kara kitap

    2.
  1. orhan pamuk 'un eski edebiyata göndermeler yaparak, eskinin ışığında yeni bir form ve tarzda yazdığı romanıdır.

    --spoiler--
    romanda baş karakter galip'in kendisini bırakıp giden karısı rüya 'yı ve ortadan kaybolan amcasının oğlu * celal 'i aramakla başlayıp kendini aramaya dönen macerası anlatılır. galip, kendisini kelimelerin arasında bulduğu zaman, yazar galip 'i bırakmış ve romanı sonlandırmıştır.
    --spoiler--
    10 ...
  2. 78.
  3. Zira bu kitabı okurken zihninizde canlananlar beyaz perdeye yansıtılamayacak kadar derin ve karmaşık.
    iyi ki yapılmadı filmi. Böylesine bir kitaptan soğumak istemezdim. Yeri ayrıdır.
    11 ...
  4. 79.
  5. Orhan pamuk bu kitabı yazdıktan iki sene sonra dünyaya gelen kızına rüya ismini verdi. Bu kitaptan etkilenip kızına rüya ismi veren üç arkadaşım var.
    5 ...
  6. 23.
  7. "roman yazmanın benim için iğneyle kuyu kazmak demek olacağını kara kitap'ı yazarken daha iyi anladım. sabırla, ağır ağır yazıyor, yazdıkça da kütüphanelerde, eski kitapçılarda şurdan burdan karşıma çıkan kitaplarda önüme açılan malzemeye heyecanla, sevinçle, mutlulukla sarılıyordum. bir yandan eski gazete-dergi kolleksiyonlarını, ücra şehirlerde yayımlanmış hatıra kitaplarını, rehberleri, ansiklopedileri okurken bir yandan da istanbul'un kargaşasına, renklerine, şiddetine uygun cümleler kurmaya çalışır, yaşayarak gördüğüm, düşlediğim, istanbul hayallerine uygun bir yazı dokusu kurduğuma inandığımda sevinirdim."

    (bkz: orhan pamuk)
    5 ...
  8. 8.
  9. " eigentlich lernen wir nur aus Büchern, die wir nicht beurteilen können. der autor eines buches, das wir beurteilen können, müsste von uns lernen." j.w. von goethe
    cevirirsek; " işin açıgı, bizler yalnızca degerlendiremedigimiz kitaplardan ögreniriz. degerlendirebildigimiz kitabın yazarı bizden birseyler ögrenmeliydi."

    bu savın kılavuzlugunda kara kitap pervasızca, hesapsız, sorgusuz ve sualsizce ve gördügünüz gibi kanınıza girecek derecede ögrenilen ve ögrenmekle birlikte goethe'nin ögrenmek eylemiyle gönderme yaptıgı, edebiyat, felsefe,bilim ve sanata bulasmıs tüm eylemlere sahip olma haz ve onuruna ve karmasasına ulastıran bir kitap.

    yazdıklarımdan farkettiginiz gibi intihali, intihal yapandan asırmanın verdigi tadı ve buna karsın sonrasında intihal yapıyor diye de eleştirilmenin; ki ben buna gıdıklanmak diyorum, yazarına getirdigi edebi doyumu; insanın kendisi olmaya dayanamamasının iç burkan yanı ve baska birisi oldugunu hissetmenin o anlatılmaz hazzı ve sonrasında "...hayatın en önemli sorununun insanın kendisi olabilmesi ya da olamaması oldugunu..." keşfedenin hikayesini ve basta saydıgım ruh durumlarının nasıl da yer ya da yön ya da anlam degiştirdigini ; mesnevi, binbir gece masalları, hüsn-ü askve "...3.sınıf polisiye romanları..."ndan fırlamıs hikayeleri, "hikayeci degil hikaye" deme duyarlılıgında yazıya aktardıktan sonra, "hikaye anlatamayanların", " sessizlerin, anlatmayı bilmeyenlerin, kendini dinletemeyenlerin, önemli gözükmeyenlerin, dilsizlerin, o iyi cevabı hep olaydan sonra evde düsünenlerin, insanların hikayelerini merak etmeyen o kişilerin yüzleri digerlerinden daha anlamlı, daha dolu degil mi?" diye sorduktan sonra köseyazısında roman kahramanı ve simdiye degin okudugu, dinledigi, kulak misafiri oldugu ve aynen aktardıgı ya da degistirip kendi hikayesiymis gibi yeniden anlattıgı tüm hikayelerin önüne işte bunların, "hikaye anlatamayanların hikayesi"ni koyup "en anlamlı" hikayem dedigini; bastan basa baskalarının isimleri, sözleri ve hikayeleriyle dolu bu kitabın nasıl da bastan basa "sehzadenin hikayesi"ni, sehzadenin son dönemlerinde ulastıgı mevkiyi andırarak yazarı gibi koktugunu, dünyada baska kimse, kitap, hikaye yokmuscasına kendisi gibi koktugunu; "istisnasız" her cümlesinin; hem Thomas mann,tolstoy, dostoyevski hatta - benim fikrimce- "nazım hikmet" ve kafka ve divan edebiyatı ve listesi uzadıkca uzayacak yazarları, sairleri hatırlatırken, yukarıda degindigim gibi hic falso vermeden her cümlenin aslında konusmayı ögrenmemeiş bebek cıglıgı ya da istese de ögrenemeyen, ögrenmeyi zaten isteyemeyen bir deli saflıgında ve elde yazılmıs ne varsa hepsini sanki satırı satırına bilip, özümleyip, bildigini de unutma bilgeliginde yazılabilmis oldugunu; osmanlica kelime kullanma furyasına kapılmadan, öz türkçe( neyse?) yazma iddiasında olmadan nasıl da türkçe bilen herkesin rahatlıkla anlayabilecegi çok açık, eksiz süssüz bir türkçe kullanarak da bugün usta diye andıgımız türk edebiyatcılarının sapka cıkarması gereken kendine özgü, iste benim de yaptıgım gibi (tüm klasikleşmiş ve klasikleşecek yazarların basına geldigi gibi) gayet de güzel taklit edilebilecek, taklit etme istegi doguracak, yetkinligi ve kalitesinden süphe duyulmayacak bir dil olusturdugunu; yazarının ileri görüslülük dedigimiz seyi, ilkokul kitaplarından yuttugumuz haliyle yalnızca 'atatürk'ün özellikleri'nden biri olmaktan cıkarıp, bugün yasanan tüm politik sancıları yıllar öncesinde alay ederek, hepsine gülerek yıllar yıllar öncesinde zaten anlatmıs oldugunu, saskınlık içinde ben bu kitapta gördüm... bu saydıklarımı hem cok sevip, hem de bunlardan, kendimi ve cevremdeki bircok kişiyi, zeki ögrencisinin önünde her hareketiyle ezilen, ezildigini hissettikce hırcınlasan ögretmen gibi hissettirdikleri için nefret ediyorum!

    aynı zamanda ben bu kitabı, hayatlarında birkaç kitap okuyup kendilerini edebiyat elestirmeni sanan ukalalar, ukalalıklarından baska ellerinde tutacakları baska sey olmayan "edepsiz eleştiren"ler pervasızlıgında övüyor, göklere cıkartıyor ve yazarının, 'türk edebiyatının yüz akı' edepli edebiyatcılara göre coktan olmus kitabının adını 'kara kitap' koymakla yarattıgı ironiye, hayranlık ve "bunları da mı görecektim?" saskınlıgında, kahkalarla gülüyorum!

    kara kitap şöyle bitiyor: "... hiçbir sey hayat kadar sasırtıcı olamaz. yazı hariç. yazı hariç. evet tabii, tek teselli yazı hariç."

    işte bu yüzden, ey okur, aslında pek de sasırmıyorum...
    6 ...
  10. 76.
  11. Kesinlikle kitabı güzel kılan, kalbini attıran, her defasında okunmasını mümkün kılan galip ile rüyadan ziyade celal salik'in köşe yazıları.

    Elbette her bölüm bütünü oluşturduğundan, köşe yazıları galip'e işaretler vermesinden, gördüklerine farklı anlamlar biçmesine kadar rüyayı arama macerası da yer yer sıksa da, Orhan pamuk'un üslubunun okunurluğu kendini öne çıkarıyor.
    Cümleler uzun olmasına rağmen betimlemeleri, vermek istenilen anlamları akıcılıkla ilerliyor.
    Biraz Oğuz atay tarzında bulsam da Orhan pamuk'un bu kitabına Nobel almasına şaşmamalı.
    5 ...
  12. 77.
  13. bu romanın filmi hala nasıl çekilmez aklım almıyor.
    4 ...
  14. 1.
  15. 82.
  16. içerisindeki enteresan hikayelerle modern meddahçılığa selam çakan, okuyan kişide uzun bir rüya görmüş hissi bırakan orhan pamuk kitabı.
    4 ...
  17. 45.
  18. "birlikte gittiğimiz bir filmi bir üçüncü kişiye hikâye ederken belleğinin ve hatırladıklarının benimkinden ne kadar farklı olduğunu korkuyla anladığımda seni severdim."
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük