bir meslek değil de yaşam tarzı olarak kabul görebilecek erdemdir.
bir hukukçu ile cebelleşip
hakkını arayabilecek kadar avukat olacaksın.
gittiğin her yerde bir milletin temsilcisi olup
bir konsolos kadar diplomat
işverenin özel litaratürde söylediğini anlayacak kadar iktisatçı olacaksın
bir mühendis kadar mekanikten anlayacaksın
iyi bir makina mühendisinin her söylediğini özümseyecek
hiç düşünmeden hidrodinamik ve hidrostatik kurallarını uygulayacaksın
bir oşinograf gibi denizleri anlayacaksın astronom gibi yıldızları tanıyacak ve meteoroloji uzmanı gibi rüzgarı koklayacaksın doktor gibi teşhis koyup hemşire gibi iğne yapacaksın.
elli kişinin iase ve ibadesini restoranı da içinde olan bir otelin işletmesini yapar gibi sağlayıp
maaşları dahil tüm hesapları kuruş kuruş tutacaksın
otuz kişilik fabrikanın personel müdürlüğünü yapacak
itilmiş toplumdan soyutlanmış problemli insancıklarınkendin dahil
ruh sağlığını koruyacak kadar psikoterapist olacaksın
tüm bunları gereği gibi yapabilmeyi başardığında
kendin inanabildiğin gün saçların ağarmış, kamburun da çıkmış olacak.
ve yine aynı cevabı vereceksin öğünmeden: "kaptanım"
umursamazca verilen cevaba yaşının gençliğine bakanlar
yine soracak,
yine soracaklar hayretle; "yani şimdi şu kocaman deniz hatları vapurunun dümenine geçsen onu sürebilir misin?"*
otobüs kullanmaz, minibüs kullanmaz, ticari taksi de kullanmaz, çünkü şöför değildir. uçak kullanamaz çünkü pilot değildir. kaptan olmak için yıllarca dirsek çürütmüş ya da çekirdekten yetişip alın teri dökmüştür. nefret eder sahip olmak için can attığı mesleğin isminin haketmeyenlere söylenmesine. fakat ne yazık ki yerleşmiştir dilimize bu durum. denizci bir millet olmayışımızdan kaynaklanır belki de bu durum. dikkat edelim...
bir hukukçuyla cebelleşip hakkini koruyabilecek kadar avukat olacaksın. her limanda önüne konan yüzlerce sayfa kıymetli evrağı özümseyip tereddüt etmeden altına imzanı basacak kadar kural nizam bileceksin. gittiğin her yerde bir milletin temsilcisi olup, bir konsolos kadar diplomat, işverenin özel literatürde söylediğini anlayacak kadar iktisatçı olacaksın. bir mühendis kadar mekanikten anlayacaksın. iyi bir makine mühendisinin her söylediğini özümseyecek, hiç düşünmeksizin hidrodinamik ve hidrostatik kurallarını uygulayabileceksin. bir oşinograf gibi denizleri anlayacak, astronom gibi yıldızları tanıyacak ve meteroloji uzmanı gibi rüzgarları koklayacaksın. elli kişinin iaşe ve ibadesini, restoranı da içinde olan bir otelin isletmesini yapar gibi sağlayıp, maaşları dahil tüm hesaplarını kuruş kuruş tutacaksın. otuz kişilik bir fabrikanın personel müdürlüğünü yapacak, eşinden, çocuğundan, sevdiklerinden ayrı sorunlarla yüklü insanların (kendin dahil) ruh sağlığını da koruyacak kadar psikoterapist olacaksın. her türlü hastalıkta derman dağıtabilecek kadar doktor olacaksın. tüm bunları gereği gibi yapabilmeyi başardığına kendin inanabildiğin gün saçların ağarmış, kamburun da çıkmış olacak. ve
yine ayni soruyu soracaklar "ne is yaparsın sen?" ve yine ayni cevabi vereceksin öğünmeden "kaptanım". umursamazca verilen cevaba ve yaşının gençliğine bakanlar yine soracak, yine, yine soracaklar hayretle "yani simdi su kocaman gemileri sen mi sürüyorsun?