geride bıraktığımız 2016 ile birlikte ülkece gerçekleştirdiğimiz durumdur. haberleri rastgele açıp anlık olarak baktığımızda düzgün, pozitif bir şey göremiyoruz. dışarı çıkarken, kalabalık yerlere giderken hiç rahat duramıyor, diken üstünde yaşıyoruz. insanların hepsi, kendi işlerini halledip bir an önce rahat olduğu ortama(ailesinin, arkadaşlarının yanı vb.) ulaşma çabasında. bu durum birbirini tanımayan insanların birbirine hayvan muamelesi yapmasını ve sonuç olarak gerçekten akla hayale gelemeyecek derecede saçma olayların(kaosun) ortaya çıkmasına neden oluyor. işin ilginç yanı, bu duruma gerçekten alıştık. yaşam kalitemiz düştü, alıştık. hep mutsuz olduk, alıştık.
insan, psikolojisi gereği alışmaya programlıdır zaten. mutsuz oldukça beklentilerimiz düşer, daha kalitesiz şeylerle mutlu olabilmeye başlarız. sıkıntı yok gibi duruyor değil mi? hayır. sıkıntı var. hem de büyük bir sıkıntı. yaşam kalitemiz düşmeye devam ettikçe biz buna alışacağız. nereye kadar? ölme eşiğine gelene kadar. işte o zaman hayatta kalma içgüdümüz devreye giricek bu içgüdü bütün toplum düzenini bozma eşiğine gelicek. işte o zaman bireyler daha da bireyleşecek. kaos daha da güçlenicek ve insanlar birbirine daha çok zarar vermeye başlayacak.
sonuç olarak ne gerçekleşti peki? ölme ihtimalimiz arttı. bunu engellemek için ne yapmalıyız? hayata genel bakabilmeli ve zihinsel eylemsizlikten (comfort zone) çıkmalıyız, harekete geçmeliyiz.
bunları kime anlattım? türk insanına. niye anlattım? belki bir şeyleri dürterim diye. bir şeyler dürtüldü mü?(ya da dürtülecek mi?) hayır tabiki. çözüm nedir? kendi açımdan düşünürsem, kaçıp gitmek. ben de bunu yapacağım.