kaptan

entry78 galeri12 video2
    1.
  1. deniz taşıtlarını kullanan ve taşıt üzerindeki tüm mürettabatın en yetkili kişisi..
    4 ...
  2. 2.
  3. -captain,my captain.. ölü ozanlar derneğindeki replik..
    2 ...
  4. 3.
  5. minibus ve otobus soforlerine hitap sekli. adamlar sanki titanic kullaniyor.
    6 ...
  6. 4.
  7. kap kelimesine ismin "den" hali getirilerek olusturulmus kelime.

    (bkz: aynı kaptan yemek)
    0 ...
  8. 5.
  9. bir attila ilhan şiiri. sisler bulvarı adlı ilk şiir kitabında yer alır.
    1 ...
  10. 6.
  11. Ticaret ve yolcu gemilerinde geminin kaptanına "kaptan"* diye hitap edilmez, "süvari bey"*diye hitap edilir *
    3 ...
  12. 7.
  13. 8.
  14. 9.
  15. hava aracının, can ve mal güvenliğini sağlayacak şekilde sevk ve idaresinden birinci derece sorumlu olan şahıstır.
    kaptan olabilmek için sağ koltukta çok pantolon eskitmiş bu kişinin, bütün pis işleri co pilotuna yaptırması caizdir.
    en iyi yemeği o yer. ayrıca kaptanımız günündeyse ve fıkra anlatmışsa, tum ekip mutlaka güler.*
    0 ...
  16. 10.
  17. güzel bir tuna kiremitçi şiiridir:

    Kaptan

    Kaptan, senin deniz dediğine
    burada yalnızlık deriz.
    Güverte dediğine
    aşk ihtimali,
    yelken dediğine gökyüzü.

    Biz küçüktük,
    sen demir alıyordun.
    Şehirle liman eskiydi,
    yeniden sevilirdi.
    Sen bekleyenler isterdin,
    beklemek,

    taktığın lakabımızdı bizim.

    Sonun kalmak olurdu,

    biliyorduk.
    Yürüsen deniz arkandan gelir.
    Analarımız yaşlandı
    birer dakika arayla,
    kız kardeşlerimizi hep sensiz evlendirdik.
    Deniz vardı aramızda,
    o aynı kaldıkça
    değişmezsin sanıyorduk,
    biz daha yaşlanmayız.

    Kaptan,

    senin deniz dediğine
    burada yalnızlık deriz.
    Güverte dediğine
    biz aşk ihtimali,
    yelken dediğine
    acı bekleyiş.
    Yazık,
    keşke sevecek kadar

    tanıyabilsek,
    tanıyacak kadar
    görebilseydik seni...

    Tuna Kiremitçi
    1 ...
  18. 11.
  19. Gemi kaptanlarının nikah kıyma yetkileri yoktur...
    1 ...
  20. 12.
  21. yazılı kanunlara göre, gemide herhangi bir evlilik durumu söz konusu olursa gemi kaptanı nihakı kıyabilir ve bu durumu gemi jurnaline işler.2 şahit ile beraber de evlendirme akti imzalanır.evlenen şahıslar bu yazılı belge ile gittikleri ülke/ve veya ülkelerinde evlendirme dairesi/konsulusluğa başvururlar.Ve karada yapılan normal evlenme merasimleri yapılır.olay bu kadar açık ve net.
    2 ...
  22. 13.
  23. show tv'de bugün başlayacak olan bir dizi. bu dizi benim de memleketim olan

    antalya kaş'ta çekilmekteymiş. hevesle beklenmektedir.
    0 ...
  24. 14.
  25. bir meslek değil de yaşam tarzı olarak kabul görebilecek erdemdir.
    bir hukukçu ile cebelleşip
    hakkını arayabilecek kadar avukat olacaksın.
    gittiğin her yerde bir milletin temsilcisi olup
    bir konsolos kadar diplomat
    işverenin özel litaratürde söylediğini anlayacak kadar iktisatçı olacaksın
    bir mühendis kadar mekanikten anlayacaksın
    iyi bir makina mühendisinin her söylediğini özümseyecek
    hiç düşünmeden hidrodinamik ve hidrostatik kurallarını uygulayacaksın
    bir oşinograf gibi denizleri anlayacaksın
    astronom gibi yıldızları tanıyacak ve meteoroloji uzmanı gibi rüzgarı koklayacaksın
    doktor gibi teşhis koyup hemşire gibi iğne yapacaksın.
    elli kişinin iase ve ibadesini restoranı da içinde olan bir otelin işletmesini yapar gibi sağlayıp
    maaşları dahil tüm hesapları kuruş kuruş tutacaksın
    otuz kişilik fabrikanın personel müdürlüğünü yapacak
    itilmiş toplumdan soyutlanmış problemli insancıklarınkendin dahil
    ruh sağlığını koruyacak kadar psikoterapist olacaksın
    tüm bunları gereği gibi yapabilmeyi başardığında
    kendin inanabildiğin gün saçların ağarmış, kamburun da çıkmış olacak.
    ve yine aynı cevabı vereceksin öğünmeden: "kaptanım"
    umursamazca verilen cevaba yaşının gençliğine bakanlar
    yine soracak,
    yine soracaklar hayretle; "yani şimdi şu kocaman deniz hatları vapurunun dümenine geçsen onu sürebilir misin?"*
    11 ...
  26. 15.
  27. show tv'de yayınlanan ve arda kural'ın başrolde olduğu bir yaz dizisi.
    0 ...
  28. 16.
  29. Jack Sparrow...

    Karayip Korsanları filmiyle hikayesi anlatılmaya başlanan karakterdir.
    0 ...
  30. 17.
  31. okunası attila ilhan şiiridir:

    "eflatun gözlerin olduğunu bilmiyordum


    gece yarısını yaşamaktan yorgunum

    ayazın avucunda unutmuştun ellerini
    önünden geçtiğim halde beni tanımadın
    ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
    şiirlerim kül rengi kumrular gibi uçuşuyorlar
    bakır çalığı göklere katiyyen tahammülüm yok
    hele paris'in gökleri aklımı başımdan alıyor
    bana seni senden evvelki poitiers'li kızı
    hatırlatıyor

    ayazın avucunda unutmuştun ellerini

    karanlığın arkasında kıvılcım gözlü orospular

    gölgelerine yaslanmış evliya gibi bekliyorlar

    ışıklar kırmızı yandığı zaman duracaksın

    ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
    soğuk gözlerinde buğulanmıştı ölsen tanıyamazdın
    hatta ricardo bile hani vatansız ricardo
    burnumun dibinden geçti geçen gün beni tanıyamadı
    oysa au vieux chatalet'de akşam sabah beraberdik
    üçümüz viyana kahvesi ve sıcak rom içerdik
    üstelik o krapfen severdi güzel olurmuş rivayet
    neden ve nasıl sevdiğini anlayamadım gitti

    yalnızlıktan da kurtulup yalnız kalmak isterim


    montmarte metrosu civarında seni gözden kaybettim
    o zenci yine arkanda mıydı hiç dikkat etmedim
    ağzında yoksul bir ıslık ıslak bir cigara gibi
    sidney bichet' nin caz havalarını çiğneyip tüküren
    o saklasın varsın seni sevdigini biliyorum ben
    yüzünün renginden geliyor bütün üzüntüsü


    bir gazete aldım ama evde okuyacağım


    kahvelerden birine girip bir grog ısmarlasam
    seni öldürmek için çareler tasarlasam
    sükut bembeyaz buz tutsa bıyıklarımda
    ve türküm kaybolsa sessizliğin hırçın türküsü
    ve ben unutulsam yazdığım şiirler
    senin için yazdıklarım herkes için yazdıklarım
    eski padişahlar gibi unutulsa birer birer
    ve ben seni unutsam hiç hatırlamasam
    ellerim oldum olasıya seni unutsalar



    yarı gecenin içinden bir zenci sütbeyaz bakıyor
    rue lafatette' de dünden bugüne geçiyorum
    eflatun gözlerini bir grog kadehinde unuttum."
    1 ...
  32. 18.
  33. futbolda takımın saha içersinde yönetici/yönlendiricisi.
    (bkz: alex de souza)
    1 ...
  34. 19.
  35. oner yagci tarafindan kaleme alinmis; 1999 senesinde inkilap kitapevi'nden cikmis olan kitap.

