izlemeğe gittiğimde sinemada ben ve eşimden başkasının olmamasından tırstım aslında filmden değil iki kişi koca sinemada seyrettik..dandirik bir filmdi..
aslında dolaylı olarak sanat üçkağıtçılığı yapılmış filmdir. hodri meydan diyerek aynı konuyu aynı formatta farklı senaryoyla hasan karacadağ yazıp rezaletten kendine pay çıkartmıştır.
muhtemelen yönetmeni/yapımcısı bir daha film çekmez. tamamen biz bu işten ne kazanırız denerek çekildi, seyirciye polis kayıtlarına, gazetelere geçmiş gerçek olay diye söylendi. arşivlere bakıyorsunuz emsali bile yok.
alper mestçi gibi bu işe gönül veren yetenekli adamlara yazık oluyor. başka bir şey değil.
filmde geçen hikaye ile film hakkında anlatılan hikayenin örtüşmemesi ve anlatanların da bunu bu şekilde anlatmaları saçmamıdır yoksa pazarlama mıdır hakikaten kafa karıştıran filmdir.
korku filmlerinin evrilmesinin son halkası olan 'yalancı belgesel' tarzının ülkemizdeki etkisidir bu film. 80'lerdeki filmlere bakarsanız, korku filmlerini iğrençlikle eşdeğer tuttuklarını görürsünüz. bir manyak çıkar, testereyle insanların kafasını keser, pompalı tüfekle adamın kafasını patlatır vesaire... hatta bir film hatırlıyorum. evsiz bir kişinin çaldığı içkideki bir madde yüzünden insanların tuvaleti geliyordu. insanlar tuvalete gittiklerinde de dışkılama eylemi neticesinde eriyerek sıvılaşıyorlar, sonunda da tuvalette iğrenç bir şekilde ölüyorlardı. bir tanesi hariç... şişman bir adam, o da şişerek patlıyordu, iç organları sağa sola dağılıyordu.
işte 80'lerin korku filmi anlayışı buydu. bundan sonra filmler evrilmeye başladı. vampirler zaten evvelde de vardı; zombiler, kurt adamlar geldi. ama vampirle siz insanları korkutamazsınız yani. metafiziksel şeyler gerekir. ama bu filmlerin handikapı da gerçek olmadıklarının bilinmesidir...
işte bu nedenle korku filmi sektöründe gelinen son nokta bu çeşit belgesel formatındaki filmler oldu. the blair witch project'in başlattığı bu silsile, the fourth kind gibi bir başyapıtla devam etti, ülkemizde de 'karadedeler olayı' adıyla yankı buldu. bizim kültürümüzde ve dinimizde mevcut olan üç harflilerden sinema mesaisinde, realistik olarak yararlanan ilk film, belki de bu film.
bu film tarzının dahi 3. sınıf örnekleri mevcut. kanaltürk'te bolca bulabilirsiniz. hatta geçen gün izlemiştim bir tanesini. gerçek olduğu iddia edilse de, berbat ve son derece abuk bir filmdi. yalandı kısacası... bu taktiği yasaklı bir film olan cannibal holocaust'tan beri kullanıyorlar. o zaman da kimi çevreler filmin popülerliğini arttırmak için ''oyunculardan haber alınamıyor'' haberleri yapmıştı. yönetmene dava açılınca, hop diye buldu getirdi...
'bu gerçek olabilir mi' diye sorduğunuzu biliyorum. evet, olabilir. ama kaydedilmiş olamaz. bakın, tüm köylerde bu tür olaylar yaşanır. bizim köyümüzde dahi vardır bu. anlatılagelir. mesela bir arkadaşın geceyi yolda geçirdiği ve aklını kaybettiği anlatılır. ki gayet normal bu. 3 kilometrelik bir hat üzerinde tek ışık kaynağı olmayınca, bir insanın kafayı yemesi gayet normal. 12 saat boyunca karanlık ortamda kalırsan delirirsin. bu tür olayların olmasının, illa metafizik bir kaynakla da irtibatı olması gerekmiyor yani.
filmi başarılı buldum. ve adım gibi eminim ki, bu da bir pazarlama stratejisi. benim başıma böyle bir olay gelse, bırakın film yapmayı düşünmek, kendi gölgemden dahi kaçarım.
Kimine göre hatta bir çok kişiye göre korkunç değil ama böyle inli cinli filmler izleyince aylarca etkisinden çıkamayan biri olarak; yazın izlemiştim gece yarısı bitmişti film o arada bilgisayar ışığına baya alışılagelmiş boyutlardan büyük siyah bir kelebek girdi odaya, verdiğim ilk tepki 'ananı sikiyim banada geldi bu karadedeler' oldu sonra kelebek kafama kafama gelmeye başlayınca o yaz sıcağında pikeyi kafama kadar çekip korkudan parmağımı bile pikeden dışarı çıkaramamıştım. Ben fazla tırsağım sanırım.
haftasonu boş geçmesin diye, kipa'da gezinirken gözüme çarpan ve bir anda alıverdiğim film.
gerilim sevenler için ideal bir film. the fourth kindı andıran bir 'kadın röportajı' ile giriş yapılıyor. dede ve benzeri şeyler yok. sadece camiden çıkan dedeler var.
washington post'un bu film için yorumu: sezonun başyapıtı. (zaten başyapıt diye yorumlamadığınız film yok amk)
ön yargılı izlememek için entryleri, yorumları okumadan izledim. acaba gerçek olabilir mi? dedim. ama yok lan. diyorum bu insanlar neden bu kadar yapmacık konuşuyor? filmde sadece 1 tane teyze vardı köylü gibi konuşan. tek gerçekçi tarafı oydu. eskişehir'in köylüleri tdk memuru gibi konuşmuyor maalesef bana da öyle gelmiş olabilir de neyse. sonuç olarak, türkiye halkının korkularını tetiklemeye çalışılmış bir film ama başarısız.