Kült kitaplar üzerine konuşmak,yazmak sıradan olan biz okurlar için zor zanaat yalnız yıllar önce okumuş pek anlayamamıştım.Bana Slav milliyetçiliği bir yana Hristiyanlık (ortodoks)üzerine yoğunlaşması çok sıkıcı gelmişti.Tekrar okumadan bu kitap hakkında yargıya varmak tabiki haddimize değil.
mümkünse suç ve cezayı okumadan önce okunmasını önerdiğim, dostoyevskinin uzun metrajlı romanıdır.
özellikle kitabın sonuna geldiğinizde, mahkeme sırasında, smerdiyakov'un ruh kişiliği üzerine tahlil kısmındaki tespitler; ya dostoyevski buraları yazarken sıkılmış, sallamaya başlamış hissi uyandırıyor.
Smerdiyakov ve Dmitrinin suçlu olabilecek 2 kişi olduğunu anlatırken,
giregori zaten olamaz adamcağızı öldürüyorlardı,
Giregorinin karısı hiç olmaz, sahibine ihanet mi edecek?
Alyoşa zaten olmaz dindar çocuk.
E o zaman iki kişi kaldı smerdiyekov ve dimitri diyip konuyu bu ikisinin üzerine yıkmıştır. Daha derinlemesine tahlil ve vay amk dedirtecek tespitler bekliyor insan.
iş bu yukarıdaki sebeplerle bir suç ve ceza değildir. Bellki ki dostoyevski, suç ve cezayı daha severek yazmıştır.
ulan " (bkz: dalton kardeşler)" gibi bir şeydir zaaar deyip kütüphaneden aldığım, sonrasında daha lise 2 de tüm dostoyevski kitaplarını bitirmeme sebep olmuş kitap.
içerisinde (bkz: büyük engizisyoncu) gibi bir bölümü bandıran dostoyevski'nin en büyük romanı. Bir romanı iyi yapan şeyler biraz teknik değerlendirme de içerir, kısmen akademinin alanına girer, tartışılır durur. Ancak bir romanı büyük yapan kitleler ve düşünürler üzerindeki etkileridir, zamansızlığıdır. işte bu sebeple karamazov kardeşler yazılmış en büyük romandır.
romanda üç ana kimlik, bir de yan kimlik vardır. bu üç kimliğin üçü de aslında insanın ta kendisidir. dmitri'nin fiziksel tutkusu ve taşra kimliği, ivan'ın entelektüel enerjisi, alyoşa'nın ise uhrevi yönü. dördüncü kimlik yani smerdyakov ise her insanın içinde gizlediği sosyopat yönüdür. üç ana karakterin yanında dördüncü olan insanın sönümlemeye ve gizlemeye çalıştığı en aşağılık kimliğidir. böyle derin bir romandır karamazov kardeşler.
fyodor dostoyevskinin son kitabı. 4 ay içinde sadece 217 sayfa (kitap 1025 sayfa) okuyabildiğim (fazla ayrıntıya girdiği için kitap yoruyordu), "mutlaka bitireceğim" dediğim kitaptır aynı zamanda. muazzam bir kitap. kitabın beni anlattığını düşündüğüm alıntısını aşağıya bırakıyorum, kitabın nasıl bir şey olduğuna kendiniz karar verirsiniz artık.
--- spoiler ---
“mucize gerçekçide hiçbir kaygı uyandırmaz. gerçekçide iman uyandıran mucize değildir. gerçekçi, zındıklık yolunu tutmuşsa, bir mucize görse bile kendinde buna inanmamasını sağlayacak güç ve yeteneği bulur. mucize yadsınamaz durumda bile olsa boyun eğmez; duygularına sırt çevirir. kabule yanaştığında ise bunu mucize saymaz, şimdiye kadar bilmediği bir olay olarak görür. gerçekçinin imanı mucizeden doğmaz; iman, mucizeleri doğurur. böyle kimse bir kere iman edince artık kendi gerçekçiliğinin zorunluluğu olarak mucize olanağını da kabul etmek zorundadır. havari thomas, görmeden inanmayacağını söylemiş, gördükten sonra, "rabbimsin, tanrımsın!" demişti. inanmasının nedeni mucize miydi? herhalde değil; inanmak istediği için inanmıştı. hatta belki, "görmeden inanmayacağım," dediği zaman bile varlığının en saklı köşesinde tümüyle iman etmişti.”
--- spoiler ---
gerçekleri böylesine tokat gibi suratıma vuran kimse olmamıştı...
Bi tırcı arkadaşım vardı, tırla avrupa yolculuğuna çıkmıştık, zeki bi adamdı, çok ilgiliydi, o kitabı ona da okumak suretiyle o yolculukta okumuştum. Başkasına anlatmak zorunda kalınca kitabı anlamak gerekiyo...o yüzden pek çok şeyi hala hatırlıyorum, ama bi kez daha okusam fena olmaz, çünkü üstünden çok yıllar geçti.