her seferinde, evsizleri, barksızları, yol işçilerini, yoksulları düşünerek üzüldüğüm, ama seyrine doyamadığım doğa hadisesi. ömrüm boyunca yarım yamalak tek egoizmim, itiraf ediyorum.
antakyalıyım, güneyin en uç doğuya komşu memleketim. kışları ara sıra amanos dağlarından kopup gelen şimal rüzgarlarının şefkatinden pembeleşen yanaklarımda hissettiğim soğuktan başka soğuk tanımamışım.
istanbula ilk geldiğim yıldı. orta üç talebesi bir göçmen. ürkek, şaşkın. denizi tanırdım ama, bizim oraları uçsuz bucaksız deniz, bakarsın uzaklara yine deniz. istanbulun denizi iki yakalı, camileri çok minareli, çok şerefeli.
mahmut paşa ortaokuluna başladım. 3. sınıf. sultanahmette oturuyorum, okul eve yakın gibi, ama bir antakyalı için gurbet sanki. yeni gelmişim kıyayefetim güneyli. bir pantolon bir ceket, bir de o günlerin mecburi kasketi. aylar geçti. mevsim kış, aylardan ocak. kaçıncı dersti, hangi gündü hatırlamıyorum, nöbetçiyim. kocaman bahçede minnacık ben. ne oldu anlamadım, biraz soğuktu ama o kadar değildi. gök yüzü biraz karanlık gibiydi. karanlığa inat beyaz mı beyaz bir şeyler düşmeye başladı. önce kelebek gibi titrek ve tek. sonra hızlanmaya başladı beyaz. şaşkındım ve yalnızdım. kar yağıyor dedim, kar. başladım koşmaya, kovalamaya. yüzüme, gözüme giriyordu beyaz taneler, soğuktu ama aldıran kim. ben koşuyorum o yağıyor. çok geçmedi yerler örtüldü. örtüldükçe kabardı bahçe sanki.
antakyada hallaçlar vardı. baharda gelir yatak, yorgan, yastık ne varsa; pamuk, yün atardı. bahçemiz kabar kabar yün ve pamuk. okulumun bahçesi tıpkı öyleydi şimdi. teneffüs zili çaldı, çocuklar benim gibi heyecanlı, bağırış, çağırış. dersler bitti, akşam zili, eve yolculuk. ceket pantolon ıslak, sapka ağır mı ağı beyaz yükü. arkadaşımla hem yürüyoruz, hemde kar savaşları, eller pancar kırmızısı, burun desen hissiz bir çıkıntı. eve kadar nefes nefese. kapı önüne geldim, sucuk gibi olmuşum, ıslak ve soğuk. giriş katında komşu kızı perdede, ilk aşkım, kıkır gülüyor halime. gel diyorum, gelmiyor, kar devam ediyor.