bir atilla ilhan şiiridir. "bir gazete aldım ama evde okuyacağım" mısrası ile beni benden alır. *
kaptan 1 2 3 4 5
eflatun gözlerin olduğunu bilmiyordum
geceyarısını yaşamaktan yorgunum
ayazın avucunda unutmuştun ellerini
önünden geçtiğim halde beni tanımadın
ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
şiirlerim külrengi kumrular gibi uçuyorlar
bakır çalığı göklere katiyyen tahammülüm yok
hele parisin gökleri aklımı başımdan alıyor
bana seni senden evvelki poitiersli kızı hatırlatıyor
ayazın avucunda unutmuştun ellerini
karanlığın arkasında kıvılcım gözlü orospular
gölgelerine yaslanmış evliya gibi bekliyorlar
ışıklar kırmızı yandığı zaman duracaksın
ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
soğuk gözlerinde buğulanmıştı ölsen tanıyamazdın
hâttâ ricardo bile hani vatansız ricardo
burnumun dibinden geçti geçen gün beni tanıyamadı
oysa au vieux châteletde akşam sabah beraberdik
üçümüz viyana kahvesi ve sıcak rom içerdik
üstelik o krapfen severdi güzel olurmuş rivayet
neden ve nasıl sevdiğini anlayamadım gitti
yalnızlıktan da kurtulup yalnız kalmak isterim
montmartre metrosu civarında seni gözden kaybettim
o zenci yine arkanda mıydı hiç dikkat etmedim
ağzında yoksul bir ıslık ıslak bir cıgara gibi
sidney bichetnin caz havalarını çiğneyip tüküren
o saklasın varsın seni sevdiğini biliyorum ben
yüzünün renginden geliyor bütün üzüntüsü
bir gazete aldım ama evde okuyacağım
kahvelerden birine girip bir grog ısmarlasam
seni öldürmek için çareler tasarlasam
sükût bembeyaz buz tutsa bıyıklarımda
mağrur bir totem gibi sussam konuşmasam
ve türküm kaybolsa sessizliğin hırçın türküsü
ve ben unutulsam yazdığım şiirler
senin için yazdıklarım herkes için yazdıklarım
eski padişahlar gibi unutulsa birer birer
ve ben seni unutsam hiç hatırlamasam hiç mi hiç
ihanetini hatırlamasam şehvetini hatırlamasam
ellerim oldum olasıya seni unutsalar
yarı gecenin içinden bir zenci süt beyaz bakıyor
rue lafayettede dünden bugüne geçiyorum
bu geminin yelkenlerine, herifin biri "paris" yazmış
lüksemburg garı'nın dirseğindeki çiçekçiyi bileceksin
yeşil, muşamba ceketli, sarışın, küskün kızcağız
en dokunulmaz kızı, en temiz... fikrimce paris'in
pablo'ya sorarsanız bir taksi şoförüyle yatıyor
pablo! ah pablo! onunla bir tanışsanız
önüne gelene salamanca'dan bir şeyler anlatıyor
babasını orada, bir duvar dibinde bırakmış
halbuki konuştuğu zaman fransız sanırsınız
saint-michel'de bir talebe kahvesindeyim, yalnız
gündüz olduğu hâlde bütün ışıkları yakmışlar
bir cumartesi günü, saat dört buçuğa beş var
ellerim kırılsa, ben senin için bu şiirleri yazmasam
dinamit taşırmış gibi gözlerini taşımasam
avanue vagram'da bir akşam yeter bana ağustos'ta
yapraklara serilmiş yirmi beş franklık yıldızlar
bir mısra yeter geceleyin bir tren gibi pırıl pırıl sen, kendine yetmiyorsun, hiç kimse sana yetmiyor
birini bitirmeden aklın öteki yolculukta
dün gece chatelet'de, metro'nun yanı başında durdum
yağmur bilmediğim, başka bir gökten yağıyordu
yağmur saint-jacques kulesi'ne doğru yağıyordu
yanımda olduğun zaman her zamankinden yalnızım
şimdi bir nefeste cafe de l'ecluse'ü hatırladım
seine kıyısındaki küçük nehir kahvesini
kapısında bir gemici feneri asılmış duruyor
seine gemicileri, her akşam burada toplanırlar
onlar için birtakım maceralar düşünürüm
sine sanki petrolmüş gibi iştahlı ve obur akıyor
dupont'daki kızlar yalnız cıgara içerek yaşıyorlar
utrillo'nun, bir sokağından seni çektim, çıkardım
elin-yüzün kirlenmiş, üstün-başın toz içinde
sana, mardi gras için bir japon maskesi aldım
sen bana kaptan diyorsun, herkes bana kaptan diyor
sahici bir kaptanmışım gibi tükürüyorum.
yalın, kılıç bir kasım sabahını paris'te yaşadım
sokaklarda, sonbahar şiirleri salkım salkım
faubourg saint denis'de, işte yine pazar kurulmuş
beş franga çorba içtiğimiz julien'in kapısı önünde
kırmızı ve siyah ve sarı saçlı bir kadın durmuş
muzaffer patatesler satıyor üç renkli neşesi içinde
camların arkasında ekmekçi kızlar, mavi-beyaz
raflarda uzun uzun herifler gibi taze ekmekler
üstüne bir yağmur yağdırmak hevesi uyanır içinde
ben, bu mısraları yazarım tout ve bien kehvesinde
concorde'da, bütün fıskiyeler birden ayaklanacak
eğri bir demir gibi ensende hissedeceksin ebemkuşağını
paris'in, göklerinden uzanıp bir yıldız kopardım
kırmızı bir karanfilmiş gibi yıldızı saçlarına taktım
on beş dakika sonra bordeaux'ya bir tren kalkacak
garın merdivenlerinde benim için ağlayacaksın
ellerim, yağmura açılmış, sakallarım ıslak
ben ki cehennemde bir allah gibi yalnızım
st vincent de paul kilisesi benim otelin arkasına düşer
saat kulesi her gece uyur uykumdan uyandırıyor
her seferinde seni, tekrar bordeaux'ya yolcu ediyorum
saadetin, ıstırap çekmek olduğunu ben keşfettim
çarmıhta bir isa gibi ben ıstırap çektim
bir sulfat acılığı sinerse parmaklarına, şiirlerimden
gözyaşları, sinerse eğer küstahça kafiyeli
anla ki ölümle hayat arasında zaman gibi mesudum
kendimi öldürecek haldeyim, seni öldürecek saadetimden
dona maria! bir kahvede isyan halinde bulduğum,
çekik gözleriyle ermenice küfürler yazıp-çizen çocuk
sen! bordeaux'ya yorgun bir flamingo gibi yolladığım
geceleri, benim için dua etmelisiniz
renault'daki grevciler, toptan sokağa atıldılar
paris'in, duvarlarını boydan boya afişler kapladı
seni, hatırladıkça bir kadeh armagnac içerim
armagnac demek, yirmi beş damla gözyaşı demekmiş
demek her akşam yirmi beş damla gözyaşı içerim senin dağlardan ve sarhoşlardan korktuğunu bilirim
ben, sarhoş olduğum zaman korkmuyorsun, hiç korkmuyorsun
gözlüklerim, kırılmasın diye sakladığını bilirim
kalbim, bakır bir mangır gibi boynuma asılmış
ondan kurtulmak için sürgünlere gitmeye razıyım
nehir gemilerinde miçoluk etmeye, ölmeye
seni terk etmeye razıyım, parasız-pulsuz çekip gitmeye
kur'an'daki bütün belalara tevrat'taki bütün belalara
ibranice öğrenmeye razıyım, hapis yatmaya
kalbim yüzünden madem ki ellerimi parçaladım
kalemimi kırdım, hayatımı çiğnedim, ağladım
madem ki en büyük düşmanım kalbim, benim, kendimim
onu inkâr ediyorum, kalbimi inkâr ediyorum
geceleri benim için dua etmelisiniz
üçüncü paralelde eski bir dünya gibi batacağım
malgaş halkı birkaç yüzyıl hikâyemi anlatacak
cenova'ya indiğim zaman seni katiyen göremezdim
aklım, başımda değildi küfür gibi huzursuzdum
herkes beni unutmuştu, ben kimseyi unutmamıştım
zehra'yı unutmamıştım, Allah'sız gözlerini unutmamıştım
sol böğrüme sanki çıplak bir hançer saplamışlardı
şimdi benim gözlerim paris'te marivaux sineması'nda
bir çift kara maça gibi yorgun ve uykusuz
ellerim derseniz marsilya'da garsonla hesaplaşıyor
martini-cin seksen frank, on frank da servis
kalbim derseniz onun nerede olduğunu bilmiyorum
ağlıyorum, onun nerede olduğunu bilmiyorum
hiç kimse kalbimin nerede olduğunu bilmiyor nihayet seni terk edip gitti diyebilirsiniz
benim acılarım ilahlar gibi şiirlerimi doğuruyorlar
onları, karanlıkta bembeyaz gözleriyle görüyorum
karanlıkta seni görüyorum dudaklarına, ellerimi sürüyorum
seni kollarımın arasında tutuyorum, ağzından öpüyorum
ikimiz birden bire austerlitz garı'na gidiyoruz
austerlitz garı önüne bakıyor, bizden utanıyor
bir trene binmek ve rastgele defolup gitmek istiyorum
trenin barında alnımı yağmurlu camlara dayamak
küstah bir duble birayla karşılıklı oturup ağlamak
kalemimde mürekkep kalmıyor insanlar beni görmüyorlar insanlar kendilerini kaybetmişler onlara acıyorum
ümitsiz bir akrep gibi ben aynı zamanda mağrurum
samaritain'in ışıkları, ocağıma düşmüş yalvarıyor
bir roman için fevkalade oldukları düşünülebilir
sen, bir paket gauloise aldın bir paket mavi gauloise
bense on frangımı, amerikan bilardosuna kaptırdım
seine kıyısında mırç, büyük bir hayal kuruyordu
seine kıyısında üçümüz, sarhoş bir hayal kuruyorduk
mavi bir ışık vardı işte ben, onu kaybettim
ben gölgemi kaybettim, max jacob'un şiirlerini
sen, avucunda bir lokma rüzgâr tutuyordun bu rüzgâr için şairliğimi, hınzırlığımı kaybettim
aklımdan sen geçiyorsun, bir bulut gibi geçiyorsun
dün gece ezberimden, çehreni defterime çizdim
sen belki hakikaten bir bulut gibi yolcusun
marsilya'da bir akşam soğuktan tir tir titredim
peter cheyney'in bir kitabını, bir kahvede soluksuz bitirdim
vapur, ertesi gün saat beşte kalkacaktı
ölümüm herkesinkinden başka türlü olacak
bunu, Allah'ım gibi aşikâr biliyorum
kim ne derse desin biliyorum, içime gün gibi doğuyor
onbir gün aç ve susuz gözlerinin içine bakacağım
onikinci gün jiletle, damarlarımı keseceğim
Okumaktan, dinlemekten vazgeçemediğimdir, şiirin hasıdır (benim zevkime göre).
ilk başlarda yavan gelir belki fakat hüznünüze ortak edebilirseniz, hissedebilirseniz sırdaşınız olur.
hep aynı manzarayı kullanmaktan bıktım, usandım
bir yumruk vurdum, dünden kalma bir şarkıyı dağıttım
van gogh, bana bakıyordu, deli gözleriyle bakıyordu
ellerim titriyordu, bir dakar yolculuğu kuruyordum
güya bir şilebin kıç güvertesinde durmuştum
nabızlarım bir deniz fenerinin gözlerinde atıyordu
asor adalarında on sekiz mısramı unutmuşum
onlar, beni terk etmişlerdi, yalnız kalmıştım, mahvolmuştum
sen, beni terk etmiştin, bunu yalnız serdümen biliyordu
geceleyin ışıkları söndürüp, senden bahsediyorduk
seine kitapçılarında villon'un şiirlerini buldum
nehir, yürek gibi kabarmıştı, rüzgâr esiyordu
bir hafta, her gece villon'dan bir şeyler okudum
sen, benim şiirlerimi okudukça ağlayacaksın
seni hiç görmeseydim, seni keşke hiç görmeseydim
şu benim iki gözüm aksalardı, kıpkızıl kör olsaydım
sacre coeur'de armonik çalsaydım, dinleseydim
seni hiç görmeseydim, ismini hiç duymasaydım
belki kendime göre rezilce saadetlerim olurdu
kaldırımlara renkli tebeşirle, katedral resimleri çizerdim
kaldırımlara senin resimini çizerdim, herkes seni çiğnerdi
bistroya yıkılır, çırılçıplak bir quandro içerdim
lucie anne yine gelir, yine bana senden bahsederdi
lucie anne neden gelir, neden bana senden bahsederdi
benim bu çektiklerimi, bir çocuk var ki anlıyor
kendimi yerden yere vuruşumu, içimdeki zehiri
bir çocuk var ki anlıyor, benim gibi kahroluyor
odasında şiirlerim, fukara mumlar gibi yanıyorlar
sen, o çocuk değilsin, sen artık çocuk değilsin
dudakların eskisi gibi beyaz değiller, biliyorsun
sen, gözlerini kaybettin, gözlerini, bunu biliyorsun
ben ki yaşadıklarını büyük dinler gibi yaşıyorum
sen artık bir din değilsin, bunu biliyorsun
eifel'in dibinde durduk, ben bir cigara yaktım
saint dominique sokağı'nda şehir, ışıklarını yaktı
içim büyük, karanlıktı, ellerimi göğe uzattım
soluk bir sisin arkasından yüzün gözüküyordu
gece inmişti, takım takım yıldızlar gözüküyordu
şimdi sen başka bir şehirdeydin, saçlarını kesmiştin
dudaklarını boyamıştın, bu seni tamamen değiştirmişti
rüyana erkekler giriyordu, hem çıplak giriyordu
aklına ben geldiğim zaman utanıyordun
onların arasında değildim, çünkü ben yoktum
ben, paris'te kalmıştım, adresim ezberindeydi
her cumartesi istesen bir kart gönderebilirdin
ne var ki bunu hiçbir zaman yapmayacaksın
kendimden kurtulmak için gölgemi, koridorda astım
pazar günü sözleşmiştik, beni mutlaka bekleyecekti
şimdi kalkıp gitsem mırç'ı bulacağım, malum
sonra vini prix'ten üç litre şarap alacağımız,
şarabın yanına bir şişe rom negrita alacağımız
sarhoş olacağımız malum, şarkı söyleyeceğimiz
sonra mırç zehra'dan bahsedecek, ben susacağım
camlardan bakınca paris'in damlarını göreceğiz
Kaptanın seyir defteridir. Büyük kısmını yurt dışında yazmış , bazı kısımlarını türkiye de tamamlamıştır. Kendi sesinden dinleyince bir damla gözyaşı akıttırır .