karamsarlık

    41.
  1. aslında çözümü olan şeyler için , ama size göre olmadığı düşünülerek düşülen, kapınılan durum. çözümü gerçekten olmayan şeyler için karamsarlık denmemeli bence, yoksa karamsar olma o kadar diye destek cümleleri verilmezdi.
    karamsarlık içermeyen şeylere, acı gerçekler diyoruz biz. ikisini karıştırmamak lazım.
    7 ...
  2. 54.
  3. Ruhunu kaptırdığın okyanus..
    Oysa ne hayat var içinde, sadece seni yutuyor..

    Farkında olsan da, konuşmasan da..
    5 ...
  4. 30.
  5. zaman zaman içinde hapsolduğumuz bir duygudur,tüm güzel şeyleri sömürür istemsizce etrafımızdan alır, alır götürür bizi olumsuz düşüncelere mahkum eder ,kurtulmak icinse gözümüzü açmamız ,sevdiğimiz insanlarla güzel şeyler paylaşmamız yeterlidir.Kısaca hayat nekadar kötü ,çekilmez olsada bunu bu hale getiren bizleriz denilen bir durumdur.
    4 ...
  6. 19.
  7. aklın kapanmasına sebep olan duygusallık, insanı şeytanın bütün telkinlerine açık hale getirir. şeytan din ahlakından uzak yaşayan duygusal insanları dilediği gibi yönlendirip her türlü yanlış davranışa ve sapkınlığa sürükleyebilir. bazı insanları ümitsizlik telkiniyle karamsarlığa sürüklemesi de şeytanın duygusallık silahını kullanarak insanları düşürdüğü tuzaklardan biridir. şeytan bu yöntemle insana her şeyi benzersiz kudret sahibi allah’ın kontrol ettiğini unutturmayı, onu yüce allah’ı anmaktan uzaklaştırarak boş düşünceler içinde oyalamayı hedefler. karamsarlık, din ahlakından uzak yaşayan zayıf kişilikli insanların maddi ve manevi güçlerini ellerinden alan, onlara moral bozukluğu, şevksizlik ve mutsuzluk veren bir özelliktir. bu insanlar kendileri olumsuz yorumlar yaptıkları gibi, müminlerin her olaydaki hayır ve hikmetleri gören ve dile getiren yorumlarına da şaşırırlar. kendilerinin felaket gibi yorumladıkları olayların tamamen allah’ın kontrolünde olduğunu bir türlü kavrayamazlar. bu anlayışsızlıkları konuşmalarına da yoğun bir karamsarlık ve olumsuzluk olarak yansır. sahip oldukları çarpık bakış açısı ve yaptıkları bu olumsuz yorumlarla etraflarındaki aynı kültürden insanlara da sıkıntı ve ağırlık verir, onların da ümidini kırarlar.iman eden bir insanın olumsuz gibi görünen olaylar karşısında gösterdiği tavır ise bundan çok farklıdır. herşeyi yaratanın yüce allah olduğunu bilen bir mümin, başına gelen her olayı -olumsuz gibi görünse de- büyük bir olgunlukla karşılar. rabbimiz, kuran’da da bildirdiği gibi kullarını “şerle de, hayırla da, deneyerek imtihan” etmektedir. (enbiya suresi, 35) dolayısıyla bir mümin zorluk ve sıkıntıyla denense bile başına gelen her olayda ümitvar olur.insanlara karamsarlığı aşılayan şeytandır. yüce allah kuran’da şeytanın son derece nankör ve isyankar olduğunu, onun insanlara sağdan, soldan, önden ve arkadan yaklaşacağını, insanları doğru yoldan saptırma amacı uğruna her yolu deneyeceğini bildirmiştir. şeytanın bu amacına ulaşmak için başvurduğu en önemli oyunlardan biri, insanların başlarına gelen olaylardaki hayırları görmelerini engellemek ve karamsar bir ruh haline bürünmelerini sağlamaktır. şeytan insanların iman etmelerini, allah’a karşı itaatli olmalarını, kadere teslim olmuş, tevekküllü, ümit ve şevk dolu bir hayat yaşamalarını istemez. çünkü bu sayılanların hepsi allah’ın beğendiği, o’na yakınlaştıran ve kuran ahlakının yaşanması için gerekli olan özelliklerdir. şeytan insanların allah’a yakınlaşmalarını, kuran ahlakını şevkli ve kararlı bir biçimde yaşamalarını istemediği için basit bir olay karşısında bile insanları ümitsizlik telkiniyle karamsarlığa, yılgınlığa, şevksizliğe, çaresizliğe ve bıkkınlığa sürüklemeye çalışır. öyle ki bazı toplumlarda karamsarlık adeta bir yaşam felsefesi haline gelir. şeytanın etkisi altına aldığı bu tarz insanlar; ümitsizliğin ve karamsarlığın dile getirildiği şarkılardan, filmlerden ve anlatımlardan nefsani bir lezzet duyar hale gelirler. karamsarlıkları nedeniyle sağlıklı karar verememeye başlarlar. kendilerine olduğu gibi etraflarındaki insanlara da olumsuz ve karamsar bir hal aşılarlar. etraflarına aşıladıkları karamsar hal nedeniyle de -bilerek ya da bilmeyerek- şeytanın hizmetine girmiş olurlar. çünkü şeytan insanlara yerleştirmek istediği ruh halini karamsar insanlar vasıtasıyla diğer insanlara telkin etmektedir. şeytanın bu oyunu bir ayette şöyle haber verilmiştir:“…gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar. onlara itaat ederseniz şüphesiz siz de müşriklersiniz.” (enam suresi, 121) ancak şeytanın bütün bu sinsi planları salih müminlere allah’ın izniyle asla etki etmez. müminler her zaman ümitvar olarak ve karamsar bir yaşam tarzından tamamen uzak kalarak hem allah’ın hoşnutluğunu ve ahiret sevabını kazanır, hem de allah’ın bir nimeti olarak dünyada da sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürerler. her şartta ümitvar, kuran ahlakına gönülden bağlı ve allah’ı çok yakın dost edinmiş oldukları için şeytan karamsarlığa kapılmaları yönünde müminlere etki edememektedir. şeytanın inananlar üzerinde etkili olamayacağını allah kuran’da şöyle bildirmiştir: “gerçek şu ki, iman edenler ve rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiç bir zorlayıcı-gücü yoktur.” (nahl suresi, 99) işe giderken otobüsü kaçırmak, sınavda başarısız olmak, işyerinde bir hata yapmak gibi olayları bazı insanlar, aksilik ve başarısızlık olarak algılar. kendilerine yüce allah’tan bağımsız varlıklarmış gibi benlik vererek kendilerini bu durumlardan sorumlu tutarlar. (allah’ı tenzih ederiz.) oysa insan yüce allah’tan bağımsız hareket edemeyeceği gibi, o’nun yarattığı kader dışına da asla çıkamaz. bu nedenle olumsuz gibi görünen olaylara üzülmek veya bundan bir pay çıkararak kendini suçlamak şeytanın verdiği olumsuz bir telkindir. çünkü aksilik veya başarısızlık gibi görünen olayları yüce allah muhakkak bir hikmetle yaratmıştır. bu yanılgı içinde olan kişiler, şeytanın etkisi altında oldukları için rabbimiz’in bu şekilde kendilerini belki kötü bir olaydan koruduğunu veya imtihan ettiğini hiç düşünmezler. oysa rabbimiz bu açık gerçeği bir kuran ayetinde şöyle haber vermiştir:“… olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. allah bilir de siz bilmezsiniz.” (bakara suresi, 216) her insanın hayatında kişiye göre değişen zorluk anları olabilir. bu kimine göre hastalık, kimine göre işsiz kalmak, kimi için de bir yakınını kaybetmek olabilir. ancak şeytan insana bu zor zamanların hiç bitmeyeceği yönünde olumsuz bir telkin verebilir. oysa insana düşen, yüce allah’ın emrettiği gibi zorluklar karşısında sabır göstermektir. zaten insanın tüm hayatı zorluklarla geçse bile, sonunda ölümle birlikte dünya hayatı bitecek, ahiretteki gerçek yaşamı başlayacaktır. yüce allah insanı hiçbir zaman zorluk içinde bırakmayacağını kuran ayetlerinde şöyle bildirir:“demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.” (inşirah suresi, 5–6) şeytan, insana yaptığı hatadan dolayı imanından ümit kesmesi, allah’ın kendisini bağışlamayacağı ve artık cehennemlik olduğuna dair batıl telkinlerde bulunur ve o kişiyi buna inandırmaya çalışır. bu şekilde kişiyi iman edemeyeceğine, imanın zor olduğuna ikna ederek cehenneme sürüklemek ister. oysa bu kuran ahlakına uygun olmayan bir düşünce ve kuruntudur. çünkü yüce allah kendisi’ne samimi bir biçimde tevbe edenlerin tüm günahlarını bağışlayacağını kuran ayetlerinde bildirmiştir. allah’a yönelmek ve o’nun rahmetine sığınmak için hiçbir zaman “çok geç” değildir. rabbimiz kuran’da kullarına şöyle buyurmaktadır:“… ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. şüphesiz allah, bütün günahları bağışlar. çünkü o, bağışlayandır, esirgeyendir.” (zümer suresi, 53) karamsarlığın çözümü kadere teslimiyettir. alemlerin rabbi olan yüce allah her şeyi bir kader üzerine yaratır. dünyaya gelmiş ve gelecek olan her insanın allah’ın belirlemiş olduğu bir kaderi vardır ve insan ne yaparsa yapsın kaderinde başına gelecek iyi ya da kötü hiçbir olayı değiştiremez. peygamberimiz (sav) bir hadis-i şerifinde bunu şöyle ifade eder: “bir nefse takdir edilmiş şey mutlaka olur.” (kütüb-i sitte, muhtasarı tercüme ve şerhi, prof. dr. ibrahim canan, 16. cilt, akçağ yayınları, ankara, 1992, s. 499) bunun bilincinde olan bir mümin, başına gelebilecek olumsuz gibi görünen herhangi bir olayın da allah’ın kendisi için belirlediği kader dahilinde gerçekleştiğini bilir. örneğin tüm mal varlığını ya da sevdiği birini kaybedebilir, bir kaza geçirip bedeni gücünü yitirebilir, ama ümidini ve inancını asla yitirmez. yaşadığı hayat boyunca bunlara benzer pek çok olay insanın başına gelebilir. aslında, bir an sonrasının dahi ne olacağı, kişinin ne ile karşılaşacağı kendi bilgisi dahilinde değildir. tek gerçek, kişinin yaşayacaklarının, daha o doğmadan yüzlerce, hatta milyarlarca yıl öncesinden allah katında belli olduğudur. kişi, günü, saati geldiğinde o olayı mutlaka yaşayacaktır. bu, onun kaderidir. allah’ın belirlemiş olduğu kader mutlaka işleyecektir. bu gerçek bir ayette şöyle bildirilmiştir: “de ki: “allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. o bizim mevlamızdır. ve mü’minler yalnızca allah’a tevekkül etmelidirler.” (tevbe suresi, 51)kuran’daki “…allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. çünkü kâfirler topluluğundan başkası allah’ın rahmetinden umut kesmez.” (yusuf suresi, 87) hükmünü bilen bir mümin, böyle bir tutumdan şiddetle kaçınır. allah’ın “mutsuz-bedbaht’olan ondan kaçınır.” (a’la suresi, 11) ayetinde bildirdiği gibi, mutsuzluk ve karamsarlık ancak ahirete iman etmeyen insanların tavrıdır.“…olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. allah bilir de siz bilmezsiniz.” (bakara suresi, 216) ayetinde bildirildiği üzere bir mümin için olumsuz hiçbir olay yoktur. başına olumsuz gibi görünen bir olay gelen kişi için asıl önemli olan, olaylardaki hayırları görebilmesidir. yaşamını yalnızca allah’ı razı etmeye ve cenneti kazanmaya adamış olan bir mümin, tüm davranış ve düşüncelerini bu ahlaka göre belirlemeye çalışır. çünkü allah’ı dost ve veli edindiği zaman yaşamındaki her olayın bir hayırla sonuçlanacağının bilincindedir. dolayısıyla allah’a güvenen bir mümin yaşamını karamsarlıktan uzak, ümit, mutluluk ve huzur içinde geçirir. sonsuz ilim sahibi yüce allah, bu ahlakı bir ayette şöyle bildirmiştir: “dediler ki: “seni gerçekle müjdeledik; öyleyse umut kesenlerden olma.” (hicr suresi, 55) peygamberimiz hz. muhammed (sav) de karamsarlığa kapılmadan her olayda bir hayır aramanın bir mümin özelliği olduğunu bir hadiste şöyle haber vermiştir: “mümin kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! zira her işi onun için bir hayırdır. bu durum sadece mümine hastır, başkasına değil: ona memnun olacağı birsey gelse şükreder, bu ise hayırdır: bir zarar gelse sabreder bu da hayırdır.” (suheyb ibnu sinan r.a. kutub-ı sıtte, 2. cilt , sf. 208)
    4 ...
  8. 37.
  9. bir nevi negatif düşünceler silsilesi olan duygu durumu. hülasa; dertleri zevk edinmek gibidir.

    https://www.youtube.com/watch?v=IKxcb_1OjUA
    4 ...
  10. 36.
  11. bahın şindi size anlatacağım:

    2 çeşidi vardır:

    1) boş beleş teneke karamsarlığı. kış ayı, kahve, kitap lavukluğu diyoruz biz buna. okuduğu üç dört yeraltı edebiyaTI kitabından etkilenen leşlerin sahip olduğu, reklam karamsarlığı. üzerine çok şey söylemeye gerek yok temelsiz bi fikrimsi işte. karamsarlık der durur hayatı olumsuzlar ama ponçirik gibi yaşamayı da ihmal etmez.

    2) sistemli karamsarlık vardır bi de; bu ise biraz farkında olup, müdahale edip edemeyeceğin sınırların farkına varıp ona göre bir yaşam becerisi üretmekle alakalı olan. tamam insan saçma ve rezil bi varlıktır tamam yaşamın belki de hiçbir amacı yahut anlamı yoktur ancak bu soruların üzerinde şu soru yükselir? "yaşıyor musun?" evet. o zaman ne yapmak gerek? aptal bir bohem içinde sürüklenip gitmek mi yoksa anlamı olmasa dahi saçma dahi olsa osuruktan tayyare de olsa "kendini kurtarmak" mı? birinci gruptakilerin götlerini yaladığı düşünürlerin yahut yazarların onlara ulaşabilmiş olmasının nedeni nedir? daha açık bir şekilde: sen götünü yaladığın şu schopenhauer'ı neden okuyabiliyorsun? cevap: çünkü schopenhauer bu göt laleleri gibi yaşamayıp bir fikir yahut eser ortaya koyabilmiştir schopeanhauer yaşamı olumsuzlarken yaşamı içerisinde pek çok bina inşa etmiştir. eylemsizlik ve boş karamsarlık bakın açık konuşuyorum niteliksizliğin karşılığıdır, tenekeliğin karşılığıdır.

    şunu da şuraya iliştireyim:

    "Delikanlı, sen yaşlı Goethe'yi fazla cid­diye alıyorsun. Ölüp gitmiş yaşlılar ciddiye alınmamalıdır, yoksa kendilerine haksızlık edilmiş olur. Biz ölümsüzler ciddiye alınmayı sevmeyiz, şakadan hoşlanırız daha çok; ciddilik, deli­kanlı, zamana bağlı bir şeydir. Sana bir sır vereyim mi, ciddilik zamana aşırı değer verilmesinden kaynaklanır. Ben de bir vakit zamanın değerini gözümde fazla büyütmüştüm, yüz yıl yaşa­mak gibi bir isteğe yer vermiştim gönlümde. Yaşamda ise, bili­yor musun, zaman diye bir şey aranmaz; sonsuzluk dediğimiz yalnızca bir an'dır, bir şakanın yer alacağı kadar uzun bir süre yani."

    yani şu:

    yaşam ne ondan nefret edilecek bir şeydir ne de ona karşı büyük sevgi beslenecek bir şey o sadece insan için "var olan", "süregelen" bir şeydir insan ise minik tatlı pembişko beyni ve zekasıyla onun altında oyalanır durur. iyi oyalanmalar.
    3 ...
  12. 25.
  13. işsizliğin kol gezdiği ülkede işinden ayrılmış olmanın verdiği duygudur. Allah kimseyi önce sağlıkla sonra parasızlıkla sınamasın.
    3 ...
  14. 26.
  15. 21.
  16. Işsiz kalmışsındır,istediğin okulu veya bölümü kazanamamışsındır,her şey üst üste gelir,tuttuğun dallar kırılır,sevdiğin kişileri ya gitmiştir ya ölmüştür,dünyada açlığı,savaşı,sefaleti görür dünyanın yaşanmayacak bir yer olduğunu düşünürsün.
    3 ...
  17. 32.
  18. içinden bir türlü cikamadigim ruh halidir. Çoğu insanın bencilliğinden ileri gelir. Her şeyi böyle yapmacık insanlar hiç eder çünkü. Umarım bundan sonra bir şeyler yolunda gider.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük