kara kule

    3.
  1. şimdi efenim, hani sai king okumak popüler kültürün dışavurumudur, hiçbir edebi değeri yoktur, kullan-at akımının önde gelen temsilcilerindendir diyen abidik gubudik solcudan bozma entel takımı vardır ya; işte bu seri, onların hepsine kapak olmuştur!! Hem de öyle böyle olmamıştır!! sai king hazretleri, bu serisiyle yaşayan efsane hakkını elde etmiş ve hayalgücüm tarafından onur madalyasına layık görülmüştür!

    Sabrettim efenim, tam 10 yıl boyunca sabrettim; bekledim ki bitsin seri, 7sini de alıp peşisıra okuyayım! Bitti de sonunda! Evet evet keşke bitmeseydi diyorum ama bitti işte! Gidip 7sini birden aldım anında, koyun üstüste hepsini, alın size edebi kule! 4000 küsur sayfa! Bir daldım bodozlamasına üç haftada anca çıkabildim! Peki netice nedir?
    Bu seri ebediyete uzanacak bir edebiyet abidesidir! Edepli olmak, önyargıları kırıp direk okumaya başlamak lazım! Hmm bu arada unutmamak lazımdır ki;

    (bkz: zaman suyun üzerinde bir yüzdür)

    çünkü,

    (bkz: ka bir tekerlektir daima dönen)

    ve bunun doğal sonucu,

    (bkz: daima birileri kaçar ve diğeriyse kovalar)

    efenim o halde gitmek lazım, velhasıl kelam

    (bkz: bundan başka dünyalar da var)

    uzun günler hoş geceler dilerim hepinize, babanızı yüzünü unutmamak kaydıyla bitabii!!
    11 ...
  2. 58.
  3. bu kitapları hep okumak istemiştim ama kütüphanelerde hiç bir zaman eksiksiz şekilde bulunmadığı için okumazdım. serilere sadık biriyimdir ayrıca. bugün bu kitapların pdf lerini indirdim ve okuyacağım boş zamanlarımda. olmazsa telefona atar , yolda bayırda tuvalette, ne zaman boş zaman olursa okurum işte. çok yaşa stephen king reis.

    ayrıca, bu kitapları okumak isteyipte alamayanlar varsa, bana maillerini verirlerse, onlara seve seve gönderirim.

    büdüt: okuyunca iki şeyler karalarım kitaplar hakkında.
    8 ...
  4. 2.
  5. "childe roland kara kule'ye geldi"

    i.
    her sözünün yalan olduğuydu ilk düşüncem,
    o kır saçlı ve gözü, yalanının gözlerim üzerindeki
    etkisini beğenmeyerek habisçe bakan sakatın
    ve o neşeyi gizlemekte nadiren başarılı dudakları
    her yeni kurbanla gerilip bükülürdü.

    ii.
    başka ne için hazırlanmış olmalı, asasıyla?
    yalanlarıyla pusuya yatmak, ona burada rastlayan
    ve yolu soran tüm yolcuları tuzağa düşürmekten başka?
    o kafatası gülüşünün neye yol açacağını, mezar kitabemin
    üzerinde ne yazacağını tahmin ettim bu tozlu yolda.

    iii.
    onun nasihatiyle, herkesin kara kule'yi sakladığına
    hemfikir olduğu o uğursuz toprağa
    dönersem sırtımı. ama boyun eğerek
    gsterdiği yöne döndüm, ne gurur ne de
    sonda canlanan umut önceden haber verebilirdi
    bazı sonlarla gelen mutluluğu.

    iv.
    yıllar süren arayışımın, bütün dünyayı
    dolaşmamın sonunda ortaya çıkardığı umudum
    başarının getireceği o ele avuca soğmaz neşeyle
    baş edecek kadar güçlü olmayan bir hayalete döndü
    kavramakta başarısız olan kalbimin
    coşkulu sıçrayışını engellemeye çalıştım.

    v.
    ölüm döşeğindeki çok hasta bir adam
    ölmüş gibi görünür ve gözyaşlarının başlayıp
    bitişini hisseder ve her bir dostuna veda eder
    birinin diğerine git dediğini duyar, dışarıda
    özgürce nefes alsın diye, ("her şey bittiğine göre," der,
    "hem inen darbeyi yas tutmak telafi edemez.")

    vi.
    biri diğer mezarların yanında buna yetecek kadar
    yer olduğunu tartışır ve cesedi bayraklar, şallar ve
    şiirlerle, özenle taşıyacakları gün gelip çatar
    ve adam yine de her şeyi duyar ama kalıp da
    istemez böylesi bir sevhiyi utandırmak.

    vii.
    bu yüzden, bu yolculukta çok acı çektim
    başarısızlık kehanetlerinin söylenip yazıldığını
    "çete" arasında pek çok kez duydum
    kara kule'nin arayışının adımlarına yön verdiği
    şövalyelerden -onlar gibi başaramamak
    en doğrusu gibiydi- biri olmaya uygun muydum?

    viii.
    böylece umutsuzluk kadar sessizce sırt çevirdim.
    yoldan ayrılan patikayı gösteren nefret dolu sakata
    pek kasvetli geçmişti bütün gün ve loşlaştı
    sonu yaklaşırken. yine de düzlüğün başı boş olanı
    yakalamadığını görmek için
    sert, kızıl bir bakış fırlattı.

    ix.
    hedef için! kendimi düzlükte bulduğum
    bir iki adımdan sonra duraksayıp
    baktım arkama güvenli yol üzerinden
    son bir kez ve gördüm yok olmuştu; her yer gri düzlük:
    ufuk çizgisine dek uzanan bir boşluk
    yola devam edebilirim, kalmadı yapacak şey.

    x.
    gittim böylece. galiba daha önce
    böylesine açlık çekmiş, alçak bir doğa görmemiştim.
    çiçekler bile bitmiyordu, bırak bir sedir korusunu!
    ama karamuk, sütleğen kendi kanunlarınca
    üreyebilirler şaşırmasın kimse
    bir tohum, olabilir bir define sandığı.

    xi.
    hayır! yoksulluk, tembellik ve hoşnutsuzluk
    tuhaf bir biçimde oluşturmuştu toprağı. "gör
    veya kapa gözlerini," dedi tabiat huysuzca
    "hünerle ilgisi yok, elimden gelmiyor bir şey:
    son hüküm'ün ateşi sağaltmalı bu yeri
    yakmalı topraklarını ve özgür bırakmalı mahkûmlarımı."

    xii.
    saçaklanmış bir diken sapı
    arkadaşlarından daha yukarı uzunarısa, kafası koparılır.
    yoksa sert otlar ksıkanırlar. labadanın
    sert ve kara yapraklarını, bütün yeşerme
    umutlarını kıracak kadar ezen
    onları delip yırtan nedir? bir hayvan
    yine hayvanca bir niyetle yürümek ister
    ve onları ezerek öldürür.

    xiii.
    çimlere gelince, cüzzamlı deri üzerindeki saç gibi
    yavaşça uzarlardı; kanla yoğurulmuş görünen
    çamırda biten incecik, kuru yapraklar.
    bir sıska kör at, her kemiği sayılan
    oraya gelmiş, aptalca duruyordu
    yaşlanınca atılmış şeytanın ahırından!

    xiv.
    canlı mı? bir deri bir kemik hali
    kızıl, etsiz, incecik boynu ve pas rengi
    yelesinin altındaki perdeli gözleriyle ölü gibiydi;
    böylesi iğrençlik böyle bir elemle nadiren
    bulunurdu bir arada; hiç bir hayvandan nefret etmemiştim bunca
    büyük bir kötülük yapmış olmalıydı katlanmak için bu acıya.

    xv.
    kapadım gözlerimi ve onları kalbime taşıdım.
    bir adamın dövüşmeden önce şarap içmesi gibi
    eski, mutlu günlerden bir esinti istedim.
    doğru yapabilmek için burada üzerime düşeni.
    önce bu, ardından dövüş, askerin sanatı:
    eski günlerden bir tat, herşeyi doğru kılar.

    xvi.
    o değil! cuthbert'ün altın sarısı
    kıvırcık bukleler altında kızaran yüzünü hayal ettim.
    sevgili dost, beni yerimde tutmak için kolunu
    hep yaptığı gibi benimkine doladığını
    neredeyse hissettim. yazık, bir gecelik utanç!
    yeni ateşi kalbimi terk edip buz gibi bıraktı.

    xvii.
    giles, onurun ruhu, duruyor orada
    on yıl önce şövalye olduğu günü gibi dürüst,
    hangi cesur adam onun cesaret ettiğine cesaret edebilir
    iyi -ama sahne yükselir- pöh! hangi celladın elleri
    iğneler göğsüne bir parşömen? kendi yoldaşları
    okur onu. zavallı hain, üzerine tükürülüp lanetlenen!

    xviii.
    öyle bir geçmişe yeğdir bugün:
    o yüzden döndüm tekrar kararan yoluma!
    hiç ses yok, bir boşluk hâkim göz alabildiğine.
    gece gönderecek mi bir baykuş veya yarasa?
    diye sordum: o korkunç düzlükte bir şey
    düşüncelerimi tutuklayıp akışlarını değiştirmeye çalışınca.

    xix.
    küçük bir nehir kesti yolumu aniden
    bir yılan gibi beklenmedik anda çıkarak karşıma.
    kasvete uygun tembel dalgaları yok;
    köpürerek akıp geçen bir banyo adeta
    iblisin parlayan toynağı için, kara girdabının
    gazabının köpürerek tükürülmesiyle doğan.

    xx.
    ne kadar önemsiz, bir o kadar da kinci! çalı gibi, kavruk
    akçaağaçlar yol boyunca önünde diz çökmüş;
    kurumuş söğütler dilsiz bir umutsuzluk
    ve ölüme meyilli bir kalabalıkla eğilmiş baş aşağı:
    hepsini mahveden işte bu nehir
    akan her ne ise bir nebze bile yılmıyor.

    xxi.
    karşıya geçerken sularından... iyi azizler, nasıl da korktum
    ayağımı ölü bir adamın yanağına basmaktan
    veya sığlıkları bulmak için sapladığım mızrağımın
    saçına veya sakalına dolanmasından!
    bir su sıçanıydı belki mızrağımı sapladığım
    ama uh! sesi farksızdı bir bebek çığlığından.

    xxii.
    karşı yakaya geçtiğimde nasıl da memnundum
    daha güzel topraklar umuduyla. beyhudeymiş ümit!
    kimdi mücadele edenler, hangi savaşın içindeydiler
    kimin vahşi çiğneyişi soğuk toprağı
    çamura çevirmişti? zehirli bir tanktaki kurbağalar
    veya kızgın, demir bir kafesteki vahşi kediler...

    xxiii.
    savaş ovada olup bitmişti mutlaka, ne tıkmıştı onları
    buraya, seçilecek onca düzlük varken?
    bu korkunç kafese giden ayak izi yoktu,
    çıkan da görünmüyordu. şüphesiz beyinler
    çılgın içkilerde bulanmıştı, türklerin eğlence için
    kışkırttığı kadırga köleleri gibi, hristyanlara karşı yahudiler.

    xxiv.
    ve dahası -iki yüz metre ötede- işte, orada!
    hangi kötü gaye için o makine, o tekerlek
    ya da fren, tekerlek değil, insanların bedenini
    ipek gibi yarmaya uygun o tırpan?
    tüm havasıyla, farkında olmayan toprak üzerinde
    veya paslı dişlerini keskinleştirmek için getirilmiş olan.

    xxv.
    sonra ağaçlar belirdi toprak üzerinde, önce bir orman
    sonra bir bataklık görünüşe göre ve şimdi de sadece
    umutsuz, işi bitmiş bir toprak parçası; (bir budala böyle bulur neşeyi,
    bir şey uydurup sonra bozar ruh hali değişip
    terk edene kadar!) batak, balçık, moloz, kum
    ve kapkara, çıplak yokluk yolunda.

    xxvi.
    şimdi yaralar iltihaplanıyor, gri ve sert,
    toprağın verimsizliğinin yosuna veya çıbana benzer
    maddelere döndüğü yerlerde;
    sonra felçli meşe geldi, kenarlarından ayrılan eğri büğrü,
    ölüme doğru açılan bir ağza benzeyen içindeki yarık
    geri çekilirken öldü.

    xxvii.
    ve sondan olabildiğince uzakta!
    uzakta akşamdan başka hiçbir şey yok, adımımı
    daha ileri atabileceğim hiçbir şey yok! bu düşünceyle
    cehennem zebanisinin göğsündeki dostu, koca bir kara kuş
    geçti süzülürcesine, şapkama değen ejder kanatlarını
    açarak, belki oydu aradığım yol gösterici.

    xxviii.
    yukarı bakınca her nasılsa fark ettim
    alacakaranlığa rağmen düzlüğün sonunda
    dağlara ulaştığını, çalınıp görüş alanına girmiş
    çirkin tepeler ve yığınları şereflendirecek böylesi bir isimle.
    bu yüzden beni nasıl da şaşırttılar... çöz bunu!
    onları aşmak kolay görünmüyordu.

    xxix.
    yine de kötü, haince numarayı
    hayal meyal hatırlar gibiyim, tanrı bilir ne zaman
    belki kötü bir rüyada başıma gelen. burada son buldu,
    sonra kendi yolunda ilerledi. tam bir kez daha
    pes etmek üzereyken bir tuzağın kapanması gibi
    bir ses oldu, içindesin mağaranın.

    xxx.
    yakarcasına geldi hepsini birden,
    burasıydı işte! sağdaki o tepeler bir kavgada
    boynuz boynuza birbirine kenetlenmiş boğalar gibi;
    ve solda çıplak, yükselen bir dağ... ahmak,
    bunak, uyukluyor şu anda,
    bu manzara için yolculukla geçirilmiş bir ömürden sonra!

    xxxi.
    ortada kule'nin kendisinden başka ne olabilir?
    bir budalanın yüreği gibi kör, yuvarlak, alçak,
    kahverengi taşlardan inşa edilen, tüm dünyada
    bir benzeri daha olmayan kule. fırtınanın alaycı cini
    ancak tahtalar kırılmaya başladığında
    denizciye işaret eder çarptığı, görünmez kayayı.

    xxxii.
    görmemek mi? belki gecedir sebep? gün,
    geri gel bunun için! terk etmeden önce
    ölmekte olan günbatımı bir yarıktan parladı:
    tepeler, avlarını daha iyi görebilmek için
    çenelerini ellerine dayayıp yatan ava çıkmış devler gibiydi,
    "şimdi bıçağı sapla ve sonunu getir yaratığın!"

    xxxiii.
    duymamak mı? oysa gürültü her yerdeydi! bir çanın sesi gibi
    giderek artarak yükseliyordu. kayıp serüvencilerin, yoldaşlarımın
    isimleri kulaklarımda. ne kadar güçlü ve ne kadar cesur
    ne kadar şanslı ama her biri eskide kaldı
    kayboldu, kayboldu! bir dakika elem dolu yılların kara habercisi oldu.

    xxxiv.
    orada durdular, tepe eteklerinde sıralanıp
    sonumu görmek için buluşup bir başka resim için
    yaşayan bir çerçeve! alev perdesinin arasında
    hepsini gördüm hepsini tanıdım. ama yine de
    korkusuzca götürdüm boruyu dudaklarıma
    ve üfledim. "childe roland kara kule'ye geldi."
    8 ...
  6. 62.
  7. Okumak için bir ay kadar işten izin almayı planladığım şaheser dizi. ilk dört kitabını okudum ama sonra koptum haliyle unuttum. Şimdi bakıyorum da arada derede, koşuştururken okumaya kalkmak büyük ayıp olacak bu destana. Elinizde çayınız, evinizin kuytu bir köşesinde, telefonunuz, TV, bilgisayar kapalı okumanız, daha doğrusu yaşamanız gereken bir seri.

    Bu arada serinin dördünü kitabı, galiba bu hayatta okuduğum en güzel kırık kalpli aşk hikayelerinden biri. Hele Susan'ın sonu...Kim derdi ki King, gençler arasındaki bir aşkı bu kadar tutkulu bir şekilde kaleme alsın?
    4 ...
  8. 1.
  9. stephen kingin hayatının projesidir, dediğine göre lord of the rings ve iyi kötü çirkin başlıca esin kaynaklarıdır. yedi kitaptan oluşur, ilk kitap Türkiye'de aynı isimle çıkmış, daha sonra silahşör ismiyle yeni ve eklentili (sözde) bir baskısı çıkmıştır, çünkü son kitabın adı da kara kule'dir.
    sırası ile kitaplar:
    1. silahşör (kara kule)
    2. üçün çekilişi (bu da ilk olarak "üçün çizgileri" adı ile basılmıştır)
    3. çorak topraklar
    4. büyücü ve cam küre
    5. calla'nın kurtları
    6. susannah'nın şarkısı
    7. kara kule

    seri yaklaşık 5000 sayfadır ve baştan sona okumak büyük bir haz yaratır insanda.
    4 ...
  10. 9.
  11. bir nevi twisted lord of the rings.. bu tanımı ben mi yaptım yoksa bir yerde mi okudum zamanında hatırlamıyorum ama bu muhteşem epik öyküyü çok iyi özetliyor.. stephen king'in hayatının eseri.. yazarın romanlarının yüzde doksanında bu hikayeye dair bir figür ya da bu hikayeye bağlanan bir nokta vardır.. tek başına, o kitapta bir anlam ifade etmez ancak bütün kara kule serisini okuyunca anlaşılır.. bu açıdan stephen king'in bütün eserlerinin 'bir' çok büyük roman olduğu söylenebilir..
    (#2361680) nolu entryde mta88'in bahsettiği gibi çok sayıda roman ve o romanların içindeki çok sayıda karakter bu büyük hikayede bir rol oynar.. ama kara kule serisinden olmayıp da en fazla bu seriye kaçan kitapları, uykusuzluk (insomnia), maça kızı (hearts in atlantis, hatta aynı adla buradaki öyküden uyarlanmış bir de film çekildi anthony hopkins falan oynuyor..) ve kara ev (black house)'dir.. bu kitapları, kara kule serisini okumadan anlamaya çalışmak, kişiyi cinnete sürükleyebilir..

    spoilerın allahı
    hikayenin özellikle sonlarına doğru king çok kafa karıştırır.. hatta okuyan bilir, kendini de hikayeye dahil ederek kendinden bir tanrı yaratmıştır.. ama kendi çılgınca mantığı içinde de olsa, gilead'ın, roland'ın ışınların olduğu dünyada harry potter modeli snitchlerin ne aradığını açıklamıştır.. çünkü herşey içiçedir artık.. başka dünyalar da vardır ve olacaktır.. bu inanılmaz seriden akılda kalan çok sayıda inanılmaz kare ve olay vardır.. ama şahsımı en etkileyen yerler, intihara giden mono blaine treni ve jack'in çekişili sırasında zavallı çocuğun aynı anda iki farklı hayatı yaşıyor olmasıydı.. tamamen roland'ın gençliğine ışık tutmuş olan büyücü ve cam küre de tek olarak okuduğum en güzel romanlardan biridir..
    hikayenin sonu ile ilgili bir sürü yorum vardır.. ben de şahsen bir haaassktr koydum.. 7 kitap 5000 sayfa soluksuz okunan bir arayışın son kapısından çıkan şey ilk başta beni de hayal kırıklığına uğrattı.. ama bir kez daha düşününce olabilecek en mantıklı sonun bu olduğuna karar verdim ve sai king'e yine hak verdim..
    spoilerın allahı

    kısaca özetleyecek olursak diyeceğim ama bu edebiyat olayı kısaca özetlenmez.. alın okuyun kardeşim.. ilk kitap biraz sıkabilir adamı ama sabredin.. her satırda stephen king'in hastalıklı sayılabilecek hayal gücünün en egzantrik noktalarına şahit olacak, siz de ka'nın ve kulenin arayışının bir parçası olacaksınız..
    not: bu arada bu serinin filmi de müthiş olur.. hiç böyle bir çalışma var mı merak ettim şimdi hollywood'da.. gerçi filme çekilmesi, çekilirse de aynı tadı vermesi çok zor bir hikaye ama olsun.. roland rolü için james caan, eddie rolü için de will smith'i aday gösteriyorum buradan..
    4 ...
  12. 5.
  13. deli yürek dizisinde turgay atacan karakterinin miroğlu'na taktığı isim.
    4 ...
  14. 7.
  15. sai king'in yazdığı bu dizi aslında 9 kitaptan oluşmaktadır. bu fazladan gelen iki kitap mahşer, ve korku ağı'dır. mahşer'deki randal flagg ve korku ağı'ndaki peder callahan bu romana dahil olmuştur. belki de bu iki romandan başka kara kule ile alakalı romanlar vardır. okumadan bilemeyiz...
    3 ...
  16. 72.
  17. Stephen king efsanesi daha okumadım ama okumak isterdim. Şu an (it) o'ya para biriktiriyorum.
    3 ...
  18. 26.
  19. aşk gibi bir şey. okumayanları öyle çok kıskanıyorum ki, düşünsene kara kule'yi henüz bilmiyor olmak, onu o heyecanla okuyabilecek durumda olmak. hafızamdan sildirip sildirip tekrar okumak istiyorum. ka rüzgar gibi, o halde git bundan başka dünyalar da var gibi vecizeler edinmemizi sağlamıştır. ayrıca özel bir iki söz sayesinde okuyanları okumayanlardan ayırmak mümkündür. okuyanlarla kendinizi ayrı ve özel bir ka-tettenmiş gibi hissetmeniz de mümkün. iyi bir şey söylediğimde aldığım karşılık teşekkür ederim değil de teşekkürler derim oluyorsa o insanı alnından öpesim gelebilir mesela. serideki 19 ve 99'un sürekli kullanılması ve çok özel yerlerde karşımıza çıkması bu sayıları benim için özel yapmıştır. örneğin okul sıralamasına göre 19. olduğumda manyak gibi sevinmiştim, nedense. ayrıca roland deschain bana her zaman clint eastwood'u hatırlatır. filmi de çekilecekse o oynasın lütfen.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük