orhan pamuk un kendisini ele veren eseridir.
romanda göze çarpan ufak detaylar ele veriyor kendilerini, yanlış anlaşılmasın.
mazlum kürt gerillalar (pkk lı eşkiyalardan bahsediyor); yüce, ulu, devasa, pek muhterem rus ve ermeni yapıtları, türklerin eline geçtikten sonra tanrının unuttuğu yere dönüşen kars -tam hatırlayamıyorum ama bir yerde çirkin burunlu bir türkten de bahsediyor- islamcı teröristler, yeşiller vs vs...
geçmişe nazaran artık, gök yüzünde ince narin kristallerinin süzülüşüne daha nadir şahit olduğumuz doğa olayı...
çocuklar için bir mucize; kulakları ve burunları soğuktan kızarıp uyuşmasına hiç aldırış etmeden, üstünde yuvarlanılan, melek olunan, gerektiğinde yenilen tadına doyum olmayan eğlence sebebi...
sabah işe arabasıyla gidecek olanlar için, ellerinde süpürgelerle araba camlarını haşur huşur temizlemelerini, donan kapılar için evlerden kaynar sular taşımalarını gerektiren durum...
istanbul için, eşsiz bir makyaj... yapraklarını çoktan dökmüş olan yaşlı çınarların üstünde nurdan bir taç, çamların üstünde kusursuz bir kıyafet boğazı izlerken...
öyle bir kaplar ki sokakları kışın bazen, soğuktan tir tir titreyerek fırına ulaşmış, sıcacık ekmeğini kollarına dolamış eve yol alan yaşlı teyze kayar, kendi tökezler ekmeğini düşürür.işte o sevmez ne kışı ne de karı...
kış hayatının baharındakiler için yaşanılası gelir, hayatın kışındakiler ise kışı bir pencerenin ardında beyaz kolalı perdelerin arasında izlerler... dalarlar her bir tanenin düşüşüne geçip giden bir ömür gibi...
kuresel isinma dinlemeyip dotumuzu dondurmus yagis bicimidir. kabaniniza sarinip sokaga cikmanizi gerektirse de, elektrikli sobanin onunden kalkmaniza izin vermese de, dakikada bir sumkurmenize sebep olsa da insana en cok mutluluk veren seylerdendir. bes ay icinde kaldiginizda alistiginiz, baksirla top oynama fantazinizi gerceklestirebileceginiz yagis cesididir, pek guzeldir.
orhan pamuk bu romanında ka'nın arkadaşı olarak romana girer ve müzeyle ilgili bir roman hakkında çalıştığını söyler.
yani yazar aslında o gün masumiyet müzesi'ni haber verir.
insanın yeryüzünde oluşturduğu bütün renk kombinasyonlarını örtüp yerine bembeyaz bir sayfa açtıran küçük parçacıklar. böyle şirin şirin tanımlayınca güzel görünüyor insanın içi ısınıyor ama kiminin keyfini kabusa dönüştüren bir yanı da var bu eşşek sıpasının.
ilk kez gören bünyelerin bütün gün kar topu oynadıktan sonra geceyi çift kat yorgan ve bilumum sıcak içecekler eşliginde geçirmesine neden olan beyaz cisim.
Havada uçuşan minik kar taneleri,
Her yerde bembeyaz, şeffaf imgeler...
Soğuktan titreyen bir kedinin
Kar tanelerinden kendine bir yumak yapması,
Kar yığınları içinde coşkuyla
Kartopu oynayan çocukların sesleri
Ve gökyüzünde yükselen kar güneşi...
Güneşin yansımasında beliren
Kardan adamın beyaz gölgesi,
Nasıl da hayat dolu gülümsüyor size.
Beyazlar içinde giyinmiş bir periyi andıran
Evlerin damlarına yerleşmiş kar kalıntıları
Ve pencere kenarlarında yığılı duran
Kar küreleri...
Bir sabah uyandığınızda her yeri bembeyaz yapan ve masumluğunuzu hatırlatan , güne daha güzel bir manzarayla uyanılacağını düşünmediğim yağış çeşididir. ' aaa , kar yağmıışşş' 7 'den 70'e herkesi etkiler.
küçükken "evladım beyaz peynir ye kar yağsın" cümlesiyle bizleri kandıran ailelerimizin kullandığı çok sevimli beyaz parçacıklar. bunların molekülleri genelde yıldızımsı yapıda olur.
kar doğanın en güzel mucielerinden biridir. doğadaki bütün mualif renkleri kapatan bir durum.
herşey beyaz ve sesizdi
ufukta tek siyah görünen sendin sevgili.
anladım ki, attığın adımlarda bıraktığın iz
ömrüme işlenmiş nakışlardı.
gelmem duygusalığımdı ve ben gelmedim ardında.
gittim.
gitmem; git dediklerinden değil
gitmem gerektiğindendi ve biliyordum
dönünce hiç bir şeyin aynı olmayacağını...
ve sen yoktun o beyazlığın içinde artık
asla bitiremeyeceğim bunu.
bayadır okuyorum kendisini, bazen bir sayfa bazen on ama bitmiyor. sıkıldığımdan değil romanın büyüsünden ötürü bitmiyor. okuma sıklığım da çok aralıklı. bazen 3-4 ay bile dokunmadığım oluyor. bunun yüzünden çok kitap okuyan bi tip de değilim. sırf bu kitap beni bağlıyor, sırf bu kitap beni çekiyor. hiç bitmesin istiyorum. ka'nın ipek'in hayatlarını, o kar yağışlarıyla dolu soğuk kars caddelerini okumayı bırakamıyorum. öyle bir şey yazılmış ki öylesine anlatılmış ki sanki biterse çok üzülecekmişim gibi geliyor bana. bir hayat tanırsınız bir hayatı yaşarsınız çıkıp gitsin istemezsiniz ya öyle bi hal işte. bir sonu bir son sayfası olduğunu bildiğinizden onun devamlılığını sağlamak için *, o son sayfaya geliş sürecini yavaşlatmak için, doya doya onu yaşamak bigün gerçekten kaybedeceğinizi bilerekten ona göre hayatının tam içinde yaşamak istediğiniz için, bitirmiyorum. öyle bir şey. altü üstü hangi cehennem matbaada yazılmış olduğu belli bir yazı bütünün oluşturduğu birbirine yapışık sayfalar diye geçemiyor insan. o yapışık sayfalar gün ve hatıra olmuş, hepsi birer resimli kanıtı ka'nın ve kars'ın. başlı başına insan gibiler. sonra kendi hayatınızla karşılaştırıyorsunuz ka'yı, sevgilisini, kars'ı, soğuk caddeleri ve o soğuk yerlerin hemen yanındaki sıcacık evleri. karanlık, soğuk ama tek tük ışıkları yanan o güzel evleri. ka, ben oluyorum ipek de benim sevgilim.
insan, hayatının belirli evrelerinde bence bunu yapmalı. hani okusam bir çırpıda yerini başka bir kitaba bırakacak o kitapta unutcam sanıyorum bunu. bazen kendisini okumayıp kapak resminden resimdekinin ka olduğunu ve otele gittiğini hayal ediyorum. sadece kapağının bile sayfalarca şey anlattığı kitap nasıl bir haftada biter ya da bitmeli ki zaten. geri zekalılar gibi kitaba uzaktan baktığımda bile kars'In o soğuk günleri aklıma geliyor halbuki kars'a gitmedim ama belki de romanda o sürekli yağıp dinen karın soğuttuğu kimi caddelerde üşüyerek yürüdüm birileriyle. sonunu hiç merak etmiyorum, o romandaki insanlar öylece kalsın, kimse ölmesin, o otel yıkılmasın, ka kars'tan ayrılmasın ve ben bu romanı hayatım boyunca okuyayım istiyorum. haftada bir sayfa. baktım ne zaman ölüyorum bitirmek için çabalarım. ama bitmesin bu soğuk kış ve o sıcak evler, ben de ölmeyeyim.