orhan pamuk tan çok franz kafka nın yazdığını düşündüğüm kitaptır. sebep mi:
bir yazar mesela orhan pamuk belli yazarların anlatış biçimlerinden etkilenebilir, ya da ne bileyim uslubundan esinlenebilir ya da hayran olabilir. bundan doğal bir şey yoktur lakin orhan pamuk bunu abartmıştır. esinlenmekten çok ne yazık ki biraz franz kafka dan çalmıştır bu kitabı yazarken.
bir kere romanındaki kahramanın adı "ka" dir bildiğiniz gibi. bu zaten kitabı etkileyici kılan bir psikolojik faktördür ama bunun düşünmekte altında orhan pamuğun imzasını aramak yanlıştır. çünkü franz kafka çok önceden yazmış olduğu "şato" isimli kitabında baş aktör "bay ka" dır. hadi diyelim ki bu bir tesadüf, peki romandaki aforizmamsı cümleleri okuduğumda neden aklıma hep franz kafka geliyor, çünkü bir yerde franz kafkayı hatırlatacak şeyler var kitapta. bence biraz araklamış.
kar demişken bir şu sıralar evimin önündeki yolda bir otobüsün içine saplandığı güzel doğa olayına da bir girelim. evrendeki en muazzam simetrilere sahip bu su fazları bir özelliğiyle de insanı hayrete düşürür. hiç bir kar tanesi havada birbiriyle çarpışmazmış çünkü.
üç saattir uyanık olup yağdığı internetten öğrenilince, ve pencereden dışarı bakıp kendini teyit ettirince daha bir hoş hissettiren doğa olayı. devam devam..
"kar yağıyor, yılın ilk karı"
bu cümle çok etkileyici geliyor bana. sanki uzun zamandır hüzünle bekleyen birine müjdeli bir haber gibi. böyle başlatıyor orhan pamuk kar romanını.
--spoiler--
almanya'da sürgünde olan ka sürgün sonrası türkiye'ye döner. döndükten birkaç gün sonra sözde türbancı kızların intiharını araştırmak, özde gençliğinden beri içinde taşıdığı aşk korunu alevlendirmek için ipek'i bulmayı istediği için kars'a gider. ancak bu yolculuk düşündüğü gibi sakin geçmez...
--spoiler--
kitap bazı anlatım bozukluklarına ve anlam bulanıklıklarına rağmen kurgusal olarak oldukça iyi. insan romanı okurken adeta dışarıda karın yağdığını hissediyor. olay akışı da karın yağması gibi. bazen hafif hafif atıştırıyor, bazen tipi...
genellikle kış aylarında görülen bir tür yağış biçimi. taneler şeklinde yağan kar, kristal yapıdadır ve hiç bir kar tanesi birbirine benzemez. güneş ışığını tamamen yansıttığından beyaz görünür. ayrıca her kar tanesinin büyüklüklerinin farklı olması da ilginçtir.
fazlasıyla şişirilmiş bir roman.
ahmet hakan'ı nedense mest etmiş, ve günlerdir bu kitap hakkında konuşmuş idi.
umarım orhan pamuk'un tüm yeteneği bu kitaptan ibaret değildir.
umarım en kötü romanı budur.
insanın içini parça parça eden bir müziği var. desem boş..
bu mevsim gelip geçici
bu yağan kar.. yağan karlar..
biliyorum ki gelecek yine ilkbahar... ilkbahar...
açacak binbir renk binbir çiçek
gökyüzü, beyaz bulutlar geçecek üstümden saçlarımda
esecek ılık rüzgarlar
ama sen... sen kalacak! kalacaksın içimde..
ama sen.. sen açacak! açacaksın içimde hep !
işte bu şarkıyla geldim
la lala lala lala, la lala lala lala
sevdim yalnızca çok sevdim
dağlarda duman,
göklerde bulut,
yerlerde çimenlerle sana koşacağım!
yagısını izlerken yer çekimine yenik düşen salyalarıma hakim olmakta zorlandıgımı hatırlıyorum sadece. beni izmirli olmaya isyan ettiren tek şey. busenede içimde patlayacagı kesin gibi duran doga olayı.
orhan pamuk'un romanı olanı, nobel'in neden orhan pamuk'a verildiğinin cevabıdır. bu kadar mı gerçekçi anlatılır olaylar? insan bırakmak istemiyor. tekrar tekrar okumak istiyor. okurken kar yağsın istiyor.