    --spoiler--

    arka kapaginda sunlar yazmaktadir;

    Kaptan'dı adı. Kaptan diyordu ona herkes. Soyadı Kaptan'dı, takma adı Kaptan, kod adı da Kaptan olmuştu ama mesleği kaptanlık değildi. Kaptan'dı işte yarım yüzyıldır. Gemiyle, denizle hiç ilgisi olmamıştı ama Kaptan konmuştu adı. Gemide falan doğmamıştı, denizin, gemilerin, kaptanların olmadığı bir yerde doğmuştu üstelik. Doğduğu yerle bir ilgisi yoktu Kaptan adının, deniz memleketi değildi doğduğu yer. Denizle yıllarca tanışıklığı bile olmamıştı Kaptan ın. Denizi ilk kez askeri ortaokula giriş sınavı için gittiği istanbulda görmüştü.

    Öner Yağcı Kaptan'da, efsaneleşen bir insanın yarım yüzyıllık yaşam serüvenini gözler önüne seriyor. Romanda hayatını anlamlı kılmak için mücadele veren bir bireyin Demokrat Parti iktidarından 27 Mayıs'a, 12 Mart'tan 12 Eylül' e ve bir çağın bittiği yıllara kadarki serüvenini okurken, aynı zamanda yurdumuzdaki aydınlanma ve insan olma savaşımının son yarım yüzyıllık tarihini de yeniden yaşıyorsunuz. Kaptan, bireysel ve toplumsal hesaplaşmanın romanı...

    --spoiler--
    0 ...
  36. 20.
  37. attila ilhan'ın sisler bulvarı kitabındaki 5 bölümden oluşan ihtişamlı şiirler dizisidir. Şöyle ki:

    1

    eflatun gözlerin olduğunu bilmiyordum
    geceyarısını yaşamaktan yorgunum

    ayazın avucunda unutmuştun ellerini
    önünden geçtiğim halde beni tanımadın
    ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
    şiirlerim kül rengi kumrular gibi uçuyorlar
    bakır çalığı göklere katiyyen tahammülüm yok
    hele paris'in gökleri aklımı başımdan alıyor
    bana seni senden evvelki poitiers'li kızı hatırlatıyor

    ayazın avucunda unutmuştun ellerini

    karanlığın arkasında kıvılcım gözlü orospular

    gölgelerine yaslanmış evliya gibi bekliyorlar

    ışıklar kırmızı yandığı zaman duracaksın

    ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
    soğuk gözlerinde buğulanmıştı ölsen tanıyamazdın
    hatta ricardo bile hani vatansız ricardo
    burnumun dibinden geçti geçen gün beni tanıyamadı
    oysa au vieux châtelet'de akşam sabah beraberdik
    üçümüz viyana kahvesi ve sıcak rom içerdik
    üstelik o krapfen severdi güzel olurmuş rivayet
    neden ve nasıl sevdiğini anlayamadım gitti

    yalnızlıktan da kurtulup yalnız kalmak isterim

    montmartre metrosu civarında seni gözden kaybettim
    o zenci yine arkanda mıydı hiç dikkat etmedim
    ağzında yoksul bir ıslık ıslak bir cıgara gibi
    sidney bichet'nin caz havalarını çiğneyip tüküren
    o saklasın varsın seni sevdiğini biliyorum ben
    yüzünün renginden geliyor bütün üzüntüsü

    bir gazete aldım ama evde okuyacağım

    kahvelerden birine girip bir grog ısmarlasam
    seni öldürmek için çareler tasarlasam
    sükut bembeyaz buz tutsa bıyıklarımda
    mağrur bir totem gibi sussam konuşmasam
    ve türküm kaybolsa sessizliğin hırçın türküsü
    ve ben unutulsam yazdığım şiirler
    senin için yazdıklarım herkes için yazdıklarım
    eski padişahlar gibi unutulsa birer birer
    ve ben seni unutsam hiç hatırlamasam hiç mi hiç
    ihanetini hatırlamasam şehvetini hatırlamasam
    ellerim oldum olasıya seni unutsalar

    yarı gecenin içinden bir zenci süt beyaz bakıyor
    rue lafayette'de dünden bugüne geçiyorum

    eflâtun gözlerini bir grog kadehinde unuttum..

    2

    bu geminin yelkenlerine herifin biri paris yazmış

    luxembourg garı'nın dirseğindeki çiçekçiyi bileceksin
    yeşil muşamba ceketli sarışın küskün kızcağız
    en dokunulmaz kızı en temizi fikrimce paris'in
    pablo'ya sorsanız bir taksi şoförüyle yatıyor
    pablo!... ah pablo!... onunla bir tanışsanız
    önüne gelene salamança'dan bir şeyler anlatıyor
    babasını orda bir duvar dibinde bırakmış
    halbuki konuştuğu zaman fransız sanırsınız

    saint-michel'de bir talebe kahvesindeyim yalnız
    gündüz olduğu halde bütün ışıkları yakmışlar
    bir cumartesi günü saat dört buçuğa beş var

    ellerim kırılsa ben senin için bu şiirleri yazmasam
    dinamit taşırmış gibi gözlerini taşımasam
    avanue vagram'da bir akşam yeter bana ağustos'ta
    yapraklara serilmiş yirmi beş franklık yıldızlar
    bir mısra yeter geceleyin bir tren gibi pırıl pırıl
    sen kendine yetmiyorsun hiç kimse sana yetmiyor
    birini bitirmeden aklın öteki yolculukta

    dün gece chatelet'de metro'nun yanı başında durdum
    yağmur bilmediğim başka bir gökten yağıyordu
    yağmur saint-jacques kulesine doğru yağıyordu

    yanımda olduğun zaman her zamankinden yalnızım

    şimdi bir nefeste café de l'écluse'ü hatırladım
    seine kıyısındaki küçük nehir kahvesini
    kapısında bir gemici feneri asılmış duruyor
    seine gemicileri her akşam burada toplanırlar
    onlar için birtakım maceralar düşünürüm
    seine sanki petrolmüş gibi iştahlı ve obur akıyor

    dupont'daki kızlar yalnız cıgara içerek yaşıyorlar

    utrillo'nun bir sokağından seni çektim çıkardım
    elin yüzün kirlenmiş üstün başın toz içinde
    sana mardi gras için bir japon maskesi aldım
    sen bana kaptan diyorsun herkes bana kaptan diyor
    sahici bir kaptanmışım gibi tükürüyorum..

    3

    yalın kılıç bir kasım sabahını paris'te yaşadım
    sokaklarda sonbahar şiirleri salkım salkım
    faubourg saint-denis'de işte yine pazar kurulmuş
    beş franga çorba içtiğimiz julien'in kapısı önünde
    kırmızı ve siyah ve sarı saçlı bir kadın durmuş
    muzaffer patatesler satıyor üç renkli neşesi içinde
    camların arkasında ekmekçi kızlar mavi beyaz
    raflarda uzun uzun herifler gibi taze ekmekler
    üstüne bir yağmur yağdırmak hevesi uyanır içinde
    ben bu mısraları yazarım tout-va-bien kahvesinde

    concorde'da bütün fıskiyeler birden ayaklanacak
    gri bir demir gibi ensende hissedeceksin ebemkuşağını

    paris'in göklerinden uzanıp bir yıldız kopardım
    kırmızı bir karanfilmiş gibi yıldızı saçlarına taktım
    on beş dakika sonra bordeux'ya bir tren kalkacak
    garın merdivenlerinde benim için ağlayacaksın
    ellerim yağmura açılmış sakallarım ıslak

    ben ki cehennemde bir allah gibi yalnızım
    st-vincent de paul kilisesi benim otelin arkasına düşer
    saat kulesi her gece uyur uykumdan uyandırıyor
    her seferinde seni tekrar bordeaux'ya yolcu ediyorum

    saadetin ıstırap çekmek olduğunu ben keşfettim
    çarmıhta bir isa gibi ben ıstırap çektim
    bir sulfat acılığı sinerse parmaklarına şiirlerimden
    gözyaşları sinerse eğer küstahça kafiyeli
    anla ki ölümle hayat arasında zaman gibi mesudum
    kendimi öldürecek haldeyim seni öldürecek saadetimden
    dona-maria!.. bir kahvede isyan halinde bulduğum
    çekik gözleriyle ermenice küfürler yazıp çizen çocuk
    sen!.. bordeaux'ya yorgun bir flamingo gibi yolladığım
    geceleri benim için dua etmelisiniz

    renault'daki grevciler toptan sokağa atıldılar
    paris'in duvarlarını boydan boya afişler kapladı

    seni hatırladıkça bir kadeh armagnac içerim
    armagnac demek yirmi beş damla gözyaşı demekmiş
    demek her akşam yirmi beş damla gözyaşı içerim
    senin dağlardan ve sarhoşlardan korktuğunu bilirim
    bebn sarhoş olduğum zaman korkmuyorsun hiç korkmuyorsun
    gözlüklerim kırılmasın diye sakladığını bilirim

    kalbim bakır bir mangır gibi boynuma asılmış
    ondan kurtulmak için sürgünlere gitmeye razıyım
    nehir gemilerinde muçoluk etmeye ölmeye
    seni terk etmeye razıyım parasız pulsuz çekip gitmeye
    kurandaki bütün belalara tevrattaki bütün belalara
    ibranice öğrenmeye razıyım hapis yatmaya
    kalbim yüzünden madem ki ellerimi parçaladım
    kalemimi kırdım hayatımı çiğnedim ağladım
    madem ki en büyük düşmanım kalbim benim kendimim
    onu inkar ediyorum kalbimi inkar ediyorum

    geceleri benim için dua etmelisiniz

    üçüncü paralelde eski bir dünya gibi batacağım
    malgaş halkı birkaç yüzyıl hikâyemi anlatacak..
    1 ...
  38. 21.
  39. * 4

    cenova'ya indiğim sabah seni katiyyen göremezdim
    aklım başımda değildi küfür gibi huzursuzdum
    herkes beni unutmuştu ben kimseyi unutmamıştım
    zehra'yı unutmamıştım allahsız gözlerini unutmamıştım
    sol böğrüme sanki çıplak bir hançer saplamışlardı

    şimdi benim gözlerim paris'te marivaux sinemasında
    bir çift kara maça gibi yorgun ve uykusuz
    ellerim derseniz marsilya'da garsonla hesaplaşıyor
    martini-cin seksen frank on frank da servis
    kalbim derseniz onun nerede olduğunu bilmiyorum
    ağlıyorum onun nerede olduğunu bilmiyorum
    hiç kimse kalbimin nerede olduğunu bilmiyor
    nihayet seni terk edip gitti diyebilirsiniz

    benim acılarım ilahlar gibi şiirlerimi doğuruyorlar
    onları karanlıkta bembeyaz izleriyle görüyorum
    karanlıkta seni görüyorum dudaklarına ellerimi sürüyorum
    seni kollarımın arasında tutuyorum ağzından öpüyorum
    ikimiz birden bire austerlitz garı'na gidiyoruz
    austerlitz garı önüne bakıyor bizden utanıyor
    bir trene binmek ve rastgele defolup gitmek istiyorum
    trenin barında alnımı yağmurlu camlara dayamak
    küstah bir duble birayla karşılıklı oturup ağlamak
    kalemimde mürekkep kalmıyor insanlar beni görmüyorlar
    insanlar kendilerini kaybetmişler onlara acıyorum
    ümitsiz bir akrep gibi ben aynı zamanda mağrurum

    samaritain'in ışıkları ocağıma düşmüş yalvarıyor

    bir roman için fevkalade oldukları düşünülebilir

    sen bir paket gauloise aldın bir paket mavi gauloise
    bense on frangımı amerikan bilardosuna kaptırdım
    seine kıyısında mırç büyük bir hayal kuruyordu
    seine kıyısında üçümüz sarhoş bir hayal kuruyorduk
    mavi bir ışık vardı işte ben onu kaybettim
    ben gölgemi kaybettim max jacob'un şiirlerini
    sen avucunda bir lokma rüzgar tutuyordun
    bu rüzgar için şairliğimi hınzırlığımı kaybettim
    aklımdan sen geçiyorsun bir bulut gibi geçiyorsun
    dün gece ezberimden çehreni defterime çizdim
    sen belki hakikaten bir bulut gibi yolcusun

    marsilya'da bir akşam soğuktan tir tir titredim
    peter cheyney'in bir kitabını bir kahvede soluksuz bitirdim
    vapur ertesi gün saat beşte kalkacaktı

    ölümüm herkesinkinden başka türlü olacak
    bunu allahım gibi aşikar biliyorum
    kim ne derse desin biliyorum içime gün gibi doğuyor

    on bir gün aç ve susuz gözlerinin içine bakacağım

    on ikinci gün jiletle damarlarımı keseceğim..

    5

    hep aynı manzarayı kullanmaktan bıktım usandım
    bir yumruk vurdum dünden kalma bir şarkıyı dağıttım
    van gogh bana bakıyordu deli gözleriyle bakıyordu
    ellerim titriyordu bir dakar yolculuğu kuruyordum
    güya bir şilepin kıç güvertesinde durmuştum
    nabızlarım bir deniz fenerinin gözlerinde atıyordu
    asor adalarında on sekiz mısramı unutmuşum
    onlar beni terk etmişlerdi yalnız kalmıştım mahvolmuştum
    sen beni terk etmiştin bunu yalnız serdümen biliyordu
    geceleyin ışıkları söndürüp senden bahsediyorduk

    seine kitapçılarında villon'un şiirlerini buldum
    nehir yürek gibi kabarmıştı rüzgar esiyordu
    bir hafta her gece villon'dan bir şeyler okudum

    sen benim şiirlerimi okudukça ağlayacaksın

    seni hiç görmeseydim seni keşke hiç görmeseydim
    şu benim iki gözüm aksalardı kıpkızıl kör olsaydım
    sacre-coeur'de armonik çalsaydım dilenseydim
    seni hiç görmeseydim ismini hiç duymasaydım
    belki kendime göre rezilce saadetlerim olurdu
    kaldırımlara renkli tebeşirlerle katedral resimleri çizerdim
    kaldırımlara senin resimlerini çizerdim herkes seni çiğnerdi
    bistroya yıkılır çırılçıplak bir quandro içerdim
    lucie-anne yine gelir yine bana senden bahsederdi
    lucie-anne neden gelir neden bana senden bahsederdi

    benim şu çektiklerimi bir çocuk var ki anlıyor
    kendimi yerden yere vuruşumu içimdeki zehri
    bir çocuk var ki anlıyor benim gibi kahroluyor
    odasında şiirlerim fukara mumlar gibi yanıyorlar
    sen o çocuk değilsin sen artık çocuk değilsin
    dudakların eskisi gibi beyaz değiller biliyorsun
    sen gözlerini kaybettin gözlerini bunu biliyorsun
    ben ki yaşadıklarımı büyük dinler gibi yaşıyorum
    sen artık bir din değilsin bunu biliyorsun

    eifel'in dibinde durduk ben bir cıgara yaktım
    saint-dominique sokağında şehir ışıklarını yaktı
    içim büyük karanlıktı ellerimi göğe uzattım

    soluk bir sisin arkasından yüzün gözüküyordu
    gece inmişti takım takım yıldızlar gözüküyordu
    şimdi sen başka bir şehirdeydin saçlarını kesmiştin
    dudaklarını boyamıştın bu seni tamamen değiştirmişti
    rüyana erkekler giriyordu hem çıplak giriyordu
    aklına ben geldiğim zaman utanıyordun
    onların arasında değildim çünkü ben yoktum
    ben paris'te kalmıştım adresim ezberindeydi
    her cumartesi istesen bir kart gönderebilirdin
    ne var ki bunu hiçbir zaman yapmayacaksın

    kendimden kurtulmak için gölgemi koridorda astım

    pazar günü sözleşmiştik beni mutlaka bekleyecekti
    simdi kalkıp gitsem mırç'ı bulacağım malum
    sonra vini-prix'ten üç litre şarap alacağımız
    sarhoş olacağımız malum şarkı söyleyeceğimiz
    sonra mırç zehra'dan bahsedecek ben susacağım
    camlardan bakınca paris'in damlarını göreceğiz

    bana ancak sabahları telefon edebilirsin..
    1 ...
  40. 22.
  41. fransız futbolunun unutulmaz ismi marcel desailly' nin otobiyografisi.
    1 ...
  42. 23.
  43. 24.
  44. 25.
  45. attilâ ilhan'ın,

    sen kendine yetmiyorsun
    hiçkimse sana yetmiyor
    birini bitirmeden aklın
    öteki yolculukta

    dizelerini barındıran muhteşem şiiri.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük