kendini namusun ve ahlakın merkezinde, yöneteni müslümanlığın idolü olan bir ülkedeyken, yani türkiye'de iken adres şaşırınca, türkiye'nin gizli kalmış köşelerindeki tehlikeleri, ahlaksızlığı, türkiye'nin diğer yüzünü görüp kaçmaya çalışırken, en sonunda türbanlı bacılarımızı görünce insanın kendini güvende hissetmesi durumudur.
geçenlerde yaşadığım korkutucu, kabus gibi, dehşete kapıldığım, kendimi kör kuyulara merdivensiz bırakılmış gibi hissettiğim, fakat bununla birlikte türkiye'nin diğer yüzünü de görmemi sağlayan bir olayı anlatarak, bu olayın ardındaki sır perdesini aralamak istiyorum...
ikindi ezanı okunmamıştı. işim dolayısıyla bir takım temaslarda bulunmak adına ve işim bittikten sonra türkiye'nin geleceğinin ne denli parlak olduğunu istişare etmek adına, ak parti genel merkezine gitmeye doğru yola koyulacaktım.
yolda müslümanları dehşete düşürücü bir çok olaya rastlamıştım, lakin dert etmedim. çünkü bu muhitin chp zihniyeti ile yönetildiğini biliyordum. adımlarımı hızlandırarak, partimizin iktidar olduğu semtlere yönelmek isterken yolumu çevirdiler. ellerinde pilli teyp ile onuncu yıl marşı dinleyen gençlerdi. ayrıca ellerinde gündüz vakti gördüğüm kadarıyla vakit gazetesine sarılmış esrarengiz içecekler vardı.
yakamdan tutup; birader sökül paraları, yoksa götünden sikeriz burda, burası bizim muhitimiz dediler. bir tanesi sakalımla oynamaya başladı. cebindeki çakıyı çıkararak boğazıma dayamalarına rağmen;
gençler ayıp yaptığınız, lütfen böyle şeyler yapmayın. bırakın yoluma gideyim, ben dini bütün bir insanım, beni böyle ahlaksız olaylarınıza dahil etmeyin dedim. kızarak beni tokatlamaya, sakallarımı bıçaklarla kesmeye başladılar. pis yobaz, hain, bölücü diye damgalamaya başladılar. elimde tuttuğum poşeti zorla alıp, kuran kursuna giden dini bütün çocuklara götürdüğüm kitapları çıkardılar. çakmak ile yakmaya başladılar. bir anda kalbim evliya mezarı gibi aydınlandı. üstüme bir bulut çöktü sanki gökten. yüce allah kitabını ve dini bütün kulunu kurtarmaya gelmişti. içim nurla doldu, gözlerimden istemdışı yaşlar döküldü.
kalbim taşikardi olmuş gibi atarken, yan tarafımdan mini etekli, ellerinde türk bayrağı olan, gözlüklü ve zannedersem bizkacmilyoncuk kişiyiz üyesi kızlar geçiyordu. olaya sırf sakalım ve cübbem var diye müdahale etmediler. gençler tekrar saldırmaya başlayınca, kitaplarımı ellerinden bir hışımla kapıp koşmaya başladım.
depar atarak koşarken, cübbem rüzgarda insanları ferahlatıyordu. dizlerimde derman kalmamış, nefes nefese kalmıştım. başımı kaldırdığımda etrafımda türbanlı kız kardeşlerimizi gördüm. bir anda o mesafeyi nasıl katettiğim meçhul değildi, yüce allah'ın mucizesiydi.
hamdolsun ki kapalı kardeşlerimi görmüş, güvenli bir yerde olduğumu idrak etmiştim.
türbanlı kardeşlerimi görünce rahatladım... kendimi güvende hissettim. hemen yardımıma koştular sağolsunlar. kardeşim bir şeyin var mı?, hangi ahlaksızlar sana bu şekilde saldırdı? dediler.
sustum hiç bir şey söylemedim ve yüce allah'ın o mucizesi için binlerce kez şükrettim...
karşı binada sayın başbakanımızın resmini de görünce, iyi ferahlamış, yüzü suyu hürmetine ağlayarak hıçkırıklara boğulmuştum.