hayatında hiç ateş etmemiş dangalakların "2 mermiyle 6 kişi nasıl ölüyo lan burda mantık hatası var" dediği film.
1 süperpoze tüfek. ateşlenen 2 fişek. fişekten dağılan onlarca saçma. namlu çıkış hızı en az 400-500 metre/saniye. ve en güzeli: 1 metre mesafeden. su sıkmıyosunuz canlarım benim. o mesafeden paramparça olursunuz. karşı duvara yapışmış parçalarınızıda olay yeri inceleme spatulayla kazır.
eğer kafanızda "eğer gerçek bi olaysa" varsayımıyla izlediğiniz şeyin "canlandırma" olduğunu göz önüne alarak seyredebilirseniz zevk alabilirsiniz. "o zamanda bu kadar kaliteli çekim mi vardı", "yok gazeteci milyonluk aleti çocuğa mı verir peh" ya da "lan 2 mermiyle 6 kişi nasıl ölür" gibi düz mantıkla bakanlar için gelsin:
filme alınmış efsane olaylardan bir tanesidir. ben hayatımda böyle saçma kurgusu olan, böyle acemi çekilmiş, böylesine sıkıcı, böylesine nefret edilesi başka film izlemedim, vakit kaybının ne demek olduğunu bu filme harcadığınız vakitle öğrenebilirsiniz.
gerçek bir olaydan alınmış film. olay film yapmak için biçilmiş kaftan, müthiş merak uyandırıcı gerçek olan ve gerçekten korkutucu bir olay. fragman da bir o kadar merak etmeyi sağlıyor. bu kez diyorsun 'türklerin yaptığı korku filmi korkunç olacak' tamam bu da cinler hakkında ama daha kaliteli korkunç...
filmi izliyorsun. allahım bir halt mı olmaz filmde baştan sona kadar hiçbir şey olmuyor yahu. zone realty'deki belgesellere benziyor hatta daha kalitesiz.
hani diyorsun o durmadan bahsedilen son kaset. son kasette bir şey olacak ama yok hiçbir şey olmuyor öyle sizden iki saatinizi alıp götürüyor.
olay örgüsü ve mekan şahane olmasına rağmen.. resmen izleyenle taşak geçilir gibi çekildiğinden komediye dönen filmdir.. ciddiye alınsa bir the blair witch project olabilirmiş ama şimdiki haliyle izle unut türünden gereksiz bir yapım.
--spoiler--
bu arada
iki kardeşin boş bir binaya girdikleri ve ürperip tam oradan ayrılacakları sırada kameraya bir karadede yansıyor.. filmde hiç dede mede göremedik diyenlere duyurulur..
--spoiler--
fikir güzel, mekan güzel ama uygulamanın yanlış olduğu film. keşke "valla gerçek lan bu" diye yutturmaya çalışmasalarmış.
fikir olarak bir ailenin evde ölü bulunması, kapıda gazetecinin isminin baş harflerinin arapça yazması ve gazetecinin kaybolması fena değil. filmde gerilimi sağlayan tek şey mekan. köy ortamı ve binalar çok iyi olmuş ama dediğim gibi uygulama eksik kalıyor. sadece mekandan ötürü geriliyorsunuz, onun dışında bir şey yok. erdinç iyi oynamış. olayın gerçek olmadığı da şuralardan anlaşılabilir;
--spoiler--
- yüzbaşının kızının yapmacık tavırları.
- efektler.
- mehmet emmi'nin kahveyi basarkenki kötü rolü.
- mehmet emmi'nin köprüde kaybolması ve gazetecinin "bu ne ya. bu ne ya" diye samimiyetsiz bir şaşkınlığa düşmesi.
- sorgu odasında, sandalyenin iple çekilir gibi bir hareketinin olması.
- erdinç'in aile fertlerine ayakta bakarken birden arkasına dönüp tüfeği alması. ne hikmetse erdinç arkasını döner dönmez, "napıyor lan bu çocuk" tepkisi bile vermeden "erdinç dur yapma" demeleri. o anda çocuğu izleseler bile bu kadar hızlı olamazlar. ayrıca bi kişi bile tüfeği almak için üzerine atlamıyor çocuğun.
- gazetecinin oraya "cinleri çekmek için" gelmesi fakat konuştuğu, gördüğü her şeyi çekmesi. gel beni film yap demiş resmen.
- filmin son sahnesindeki erdinç kardeşimizin tüfekle evdekileri vurması. o tüfekle vurulan bir insanın 300 metreden kafasına kurşun yemiş gibi 'karizmatik' ölmesi garip.
--spoiler--
filmin sonuna kadar sıkan son sahnesiylede pek bir etki yapmayan bir film olsada hala anlam veremediğim bazı hususlar söz konusu anlayabilen bana varsa açıklayabilirmi.
Çocuk iki ateşle 5 kişiyi öldürüyor, silah pompalı felanmı saçmalımı ne yani (silahlardan pek anlamam) öyle bir silah 2 ateşle altı kişiyi öldürebilirmi bunun cevabını merak ediyorum.
birde erdinç'in ölüm nedeni hala bir sır. filmin sonundada açıklanmıyor bu erdinç neden ölüüyor. hadi ailesini tüfekle öldürdü, kapıya isim yazıp kafayı kapıya koyup ölüyor. doktorlar ölüm nedenini ne diye açıklamış tutanaklara ne olarak geçmiş filmde bir bilgi verilmemiş.
ön yargılı izlememek için entryleri, yorumları okumadan izledim. acaba gerçek olabilir mi? dedim. ama yok lan. diyorum bu insanlar neden bu kadar yapmacık konuşuyor? filmde sadece 1 tane teyze vardı köylü gibi konuşan. tek gerçekçi tarafı oydu. eskişehir'in köylüleri tdk memuru gibi konuşmuyor maalesef bana da öyle gelmiş olabilir de neyse. sonuç olarak, türkiye halkının korkularını tetiklemeye çalışılmış bir film ama başarısız.
haftasonu boş geçmesin diye, kipa'da gezinirken gözüme çarpan ve bir anda alıverdiğim film.
gerilim sevenler için ideal bir film. the fourth kindı andıran bir 'kadın röportajı' ile giriş yapılıyor. dede ve benzeri şeyler yok. sadece camiden çıkan dedeler var.
washington post'un bu film için yorumu: sezonun başyapıtı. (zaten başyapıt diye yorumlamadığınız film yok amk)
Kimine göre hatta bir çok kişiye göre korkunç değil ama böyle inli cinli filmler izleyince aylarca etkisinden çıkamayan biri olarak; yazın izlemiştim gece yarısı bitmişti film o arada bilgisayar ışığına baya alışılagelmiş boyutlardan büyük siyah bir kelebek girdi odaya, verdiğim ilk tepki 'ananı sikiyim banada geldi bu karadedeler' oldu sonra kelebek kafama kafama gelmeye başlayınca o yaz sıcağında pikeyi kafama kadar çekip korkudan parmağımı bile pikeden dışarı çıkaramamıştım. Ben fazla tırsağım sanırım.
korku filmlerinin evrilmesinin son halkası olan 'yalancı belgesel' tarzının ülkemizdeki etkisidir bu film. 80'lerdeki filmlere bakarsanız, korku filmlerini iğrençlikle eşdeğer tuttuklarını görürsünüz. bir manyak çıkar, testereyle insanların kafasını keser, pompalı tüfekle adamın kafasını patlatır vesaire... hatta bir film hatırlıyorum. evsiz bir kişinin çaldığı içkideki bir madde yüzünden insanların tuvaleti geliyordu. insanlar tuvalete gittiklerinde de dışkılama eylemi neticesinde eriyerek sıvılaşıyorlar, sonunda da tuvalette iğrenç bir şekilde ölüyorlardı. bir tanesi hariç... şişman bir adam, o da şişerek patlıyordu, iç organları sağa sola dağılıyordu.
işte 80'lerin korku filmi anlayışı buydu. bundan sonra filmler evrilmeye başladı. vampirler zaten evvelde de vardı; zombiler, kurt adamlar geldi. ama vampirle siz insanları korkutamazsınız yani. metafiziksel şeyler gerekir. ama bu filmlerin handikapı da gerçek olmadıklarının bilinmesidir...
işte bu nedenle korku filmi sektöründe gelinen son nokta bu çeşit belgesel formatındaki filmler oldu. the blair witch project'in başlattığı bu silsile, the fourth kind gibi bir başyapıtla devam etti, ülkemizde de 'karadedeler olayı' adıyla yankı buldu. bizim kültürümüzde ve dinimizde mevcut olan üç harflilerden sinema mesaisinde, realistik olarak yararlanan ilk film, belki de bu film.
bu film tarzının dahi 3. sınıf örnekleri mevcut. kanaltürk'te bolca bulabilirsiniz. hatta geçen gün izlemiştim bir tanesini. gerçek olduğu iddia edilse de, berbat ve son derece abuk bir filmdi. yalandı kısacası... bu taktiği yasaklı bir film olan cannibal holocaust'tan beri kullanıyorlar. o zaman da kimi çevreler filmin popülerliğini arttırmak için ''oyunculardan haber alınamıyor'' haberleri yapmıştı. yönetmene dava açılınca, hop diye buldu getirdi...
'bu gerçek olabilir mi' diye sorduğunuzu biliyorum. evet, olabilir. ama kaydedilmiş olamaz. bakın, tüm köylerde bu tür olaylar yaşanır. bizim köyümüzde dahi vardır bu. anlatılagelir. mesela bir arkadaşın geceyi yolda geçirdiği ve aklını kaybettiği anlatılır. ki gayet normal bu. 3 kilometrelik bir hat üzerinde tek ışık kaynağı olmayınca, bir insanın kafayı yemesi gayet normal. 12 saat boyunca karanlık ortamda kalırsan delirirsin. bu tür olayların olmasının, illa metafizik bir kaynakla da irtibatı olması gerekmiyor yani.
filmi başarılı buldum. ve adım gibi eminim ki, bu da bir pazarlama stratejisi. benim başıma böyle bir olay gelse, bırakın film yapmayı düşünmek, kendi gölgemden dahi kaçarım.
filmde geçen hikaye ile film hakkında anlatılan hikayenin örtüşmemesi ve anlatanların da bunu bu şekilde anlatmaları saçmamıdır yoksa pazarlama mıdır hakikaten kafa karıştıran filmdir.