bu illet dünya üzerinde varolduğu sürece kimse bana bilimin, teknolojinin geliştiğini söylemesin. doktor denilen, saygı duyduğun o meslek erbabına bile güvenin sıfırlanır, hatta nefret bile etmeye başlarsın. onca yıl eğitim almışsın arkadaş, ama elin kolun bağlı bu kanser illeti karşısında. uzaya insanlı araç gönderdiğimiz bir zaman diliminde kanser illetine yenilmek de nasıl bir ezikliktir arkadaş. bulaştığını götürüyor bu illet. ne bilim, ne dua, ne umut; hiçbirşeyin çare olamadığı bir illet kanser.
doktordan duyulduğunda insanı beyninden vurulmuşa döndüren, tedavisi zor ancak imkansız olmayan, insanı sürekli ölüm ve yaşam üzerine düşündüren hastalık. ilk başlarda ''o ha ölüyorum'' duygusuna kapılıp depresyona giriyor ve yaşam ile ölüm üzerine sürekli düşünmeye başlıyorsunuz. sonra ona da alışılıyor. öyle ki sinirlendiğiniz birine '' sen beni kanser mi edeceksin?'' şeklinde çemkirebilir ve kafasından aşağı kaynar su dökmüş etkisi yaratabilirsiniz.
Son zamanlar da arkadaşlarımın ailelerinin başında dönen musubet. Bu hastalıkla uğraşanların Allah yardımcısı olsun. Zira peşini bırakmayan ve yüksek ihtimalle ölümle sonuçlanan bir hastalık...
Hücrelerin anormal bir şekilde çoğalması sonucu urlar meydana gelmektedir. Urlar iki türlüdür. Bir kısmı iyi huylu (selim urlar),bir kısmı kötü huylu (habis) urlardır. Vücudun değişik yerlerinden, dokularından kökenini alan habis karakterli urların bir kısmına KANSER bir kısmına da SARKOM denir.
kişiyle birlikte ümidi, umudu ve inancı da öldüren hastalık. dünyanın küçük şeyleri kafaya takmaya değmeyecek kadar boş bir küre olduğunu, kainat denen şeyin kozmik bir çöplük olduğunu hatırlatan illet.
Yaklaşık 2 yıl önce kalp krizi geçiren babam adına yazıyorum sizler için yazıyorum dostlar.
Babam sapasağlam bir adamdı. Yıllardır sigara içti ve onun zararlarını daha sonra gördü. Ama geç gördü.
2 yıl önce kalp krizi geçirmişti dedim. Olayları anlatayım efenim..
Ben lise öğrencisiyim. Babam emekli. Okuldan eve geldim. Kapı kilitliydi. Anahtarımla kapıyı açtım odama geçtim ve bilgisayarımla oynamaya başladım. Misafirliktedirler diye düşünüyordum. Akşam geç saatler oldu. Evli olan abim aradı. Onlara gidip kalacağımı söyledi. Bu yüzden okul kıyafetimi ve eşyalarımı hazırladım onlara doğru yürümeye başladım. Annem ve babam neredeydi. O saate kadar aramak hiç aklıma gelmemişti. içimde bir sıkıntı olmaya başladı. Kötü hissediyordum. Babamı aradım açmadı. Tekrar tekrar...
Bu sırada hızlı adımlarla abimlere gelmiştim. içeri girdim ne olduğunu sordum. Telaş yapmamamı söylediler. Hastanede olduğunu söyledi. Kalp krizi geçirmişti..
Bu zamana kadar geçirdiği 8 kalp sıkışması ve krizinin başlangıcıydı. Ya da biz öyle zannetmiştik.
Zaman geçti. Damar tıkanıklığı teşhisi nedeniyle her defasında kalbi sıkıştığında anjio oluyordu.
Fakat asıl görmeleri gereken şeyleri 3 hastane 1 tanesi özel hastane görememişti.
Kanserdi..
Akciğer, karaciğer, kemiğe sıçramış ve kullandığı ilaçlar nedeniyle böbrekler bitik durumdaydı. Bunu fark ettiğimizde iyice dağılmıştı kanser illeti. Beyninde de tümör vardı.
Bu haberi aldığımda çökmüştüm. Sosyal hayatım tamamen alt üst oldu. Ders notlarım arkadaş ilişkilerim aile içi ilişkilerim kısacası hayatımdaki tüm ilişkiler babamın yakalandığı bu hastalığın kabullenememişimin bir patlaması olarak etrafa saçılıyordu.
Kemoterapi görmeye başladı. O dağ gibi adam gözümün önünde günden güne erimeye başlamıştı.
Saçları dökülmüştü, sakalları seyrekleşmiş hatta kaşları bile dökülmüştü babamın. Her hastaneye ziyarete gidişimde yüzümden moral vermek için gülücükler saçılırken odasından dışarı çıkar çıkmaz gözümden yaşlar hiç durmazcasına akıyordu.
Bu manzarayı görmek çok acı vericiydi dostlar. