karaduvar

    21.
  1. "Çıkamıyorum içimden"

    Görüyorum... Belki anlatması zor, söylemesi imkansız, biliyorum... Geceden geçen dipsiz tünelin içinde sanki tutsaklığım... Özgürlüğüm yenik, umutlarım kırık, hayallerim donuk... Dualarla beslediğim dağların enkazında yüreğim... Düğüm düğüm dolandığım çaresizliklerimin dirhem dirhem kırıklarından sızıyorum bir bilinmeze... Oysa doğmalıydım yeniden... Oysa çıkmalıydım içimden... Çıkamıyorum içimden...

    Kanırta kanırta hırpaladığım ruhumda, hoyrat fırtınaların fısıltıları korkutuyor beni... Gizinde sarmaşık olup perdelerime dolanmış bir sahipsizliğin yarattığı ürkeklikle üşüyen ufkumda, sızısını cellatların bile öngöremediği kadar misafirperverce ağırlayan bezmişliğimde; kimsesiz bir anahtar kadar yarınıma yabancı yaratılmışlığımın vahameti içindeyim... Ürkek göz kapaklarımın kıstırdığı ela ateşin boğulmuş kuytularında, aç kuyularına gömülme endişesi büyütüyor suskunluğu... Üşüyen uçlarım bana uzak... Çıkamıyorum içimden... Dağılmış, viran şehrimin ıssız sokaklarında kalmış sahipsizliğim... El değmemiş, ayak basılmamış tenha köşelerimde bile bir gün bulunma ihtimaline layık görülmemiş acziyetimin vahdetinde, sana birikiyorum.

    Eksik kalan şeyler var. Yarım, tamamlanmamış, aciz, yoksun ve de sensiz... Kapıları kapalı yalnızlığımın. Açamadım daha. Bitiremedim hasretimi. Söyleyemedim derdimi. Süreksiz duraklamaların dizlerine dolanmış ağrılarım. Acıya kenetli "Sen" ağrısında umuda yabancı işkence çaresizliği bu. "Ben" yoksunu benliğimde "Sen"inle taşıyorum. Oysa biliyorum. Doğmalıyım yeniden, çıkmalıyım içimden... Çıkamıyorum içimden...

    05.12.2008
    01:35
    ------------------
    13.03.2009
    12:21

    Uğur Yaman
    6 ...
  2. 1.
  3. --spoiler--
    tanım: insanın içinde biriktirdiği kırıklarını yazarak sızısını görmesine yardımcı olan duvardır. herkesin bir tane vardır.
    --spoiler--

    "her şey kuruluydu"

    Her şey kuruluydu. Düzen, kendi içinde yaşayan bir sistem oluşturmuştu. Sonra birileri başka birileriyle sevişmiş, bizi de bu düzende yaşayan parçalar haline getirmişti. Ne seçmiştik, ne de böyle bir şansımız vardı. Bundan sonra verdikçe alacak, aldıkça daha çok mu verecektik; yoksa sadece merkantalist bir çerçevede maddesel çokluğumuzu mu düşünecektik? Sonsuz olasılıklar cümbüşünde fırsat eşitsizlikleriyle harmanlandık. Bizi farklı bireyler yapan sebep en çok da buydu.

    insan doğmuştuk. insan olmaktı belki de yapabileceğimiz en iyi şey. Hayatımızın ezeliyetinde doğuşumuzu unutarak nefes aldık ve ruhumuzun neyden koparak var olduğunun hiç farkına varamayacaklardan olmamalıydık. Bizi anlamlı kılan, şu kalabalık yalnızlığımızda ve görkemli tablonun yaratılmışlığında, kirlenmeden sade bir renk olarak kalabilmekti. Hayatımızın parametreleriyle tepiştirerek fırsatlarımızı, hengamenin ortasında, vetiremizi bir adım ileri gidecek şekilde olumlu kılmaya çalıştık. Acılarla tecrübeleri sentezleyerek temayüllerimizi sevgiye odakladık. Vurdumduymaz karanlıkların çaresizliğinde, umudun gözlerinde gözlerimizi gördük. Seviştik günler geceler süren hasretlerimizde. Bir insanın belki de hiç erişemeyeceği o vuslata hazırladık kendimizi, kalkanımızı sevgiyle güçlendirerek. Sevgiyle büyüttükçe hasretimizi, nefreti gömdük.
    Sevgiyle küçültmeye çalıştıkça engelleri, zorluğu gördük.
    Aşmaya çalıştıkça bentleri, insan olduğumuzun farkına vardık.
    insanlığımıza yenilince de, acıyla yeniden doğuşlarımızın çığlıklarıyla ürperttik zayıflıkları.
    Hayatımızın kesişim kümelerinden onlarca "Ben" yarattık yitik ruhlara. Yitirmeleri yitirmekti kavli kararımız. Yoksunlukları aşındırarak farkına vardık neye ulaşmanın zor olduğunu ve neyin bize tepedeki asaletiyle gülümsediğini. Bunca acıya şefkatli bir gülümsemeydi, bezginliğini üzerimizden atan.

    Büyüdükçe büyüdü "Ben" imiz. Hayatın her rengini yaşatarak içinde, sade kalabilmişti. Kirlenmeden "Ben" olabilmişti. Can doğmanın anlamsızlığını, can taşımanın değerini ve "Ben" yaratabilmenin emeğini kavrayabilmişti. Dünyaya bakan şey artık bir çift gözden çok öteydi. Kalbinin atışlarıyla dünyayı görmeyi, damarlarında akıttığı sevgiyle nefes almayı ve verdiği emeğiyle hak ettiği kadarını alabilmeyi özümsemişti!

    Parçalanmış vücutlar gördü kalp atışlarımız. Ruhlarına uzak, ruhlarına yabancı. Benliğinden ayrılıp parçalanarak un ufak oluşlarına şahitlik etti. Yaralarını, süsleriyle gizlemeye çalışmalarına acıdı. Şehvetle doğanların günahla yok oluşlarını izledi. Birer birer tükenişlerine şahitlik etti. insanlığını hatırlatmak için nefsiyle beraber saf tutan ihtirasların, arzuların hışmına uğradı. Parçalanmış vücutlar gördü kalp atışlarımız. Ruhlarına uzak, ruhlarına yabancı.

    Doğuşu, birbirinden kopuşu olan ruhlarımızın hasretine son vermeye yaklaştıkça, yolumuz tenhalaştı. Issız korkular, tenha çarelerimizin peşine düşmüştü. Birer birer yok etmek için var gücüyle kovaladı adımlarımızı. Hızlanan adımlarımızın telaşında ürkek bakışlarımız es geçti ışıltılarımızı. Varlığımıza anlam kattıkça birbirine yaklaşan ruhlarımız, birbirine en yaklaştığı bir zamanda ıskalıyordu karanlık yalnızlıklardaki ışıltılarımızı. Ezeliyetinde vuslatına adanmış benlikler birbirinden çekinik, birbirine ürkekti. Aynasında kaybettiği ikizine bakmaya korkuyordu.

    Bu hikayenin her harfinde hissettim seni ve tenha çarelerinde kaybettim. Ben aynada seni gördüğümde sen gözlerimdeki ışıltıyı ıskaladın. Ben tepede seni bulduğumda sen daha oraya varmamıştın!!! zaman acımasızdı ve sen gidemeyecek kadar burada değildin. Hep vardın ama hiç yoktun. Hep kalacaktın ama benim olmayacaktın. Hep isteyecektin ama neler verebileceğimi hiç bilmeyecektin. Hep tahmin edecektin ama cevabı görmene imkan verecek fırsatım hiç olmayacaktı. Ben sevecektim ama sen sevilecektin. Sen sevmeleri düşünürken ben damarımda nefes almak için sana sakladığım sevgiyle beslenemeyecek kadar üşüyecektim. Sana en yakın sıcaklıklarda en soğuk hasretlerimi çekecektim. Tepede seni bulmamla başladı fırtınam. Aynadaki "Ben"in gözlerinden sana akan ışıltımı ıskalamanla koptu depremim. Senin bilinmezlerindi benim tenha çaresizliklerim. Issız korkular kovaladı tenha sokaklarımda. Bir "Ben" yarattım senin için her yıkıntımın altından, acıyla doğan sağlam parçalarımı birleştirerek. O sensin! Aynamdaki. Ruhumun diğer yarısı. Doğuşu kopuşuydu ruhlarımızın. Umutlarımızın doğuracağı çocuğa, yeniden doğuşa, vuslata hazırlanırken ezeliyetimizde; kimsesiz çarelerin şefkat yoksunu hıncında yarınımız.

    Bu gidişim ıskalamaktan değil aynadaki seni. Bu gidişimdeki kaçışın sebebi, erken varış vuslatıma! Daha bakmadın aynaya. Görmedin beni. Dokunma! Dokunma ruhuma! Yokluğuna dayanamadığım ezeliyetimin varlığına dayanamam şimdi! Dokunamam sana! Dayanamazsın ateşime! Bakmadın aynaya, görmedin beni, anlayamazsın şimdi!

    26-12-2007

    Çarşamba

    03:40

    uğur yaman
    2 ...
  4. 2.
  5. "kahvenin kahpesi yeşile mezar"

    Sökülürken fazlasını yitireceğimi düşünmüştüm ama bu kadarını tahmin edememiştim. Kolay sandığım birçok şey nasıl da düşüm oldu pembesinden yoksun. Nasıl da kirlendi gölgesini gününe katarak.

    Ela gözlü dualarla beslediğim iyi niyetim nasıl da sömürüldü. Nasıl da renklerini çaldılar gözlerimin. Nasıl da yabancılaştı her şey. Sızısı benliğimde solo atarken inleyişlerimi duymadı bu sefer kimse. Duyduğum her ses ise yabancı geldi. Belki korkumdan, belki de kalbimin kırıklarından. Aralarından yeni umutlar sızdıramayacak kadar körü körüne ne kadar da bağlıymışım. Nasıl da safmışım. Ne kadar ahmakmışım hep iyi niyetler üretecek kadar… Beddua etmemek için dua etmek gerekmediğini can kırıklarımda yalın ayak dolaştığımda anladım. Ve işte o zaman kayboldun asıl.

    Hor kullandığın ruhumdan bir canavar yarattığını sandım önce. Sevgiyle bakan gözleri yaşarttığımda hüznüme ekledim acılarını. Hüznümün kinlenmesinden korktum. Kabuk bağlaması ve kinimi de kabuğun içinde boğarak öldürmeyi, bir sabah uyandığımda her şeyden kurtulacağımı düşünerek avuttum kendimi. Bebek ölü doğdu! Yitişini göremedim olumsuzluklarımın. Dil yaralarının iltihapları uzak mesafelerden arsız kuşlarca tırmaladı kulağımı. Kabul etmesi ne kadar zor olsa da asıl o zaman tükendin.

    Severken bile itiraf etmekten korktum önce kendime. Yeni bir güne merhaba diyemeyişim de bundandı. iyi de olsa kötü de olsa yeni bir merhabaya ne kadar da susamıştım oysa. Tekerrürler ve ihtimaller denizinde gömdüğüm sadece umutlarım değilmiş. Sonsuza dek kaybettiğimde anladım. Acınası heybetimin devasa gölgesinde soğudu dünyam. Üşüdü ruhum. Bu sefer giden olmadan uzaklaştı beklediğim. Biz dururken dünya döndü ve aldı götürdü. Her şey bir zamanlamaymış. iyi de olsa kötü de olsa sadece zamanlama. Öğrenmenin başka yolu olmadığını doğru yolu kaybettiğimde anladım.

    Zaman hep acımasız. iyi de olsa kötü de olsa yaklaştığı şey sadece sonlar iken bitmesine izin vermediği tek şey gözyaşlarımdı.

    Hıçkıra hıçkıra hüzünlenirken gülüyorum bazen. Ölümümden dönerkenki duyarsızlığın geliyor aklıma. Oysa nasıl da sakınırdım seni kendimden bile. Şimdi hepsi anlamsız birer boşluk. ince bir sızı kaldı o günden hatıra. Birkaç satır da yazı gözyaşlarına bulanmış mürekkebiyle. Kazanmak çok zormuş. Sen beni yitirdin, ben de ne olduğunu iyi de olsa kötü de olsa asla öğrenemeyeceğim bir şeyi yitirdim&. Kazanacağım yenilgi de olsa başrolünde olmayı çok isterdim. Muhtemel sonları yazdım, oynadım, ezberledim. Ama yeşile boyanmadı bu sefer. Kahvenin kahpesi, yeşilin katili oldu. Toprakların kahverengi olmasına şaşmamalı.

    Öylesine yoruldum ki. 500 yaşında hasta bir ihtiyar gibi ölüme açım.

    26.09.2008
    13:07

    uğur yaman
    2 ...
  6. 4.
  7. "ya rab"

    Saçlarımı okşa ya Rab! Sevgilerden demet demet bahçelerimi yordu düşlerim. Renklerimi uzaklara saldığım karanlıklar ağırladı. Sözlerimi bir isyan faslında uyuşmuş ciğerler çoğalttı uykularında. Açamadım içimi yağmurlara. Geceler ağlattı. Geceler hırpaladı yüreğimi. Yüreğimi okşa ya Rab! Renklendir gecelerimi ve döndür sabaha. Biraz beyaz biraz da kırmızı kat. Günahlarımı affet ama affedebileceğin günahlar işlememe de izin ver. Hayat yenilerken kendini beni eksik bırakma. Beni Bensiz bırakma.

    Heyecanlarım umrumda değil. Bağışladım hepsini. Hayat yenilerken kendini beni eksik bırakma. Beni sensiz bırakma. Sessiz uykularımda sokaklarımı doğan güneşle uyandır. Güneşimin doğmasına geç de olsa izin ver. Benden önce tanırken kendimi, senden sonra acılarımı kaldırabilme gücünü ver. Yalnızlığım gücüm. inleyişlerimi eksiltmeden dayanma kudreti ver. Senden sonra da Ben kalabilmeme izin ver. Ve beni bağışla tanrım. Gözyaşlarımı isyan sayma sakın. Ve içimde O'na daha fazla yer ver. Acısı umrumda değil, Sadece dayanma kudreti ver.

    Geçmiş zamanlarıma sadakatim. Silmesine izin verme zamanın. Dalga geçseler de, kaçışlarıma yüzlerce sebep yaratsalar da her zamanki gibi pembe düşlerime umut ekmeme izin ver ya Rab! Zaman silmesin, silemesin. Varsın lekeleri olayım. Varsın suçlu, hatalı, yadırganası hataları ben olayım. Onur duymama izin ver ya Rab! Unutulmamaya değil ama unutmamaya izin ver.

    Gözyaşlarım dinecekse sabah da olmasın. Sadece dayanma gücü ver. Çiçeklerim sevda yaşatmaya devam etsin cesetlerinden. Yaralı yüreğimi aşkın içinde canlı tut ya Rab! Yüreğimin beklemesinde bağılılığını sorgulatmadan ruhuna dokunmasına izin ver. Bırak inanayım. Bırak ben kalayım senle dolu olarak. Onlara da yer ver, onlara da can ver. Ruhumun taşan cümlelerinde virgüller saplansa da kalmalarına izin ver.

    Akıp giderken cennetim, bahşettikleri cehennemlerinde sevmeme izin ver. Bırak günahlar bana, mutluluk onlara kalsın. Sonsuzluğumda içlerine uzayan dallarımı çiçeklerle donat. Bilmesinler. Beni acılara kat. Beni yalnızlığa kat ama onlara dokunma ya Rab! Günahlarımı yüreklerindeki aç kuyularına at. Ve bağışla insan olamadığım için. insan doğup insan kalamadığım için. Saçlarımı okşa ya Rab! Şefkati sende bulayım. Yaslandığımda korkmayıp, sevdiğimde ağır yüklerimi uzaklara götürmeyeyim. içimdesin.

    Sevişirken yorulduğum yalnızlıklarımda beni bırak ya Rab! Peşlerinde kalayım. Sürünerek aşındırdığım izlerinde vaat ettikleri cennetlerinin hayalini kurayım yalan olduklarını bilsem de. Uzaktan bakarken hayallerime gülüşlerini duyayım. Sözlerim bırak yaralı kalsın ya Rab! Mutluluk bilmeyeyim. Yalnızlık aşktır artık. Gönlümün yatağında sabaha düşlerimle uyanayım. Tuzak yollarında çağırmaları yalan bilirim. Bırak tuzaklarına takılayım. Kanasın kapanda sıkışan ayaklarım. Çığlıklarımda bile yabancı ufuklara yolcu seslerini duyayım. Bulmak kolay olmasın kavuşma olasılığı olmasa da. Yalanlarına kanayım.

    Onu anlatan aşklarımı masallarına mısra yaparken gözyaşlarımı sil ya Rab! Bittiği yerde yeniden başlasın masallarım. Zaman değişirken hüznümü düşlerine gam etme ya Rab! Gurbet limanlarımda yazımı mavi nazarlara yapıştır ya Rab! Kaybolan ben olayım çaresizliklerde. Bana dayanma gücü ver. Dünyasına açılan kapısında ellerimi tut ya Rab! Ağlatan aşklarımda yağmurum ol. Acılarımı içime yüklerken ruhumu okşa ya Rab! Çiçeklerle içine kanayayım. Demet demet sunayım. Beni aldatan şarkılarımda gecelerin bana gülmesine izin ver ya Rab! Elmas tanelerim düşerken hüznüme, saçlarımı okşayarak acılarımı gizlememe izin ver. Çiçeklerle kanayayım içine. Ve hep güçlü kalayım ölürken bile. Yeniden doğmama izin ver ya Rab! Acılarıma dokunma, içinde kalayım. Dayanma gücü ver.

    Aykırı bakan inanışlarımda bana inanma gücü ver ruhumu sömürmeye niyetli yalanlara rağmen. Kahırlarımda aşklarımla doğmama izin ver. Anlatamadığım adımlarımda dışımı anlatan kırıklıklarımda anlayışlara yol verme. Yolu aldatma nöbetlerine kovalayıştı geceden beri. Aldanışlarıma izin ver. Aldatmalara değil. Gurbeti çürüt yeni acılar için vuslatı da uykulara bağışlayarak. Rüyalarımın korkularına izin ver ya Rab!

    Zaman durduğunda hayretlerimde, ellerim tutulurken kilitlenerek heyecanımı doğur ya Rab! Sevgiyle elvedalara izin ver. Kapanan gözlerimde mavi geceleri özgür kılarak taçlandır pembe düşlerimi. Sevgiyle kanatlı acılarıma yol ver. Ardından koşsun ama yetişemesin. Vuslatı doluşudur zamanın. Bitişidir rüyanın. Düşlerimi öldürme ya Rab! Ahireti olmasın beklemeye müsebbip. Sabırsız bir sabırla insan kalmama izin ver zayıflığımı acılarıma sebep kılarak. Gidişi üşütürken, daha fazla hissetmek için yoksunluğunu, zamanı durdur ya Rab! Daha fazla onla dolayım bedenimle yaşamak zor gelirken. Ruhuma ışık ver. Acıma yol ver. Anlattıkça eskiyen yaşananları, yaşatarak canlı tut! Unutmama izin verme. Kendilerini severlerken, onları sevmeme engel olma ya Rab! Ben dünlerinde, onlar düşlerimde yaşasın. Bilmesinler. Bilmesinler ya Rab!

    09.05.2008
    05:12

    uğur yaman
    3 ...
  8. 5.
  9. --spoiler--
    canı acıtan şeylerin karalandığı duvardır.
    --spoiler--

    "ertelenmiş pişmanlığın"

    "söylendiğinde pişmanlığının garantisiyle gönderilen her kelimeye bir cevap bulunurdu belki, kendine tercih ettiğin kör gidişinde bana da seçilebilir bir fırsat sunabilseydin.

    Ama olmamalıydı. sen hep günahkar, bense hep itaatkar kalmalıydım. Bana biçtiğin rol bu idi kendince. Benim tercihlerim senin yanlışlarına takıldı. Doğrularım ise hiç umrunda olmadı "Ben" diye zihninde yer ettirdiğini iddia etsen de. Sen talihsiz adımlar çıkmazı idin, bense bir bilmece idim sana göre.

    Oysa gizemi kaçmıştı değil mi? Köşe bucak sıkışmana neden olan tercihlerim, inkar bile edemeyeceğin kadar hırçınlaştırmıştı seni. Oysa niyetim sadece sana yardımcı olmaktı. "Ben" olamayıp yanında bir başkası olarak kalmaktansa, senin "Sen" kalabilip zarar görmemen için senden vazgeçmeyi göze alabilmiştim. Bir başkasına dönüşmeden ve her şey eskisini aratmadan.

    Gitmek istemeyişimi anlamadın. Giden benken bile ardından bekleyebilenin olabilmiştim. Sen dolu-dizgin tüketirken umutlarımı, ben sana ağlayabilmiştim. Kahretmeden ve unutmadan. Uyuşturmadan. Yüzüme konuşma cesaretini gösteremeden ertelediğin pişmanlığın, umarım daha fazla acıtmaz canını. Umarım".

    24.08.2008
    06:05

    uğur yaman
    2 ...
  10. 10.
  11. ---------------spoiler---------------
    yakarışlarımıza şahit duvarlarımızdır.
    ---------------spoiler---------------

    "dön gel"

    bak sevgili neleri eskittik. neleri kaybettik, yitiremeden içimizde kalanları. nelere eyvallah dedik en olmayası zamanlarda. kışlara niyetli baharlarımız ve gözyaşlarımızla sulandı dev yalnızlığımız.

    kahve gözlerinde kaldı gözlerim. ipek saçlarında saklandı nefesim. yüreğimin emanetinde korkular sarsar benliğimi. ziyan ömürlere nazar varlığım bağlanır sana. encamına dayanarak ayrılıkların, temiz sayfalarını renklendirmek ister deli deli. istiskal etmeden yaratılmışlığımı, sana koşuyorum amansız. yayla rüzgarı şefkatiyle okşuyorum bıraktıklarını.

    kahrolası bir zamandı seni benden alan. tenimin, kemiğimin acziyetiyle ruhuma bakan... acımasızca bizi ağlatan... saatlerimin rengi karanlık bu puslu gidişte... koşup koşup ulaşamadığım bir bekleyişte... bir "sen" olamadım... bir "ben" kalamadım... derin bir çizgiydi içimize oyulan. ötesini yok sayıp benliğimize kazılan... şimdi yaşama vaktiydi oysa. süreksiz bir duraklamada virgüllere müptela olmuşuz. acıyla yoğrulup, yanlışlarda ısrar etmişiz. şimdi ellerim boşlukta. karanlık yalnızlığımda seni bekliyor. dön gel! neredeysen gel!

    10.10.2007
    01:15

    uğur yaman
    2 ...
  12. 7.
  13. --spoiler--
    bazı tarihleri yüreğimize oyduğumuz gibi oyduğumuz duvarlardır
    --spoiler--

    "2 temmuz"

    bak sevgili, bugün 3. yılı. 3. yılı o kutsal mutluluğa merhaba deyişimizin. sen terk etsen de, ben sandık sandık biriktiriyorum özlemimi. bir anlamı olmayacak biliyorum senin için. sebep ve sonuçlar arasında gel-gitler yaşayıp kafa da patlatmıyorum artık. olanlar ile olması gerekenlere üzülmek her ne kadar elimde olmasa da, düşünmemeye çalışıyorum. ve ben hala seni unutamıyorum. enteresan ama benim için bile bir önemi var mı diye düşününce, içinden çıkamıyorum. ruhunla kutsanan ruhum, bana kayıtsız ruhuna eminim artık bir yabancı. ben sadece seni yaşıyorum. ne senden bir şey bekleyerek, ne de bir şey umut ederek. arzuladıklarım mucizevi bir şekilde sarılsa da bana, kabul edebileceğim bir şey değil artık. hep derdim ya, ben sadece onurlu kalabilmeye çalışıyorum.

    bugün kepimi attım. sensiz. o da koydu. aynı güne gelmesi de enteresan. eksik olan sendin. ve tamamlayamayacak olan da. kirlendi bazı şeyler. çocuk gözlerle bakmayı özledim. ben küçükken babamın"her şey iyi olacak oğlum"demesini de. dağ gibi yüreği iki ayda öylesine yoruldu ki.

    bugün 2 temmuz.

    ne kadar da farklı hayal etmiştim oysa. boğazımda hala düğümünü çözemediğim ahlarım, eyvahlarım. ve ben boktan bir durumda bu güzel güne gözyaşlarımı katık ediyorum. erkeklik eğer söylendiği gibi ağlamamaksa, fahişelerden de beterim. ama dedim ya ben sadece onurlu kalabilmeye çalışıyorum. elimde kalmasına uğraşacağım yegane hazinem o. yitirmektense yok olmayı seçeceğim yegane hazinem o.

    sağ ol, uzak ol, iyi ol. beni görmesin gözün, tutmasın elin. ama her şeye rağmen yaşanacak tek mutluluk varsa onu da benim yerime sen al. ben sadece onurlu kalabilmeyi istiyorum. gerisi tanrının lutfudur bana. affetsin beni. sızım kahretmelerime sebep olduğu için bağışlasın. bana onurumu eksik etmediği için ve 2 senemi seninle süslendirdiği için minnettarım o'na. acım bazen yükünü kaldırmakta zorlanacağım kadar ağır.

    bugün 2 temmuz.

    kaybettiğim tüm mutluluklar seninle olsun. canın sağ olsun.

    2-3 temmuz 2008
    ??_03:35

    uğur yaman
    2 ...
  14. 8.
  15. ----------spoiler----------
    babaya hasret piçliğimizi karaladığımız duvarlardır.
    ----------spoiler----------

    "baba ve piç"

    hiç okşanmamış, hiç öpülmemiş saçları vardı. kucağına oturtulmamış ve "oğlum" diye sevilmemişti. oysa belki bir gün koklanır diye hep en güzel kokan şampuanlarla yıkanmıştı. hep öpülüp koklanmaya hazırdı. hep masumdu, hep temizdi, hep sevilesiydi. yıllarını biriktirdiği köşelerinde kırıklarının sivrilerini saçlarına yol olmuş gidişlerden hep sakınmıştı. tevekkülsüz bir duaya acınası bir son hak etmemek için hep masum ve korunasıydı. hep sevilesiydi.

    öpülesi saçlarını öpesi dudaklar günahla kirlendiğinde, yılların özlemiyle yanıp tutuşan hasretini bir sandığa kilitleyecek kadar da asildi. okşanası saçlarına dokunacak eller günahla yıkandığında, ukdelerini onurlu bir yaza saklayacak kadar da sadıktı. özlediği hep babasıydı. kollarında küçülttüğü dağ gibi adam değildi babası, sardığında çocuk gibi gözleri ışıldayan ama dili lal olmuş adam değildi babası; kucağında küçülüp kollarında sıkılmayı beklediği adamdı...

    sağanak yağan sevgilerinden bir buket de şahsına münhasır bulabilmek arzusuyla yanmaktı piçliği. hayatının günlerinin 100'de !'i kadar karşılıklı akşam yemeği yiyememekti belki de... belki de çocukluğunun, beklenenle apartman kapısında karşılaşarak sabahları, yitirilmesinden hasıl olan bir hadiseydi. bir yanı özlemek, bir yanı beklemekti piçliğin. ikisi de hiç geçmedi. ikisi de hiç bitmedi.

    en çok, değiştirilmiş bir cekette bulunan 2 sinema bileti dağlamıştı yüreğini piçliğin. piçliği hiç bu kadar piççe hissetmek olmamıştı. hiç bu kadar zoruna gitmemişti özlemlerin. babayla omuz omuza o sinemada oğul olmalıydı oysa... ruhunu kiralayıp etini satan bir kahpe değil. o sinemada oğulun saçları okşanmalıydı, oğulun yanakları öpülmeliydi.

    zaman, çocukluğu da tüketirken evlatlığı tüketememişti. beklemek aynı beklemek, özlem aynı özlemdi. şaşılası şey, yaşanmamış şeyi özlemekti. hayatın cilvesi acımasız bir oyun oynarken, yüzleşmelere hazır hissedilemeyen beklenen gerçek, piçliği katmerlemeye niyetli cellat gibi adım atıyor; oğul yine her zamanki gibi dua ediyordu. hastanenin soğuk merdivenleri; özlemlere, dualara ve gerçeğe köprü kuran sessiz bir şahitti. kahrolası sebeplerle çıkılan taneleri, sadece alışıldık piçliğe razı inişlere şahit olması dualarıyla kim bilir kaç kere yorulmuştu... o en çok kahredilen piçliğe razı oluş da buydu.

    piç kere piç olmaktansa baba ve piçi kalabilmek evladın dileği. lütfet ya rab!

    29.12.2008
    23:56

    uğur yaman
    2 ...
  16. 9.
  17. ---------------spoiler---------------
    rüyalarımızı da kazıdığımız duvarlarımızdır.
    ---------------spoiler---------------

    "pamuk tarlası rüyası"

    ne kadar benciliz! bir dilencinin avuçlarında dindirilen vicdanımızla gelecek güzel günlere dualar ve sevaplar satın alırken, kendi güzelimize yatırım yaparken; o dilencinin yitik ezeliyetini düşünmeyiz bile. rahatlattığımız ve rahatlatmamız gereken bir şeylerimiz hep olmak zorunda değil mi? oysa ne hatırında kalacak bir iz, ne de beklediği bir umut hiç olamadık.

    bu, masalın bir kesiti idi sadece. onlarca alakasız hikayenin ardı ardına sıralandığı ardışık kümenin bir kesiti. hikayenin bir bölümü de ardımda kalan bir şehirde geçiyor. parçalanmış hayatların dikimevidir belki de terminaller. bu düğümü orada çözüp, olması gerektiği gibi bağlamaya oradan başladım. yaptığım sadece anlamaktı, anlatmasına izin vermeden. belki de süslemeden anlatılmamışı anlamanın en doğru yoluydu seçtiğim. anlamak için anlattım, anlaması için yaşattım. sonra da hikayenin ortasında kendisine biçtiği role odaklandım. o, kendi oldukça, bana kalan sadece izlemekti. mekan değişti, zaman değişti, duygular değişti ama roller aynıydı. değişmesi için gerek var mıydı, belki de cevabı aranan sorulardan biri buydu.

    dilenciyle aslında ikinci perdede, yani şimdi karşılaştık. karışıklığı severim. düzeltmeye çalıştıkça, konsantrasyonumu canlı tutarım. bunun için karıştırırım belki de. karıştırdıkça düzeltir, düzelttikçe yeniden bozarım. ama sanırım bu sefer, başkalarının bozduğu bir şeyi burada düzelttim. her şey olup biterken, kaçamak bakışlarla süzdüğüm gözlerinde, nefreti ararken şaşkınlığı buldum. iyiden de iyi, güzelden de güzeldi. sonrasında hikayenin geri kalanındaki tüm karakterleri, bu dikimevi masalı için yarattığımı fark ettim.

    aslında hiç yoktular. olsalar bile bir şeyi değiştirmezdi. kesişim kümesinde paylaştığımız bir şey belki de hiç olmadı. onlarcasından ziyade, figürandan da figüran bir dilenciyi sahneden bu kadar göze sokuşumdaki isyan, nefret ve kurgudaki o ince ayar; aslında fark edilmişliklerin üzerlerindeki giysilerini çıkarıp, seksapelini göstermeden bir doktora soyunur gibi en sade haline kalışına bir hazırlıkmış.

    sonrasında mekanlar değişti, mekanlar değişti. her şey akıp giderken, ruhuna giydirdiğin giysileri birer birer soyundun. gözlerindeki perdeleri kaldırırken, gözlerime de bir köprü kurdun. gün ışığıyla parlayan saçlarını gecenin mavisi karartamamıştı. ışıl ışıl ruhun taşıyordu gözlerinden. pamuk tarlasına düştüm sandım önce. alabildiğine beyazdı gördüğüm, mavisi ve hatta kahvesinden de sıyrılmış. renklerini süzüp yaratılmışlıklara akıtılmış. oysa yaratmadan olduğumuzmuş beyazı. tekrar hatırladım, tekrar anladım. pamuk tarlaları gördüm sandım önce; beyazı, diğer tüm renklerinden arınmış. oysa gördüğüm, aradığımmış. alabildiğine beyaz, alabildiğine beyaz... bizden öte, bizden ziyade...

    06.10.2008
    17:34

    uğur yaman
    2 ...
  18. 6.
  19. --spoiler--
    adam olmak ağrısının düğümlendiği duvarlardır
    --spoiler--

    "adam olmak ağrısı"

    nümude variyetlerin mudemmiri olan mütecebbir cehalet, nusafet misali bir rüzgar ile savrulmayı da beraberinde getirir. hileperdaz suretlerin yüreklere nakşedilmiş kabes iştigalleri, desiselerin meşgalesinde zuhur eden aldatmacalarını rebabi ustalığı ile oyalayabilir. ne rebabıdır müstemlekecisi, ne de rebabisidir nemalananı. gerçekleri bertafsil gören gözler, şüphesiz mahalakallah temaşaların gülüt maskelerinde nümude-i endam eden emarelerini görecektir.

    selibinde dahi gizlenemeyen gerçekler, ahterşinas istidatı gerektirmeyen bir açıklıkla peyrevine ayan beyan arz-ı endam etmektedir. hicazetin temaşası, kilukale müsebbip beklentilerin yollarında, rehaverdi jengar lakırdılar hasıl etmemek üzere en'cam'ı bulmaktandır.

    tarihe notu düşüle.

    12 şubat 2009
    01:38

    uğur yaman
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük