"kar yağıyor, yılın ilk karı"
bu cümle çok etkileyici geliyor bana. sanki uzun zamandır hüzünle bekleyen birine müjdeli bir haber gibi. böyle başlatıyor orhan pamuk kar romanını.
--spoiler--
almanya'da sürgünde olan ka sürgün sonrası türkiye'ye döner. döndükten birkaç gün sonra sözde türbancı kızların intiharını araştırmak, özde gençliğinden beri içinde taşıdığı aşk korunu alevlendirmek için ipek'i bulmayı istediği için kars'a gider. ancak bu yolculuk düşündüğü gibi sakin geçmez...
--spoiler--
kitap bazı anlatım bozukluklarına ve anlam bulanıklıklarına rağmen kurgusal olarak oldukça iyi. insan romanı okurken adeta dışarıda karın yağdığını hissediyor. olay akışı da karın yağması gibi. bazen hafif hafif atıştırıyor, bazen tipi...
genellikle kış aylarında görülen bir tür yağış biçimi. taneler şeklinde yağan kar, kristal yapıdadır ve hiç bir kar tanesi birbirine benzemez. güneş ışığını tamamen yansıttığından beyaz görünür. ayrıca her kar tanesinin büyüklüklerinin farklı olması da ilginçtir.
fazlasıyla şişirilmiş bir roman.
ahmet hakan'ı nedense mest etmiş, ve günlerdir bu kitap hakkında konuşmuş idi.
umarım orhan pamuk'un tüm yeteneği bu kitaptan ibaret değildir.
umarım en kötü romanı budur.
insanın içini parça parça eden bir müziği var. desem boş..
bu mevsim gelip geçici
bu yağan kar.. yağan karlar..
biliyorum ki gelecek yine ilkbahar... ilkbahar...
açacak binbir renk binbir çiçek
gökyüzü, beyaz bulutlar geçecek üstümden saçlarımda
esecek ılık rüzgarlar
ama sen... sen kalacak! kalacaksın içimde..
ama sen.. sen açacak! açacaksın içimde hep !
işte bu şarkıyla geldim
la lala lala lala, la lala lala lala
sevdim yalnızca çok sevdim
dağlarda duman,
göklerde bulut,
yerlerde çimenlerle sana koşacağım!
yagısını izlerken yer çekimine yenik düşen salyalarıma hakim olmakta zorlandıgımı hatırlıyorum sadece. beni izmirli olmaya isyan ettiren tek şey. busenede içimde patlayacagı kesin gibi duran doga olayı.
orhan pamuk'un romanı olanı, nobel'in neden orhan pamuk'a verildiğinin cevabıdır. bu kadar mı gerçekçi anlatılır olaylar? insan bırakmak istemiyor. tekrar tekrar okumak istiyor. okurken kar yağsın istiyor.
Karlı bir akşamdı ankara'da;
Son kez elele yürümüştük,
Bitmesin istediğimiz yola.
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin.
Bende yazarım sana sık sık.
Ağlıyordum....
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun,
Anlıyordun....
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim,
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,
incitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...
Beni bekle...
Yol bitti, gidiyordun artık;
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre,
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım,
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...
Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim
Uçak, babama selam söyle!
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
Bir bilsen seni nasıl özledim...
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım,
Kin büyütmedim kalbimde....
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
Uçak, babama selam söyle!
Uçak, babama selam söyle!