dünyada ne kadar insan varsa o kadar da karakter vardır sözünü zaman zaman anımsarım da bir türlü doğru
olmasını istemem bu düşüncenin. ama tüm uğraşlarıma , direnmelerime karşın inanmak zorunda kalırım sonunda .
çevreme baktığım zaman kurulmuş olan dostlukların çok az olduğunu görünce, inanmak istemediğim bu yargının somut bir gerçek olarak ortaya çıkması karşısında paniğee kapılırım çoğu zaman. o çok az olan dostlukların bir hiç yüzünden sabun köpüğü gibi uçup gittiğini, dağıldığını gördükçe de acılara ,sıkıntılara kapılırım. karamsarlıklar sarar her yanımı. hasta olurum.
yine de bazen umutsuzluğumdaki bir umut ışığını da görebiliyorum. ölümlü dünyada yaşıyorsun. hiçö değilse bir ya da bir kaç dost edinmeye bakmak gerek.neticede gerçek bir dostu olmayan bir kişi , yaşadığını savunamaz kolay kolay ve yaşıyorum diyemez. dostsuz kalmak, yalnız kalmak , öksüz kalmaktır çünkü... hiçbir üzüntü gerçek bir dost edinememenin üzüntüsü kadar iç sıkıcı değildir üstelik. bunun için değil midir ki gerçek bir dosta söylediğimiz üzüntülerimizin yarısını söyler söylemez üstümüzden atmış sayılırız . sıkıntılarımız eksiliverir, acılarımız azalıverir hemencecik. gerçek dostların her şeyleri birbirlerinindir çünkü..
her şeyden öte dostluk sonsuz bir özveri ister onun içinn de her kişi her kişiyle dost olamaz. işte dostluk böylesine özgün bir kavramdır.
lakin şu anda siberin dostluğunda bulunuyorum. varsın olsun!!! böyle de güzel...
sen bana siberin dostluğunda açılan bir kapısın.
bu açılan kapında sana ait olan duygu ve düşünceler, sanki benim duygu ve düşüncelerimin yansımaları. bu duygu ve düşüncelerini bize o kadar içtenlikle ve sadelikle sunuyorsun ki , yaşamışsın ama yazdığın anda yaşıyorcasına hareketli, kıpır kıpır .... sevgi dolu yüreğin ısıtıyor gönülleri, hüznünü dile getirdiğin damlaların ıslatsa da zaman zaman sayfalarını, hüznünü silesi bile gelmiyor insanın, dahası bu sayfalarda sana ait olan damlaların izlerini görmek bile güzell aslında...
dostluk adına açtığın kapılardan içeriye giren buzlu çocuktan erimeye yüz tutmuş kucak dolusu sevgiler...
Doğum tarihi : benimle tanıştığı gün. ondan öncesini yaşamış saymıyormuş.
En sevdiği yemek : mantı
En sevdiği şarkı : i like to move it, move it, move it.
En sevdiği Şehir : izmir
En sevdiği yer : Beşiktaş
En sevdiği mekan : Çay bahçeleri
En sevdiği içecek : Milli içeceğimiz, ayran
En sevdiği renk : mor, nerde mor bina görsem o yapmış oluyor
En sevdiği söz : iyi yayınlar
en sevdiği şarkıcı : juanes *
En sevdiği bilgisayar program: autocad *
En sevdiği oyun havası : zeybek
En sevdiği radyo : radyo uludağ
En sevdiği meyve : kiraz ama kurtsuz olacakmış
En sevdiği reçel : domates, öyle garip garip şeyler seviyor
En sevdiği hayvan : kedi
En sevdiği tv programı : flash tv, yalçın abi
En sevdiği dizi : asmalı konak, tam bir özcan deniz hayranı
En sevdiği gün : Pazar, pazartesinin gelişine bayılır
En sevdiği çiçek : papatya
En sevdiği araç : bisiklet
En sevdiği müzik tarzı : black metal
En sevdiği kitap : şeker portakalı
En sevdiği futbol takımı : real madrid
En sevdiği tatlı : dondurmalı kazan dibi
En sevdiği eşya : t cetveli
En sevdiği rakam : 7
En sevdiği ders : zorunlu seçmeli *
En sevdiği tatil beldesi : çeşme. tabi ya ne olacaktı.
En sevdiği futbolcu : casillas *
En sevdiği kankası : dimbirek, küçükken az evcilik oynamadık. haha.
edit: ne çok sevmeyenin varmış, haha, eksik olmasınlar.