi düşündüm ben açıkçası. konu örgüsü de bu filmle benzerlik göstermekte. konu açısından çok da özgün bir film olduğu söylenemez. senaryo sahibi çağan ırmak'ın bu benzerliği göz ardı ettiğini düşünmek istiyorum elbet. yoksa 1987 yapımı bir filmi tekrar çekmiş değil. elbette konuda değişiklik söz konusu fakat ilk izlenim bu oluyor.
filmi izleyenlerin, filmdeki ağır hava ve karanlık sebebiyle (bana göre demirkubuz filmi olamayacak kadar aydınlık) zeki demirkubuz filmi etkisinde, hatta yönetmeni bilinmese demirkubuz filmi olabileceğinin düşünülmesi konusunda yorumlar yapılmakta. bu film, demirkubuz filmi olamayacak tüm özellikleri toplamış. yönetmenlerin birbirinden etkilenmesi olağandır, lakin bir yönetmenin filmindeki tadı, diğer yönetmenin filmlerinde bulmak mümkün değildir.
karanlıktakiler. yalnızlığa itilmiş insanların yaşadığı olayların diğer insanlar üzerinde de karanlık etkisini anlatıyor bu film. yalnızlık her zaman seçim değil. zaten kim inanır ki bunun seçim olacağına? insanlar görmek ve kabullenmek istediklerinden kaçtıkça, daha da karanlığa gömülüyor; bu film gerçekleri unutarak onlardan kaçmanın zararlarını anlatıyor. filmin sonunda, gülseren'in oğlu egemen tarafından biraz da alkol ve uyuşturucu sayesinde geçmişini hatırlaması, olanlarla yüzleşmesi, karanlıktan ve ailesinin onu hapsettiği evden kurtuluşu ile son buluyor. son sahnede gülseren'in yüzündeki gülümseme, izleyeni de gülümsetiyor. iyi son diye buna derim ben, psikolojik travmadan kurtulmak!
çağan ırmak'a bu film ile ne anlatmak istediniz gibi bi soru soruldugunda apışıp kalacagı film. yazık oldu 2 saatime yazık oldu 20 lirama.
henuz 1 ay önce çağan ırmak film yapsın adını bilmeden, oyuncularını görmeden, fragmanını izlemeden gidip izleyecegim, yeni güzel filmler için 20 lirada ben katkıda bulunacagım derken böyle bir hayal kırıklığı ne bana yakıştı ne çağan a.
filmi izleyip bitirdiğimde vay anası çağan ırmak bu sefer de yapmış dedim kendi kendime hemde diğerlerinden çok farklı. bir filmin ticari kaygı için yapılmaması ve her kesimden insana hitap etmesi için saçma sapan konular ve sahnelerin olmaması gerçekten çok güzel. filmi yönetmenini bilmeden izlesem zaten başka kimse olamaz çağan ırmak derdim. bu filme gitmeden önce, herkes kendinden bir parça bulmaya değil bir sanat filmi göreceğim diye giderse bir filmden alınabilecek en büyük tatmin alınabilir.
çağan ırmak'ın şahsına ait evinde amatör olarak "afili isim koymak fikrine sempati" beslediğine inanmaya başlamıyor değilim. hoş ben olsam aynen öyle yapardım. hatta bir sürü film ismi var bende ama ortada senaryo filan yok. hımm. sanırım bu işte bir kiremitçilik var. neyse.
karanlıktakiler filmi, hala yer yer abartılı tiradlar ve kopukluklar barındırmasına rağmen, Çağan ırmak'la barışmak için, ya da barışmak fikriyle barışmak için iyi bir fırsat. Hem küs kalmak iyi değil lan. zirzop bi dünya işte. Herkesten başyapıt beklemeye hacet yok. Spielberg ile kubrick bir mi? Ferhat güzel ile müslüm baba bir mi? Değil. herkesin yeri ayrı olsun. hem dün değil evvelsi gün, ki evvelsi gün kalıbını kullanmak için başında geçen bir olayı, olay günü ya da olayın ertesindeki gün anlatmayıp, tee 2. günü bekleyen bir strüktürüm var benim, ferhat güzel'i gördüm canlı canlı kanlı kanlı. Katma değer bir adam gerçekten. seviyom hakikaten. zevzeye zevzeye göl oldu, iyi mi?
iyi fikir, kötü film. yani tam anlamıyla bir çağan ırmak filmi diyebiliriz bu haliyle. aynen babam ve oğlum'da filmin sonu bir türlü gelemeyip insanlara nasıl daral verdiyse, ıssız adam'da iyi işlense güzel olacak bir modern zaman hikayesinin nasıl içine içine edildiyse, bu filmde de güzel bir fikri çok kötü bir biçimde senaryolaştırmış çağan ırmak. ve kötü bir film olmuş, yazık olmuş.
özellikle meral çetinkaya'nın inanılmaz ötesi performansı ile erdem akakçe'nin müthiş oyunculuğuna yazık edilmiş bu filmde. pek fazla filmde oynamayan, seçicilik taraflısı bu ikiliye ayıp edilmiş açıkcası. oysa her ikisinin de oyunculuğu o kadar başarılı ve standart ötesi ki...
senaryo ile filmin gidişatı ciddi anlamda berbat. anlaşılmaz bir aşk hikayesi ortalara kadar gelip bitiveriyor. başı sonu yok, sebebi yok, filme kattığı hiç birşey yok! asıl konu ile ilgili olarak, herhalde gülseren'in eve olan bağımlılığı ve fobileri iyice işlense, yarım yamalak olmasa en sondaki evden çıkış sahnesi çok vurucu olabilirdi. yönetmen de onu istemiş ama olamamış. çünkü asıl mevzu tam anlamıyla verilemedi, seyirci filme dalıp gidemiyor çünkü konuda süreklilik yok! yani tam bir çağan ırmak işi, yine olabildiğince kötü...
filmdeki tek güzellik ve görsellik en başta egemen'in işe gidiş sahnesiydi sanırım. güzel bir görsel anlatım sunuluyor o esnada. evden çıkış, takım elbise ve kravat. ev eski, mahalle eski, etraftaki tüm araçlar eski ve antika. volkswagen'ler, ford minibüsler, chevy'ler... çekim önden ve yandan yapılarak egemen'in geldiği yer gösteriliyor. gittiği yeri görmemiz için kamera arkaya geçip egemen'in önündeki yolu gösterdiğinde ise yepyeni otomobiller, taksiler vs. görülüyor.
genel anlamda kötü bir film. ancak meral çetinkaya nasıl bir insan, nasıl bir oyuncuymuş öyle arkadaş. sadece onun için gidip görülebilir bu film!
meral çetinkaya,nam-ı diğer bizimkiler dizisinin ayla hanım'ın oyunculuğu dışında ruhumu daraltan bir film. istiklal caddesine sabit bir kamera koysam sanatsal açıdan olmasada izleyene vereceği keyif açısından çok daha üstün olur bahsi geçen filme nazaran. hele hamile ve kalp hastası olanlar hiç izlemesin, allah muhafaza küt diye gidiverirler!
çağan ırmak tarafından yazılıp yönetilen yerli gerilim(!) * filmidir.
öncelikle anne gülseren ve oğul egemen mükemmel bir oyunculuk sergilemişlerdir.
son olarak; çağan ırmak, ulak filminde yaptığının aynısını bu filmdede yapmıştır. film bittiğinde geride sadece ''eeee noldu şimdi?'' diyen seyirciler bırakmıştır.
montreal film festivalinede katılan bu film kanadalı eleştirmenler tarafından beğenilmiş ve övgüyle bahsedilmiş olması ise çok güzeldir. **
yine beni hayal kırıklığına uğratmış çağan ırmak filmidir. ilk yarı oldukça sıkıcıdır, boşu boşuna anlamlar yükler sonuç tahmini yaparsınız, 2. yarıda ilk yarının anlamsızlığının nedeni verilir ve film durağan tempoyla biter.
--spoiler--
eleştirilerimi önce yazmam gerekirse, sanki kısa metrajlı filmi uzatmak için yan karakterler eklenmiş. umay hanımın büyük bir etkisi yok filmde, biz gizli aşkı kısa bir sahnede egemen'in atacağı bir bakışla anlayabilirdik, uzun salata ve kahve taşıma sahnelerine gerek kalmazdı. sokak çocukları olsun, ofisteki sekreter olsun hikayeyi uzatmak için kullanılmış zorlamalar gibi geldi bana.
beğendiklerim ise filmin 2. yarısında çağan ırmak'ın sizi gülseren yapması. yani iyi ki genç bir gülseren i izlemedik biz, kamera bize döndü ve o olduk. bunun dışında gülseren in annesinin çerçevesinin sus işareti yapması hoş bir ayrıntıydı bence. kadın gerçekten gerdi o sus işaretiyle. ve karakterler arası zıtlık yaşamak da hoştu, yani film boyunca gülseren e tahammül edemeyen benim başına gelenleri öğrendikten sonra sempati duymam, onunla ilgilenen kardeşini başta sevip sonra kızın başına gelenleri saklamalarında yardım ettiklerini öğrenince hayalkırıklığına uğramam v.b.. film sonundaki yemek sahnesi ve sonrası güzel olsa da bu bünye bir çağan ırmak filminden daha mutsuz çıktı.
--spoiler--
filmde egemen'in nöbet devraldığı elemanın yaptığı ot tanımı gibi etki bırakan film. ne diyordu o amca "önce gülersin, sonra cesaretlenirsin sonra unutursun. aslında hiçbirşeyi unutmamışsındır." filmde hokkabaz filmini ilk izlerken bünyede meydana gelen "ne zaman espri olacak lan, hadi lan" benzeri duygularla filmi izleyecek arkadaşlara hitap edecek bişey yok. "durum komedisi" olarak özetleyebileceğimiz hallerde insanı gülümseten ve egemen'in annesinin geriye dönüşünde insanı hüzünlendiren bölümleri var. bazı noktalar muallakta kalmış olsa da ıssız adam'dan daha başarılı tutuculağa sahip ırmak'ın bu filmi. annesi ve onunla beraber yaşamak zorunda kalan egemen'in (annesi evden çıkamıyor), annesinin psikolojik bunalımının sebebini anlatması ve egemen'in annesini evden çıkarmasıyla sonlanan bir film olmuş. velhasılıkelam çok vakti olanlar ve büyük beklentilerle sinemaya gitmeyen arkadaşlar için ideal bir film.
film sıkıcı evet yalnız sıkıcılığı örneğin bir yumurta filmi gibi konusuzluk,olmamışlıktan değil sıkıcılığı tamamen öyle olması gerektiğindendir.bu konulu bir filmde güle oynaya rahat film seyredeceğini sananlar zaten baştan yanılmışlardır.film olması gerektiği gibi insanı sıkan,karamsar yapan bir film yalnız bu sıkıcılık seyir zevki açısından değil film kendini izlettiriyor bence usturuplu çekilmiş bir çağan ırmak filmi.
fikrimce, olmamış bir çağan ırmak filmi. tat almak için film boyunca sabrediyorsunuz, fakat film bittiğinde "eee?" diyorsunuz. bir iki oyuncunun başarılı performansından başka aklınızda bir şey kalmıyor.
film sonunda arkadaşlarla hacı hüsreve gitmemek için zor tuttuk kendimizi. insanlar sigaradan uzak durun çagrısı yaparken milyonların izleyecegi bir filmin son baglantısı böyle bitmemesi gerekirdi diye düşünüyorum. anne rolünde olan meral çetinkaya süper rol yapmış konusu geregi. oglu erdem ise haline acınacak bir durumda film geregi hak vermek gerek bir insanın hayatı böyle zehirlenmiş olması kötü. film komik degil aglatan bir yönüde yok hafif hafif az şekilde ortaya gerilim atılmış. dekor süper seçilmiş bence.
not olarak; film sonunda kapı çıkışında bir çok kişinin erdem oğlum (uzatarak) şeklindeki espirileri güzeldi.
(bkz: erdem)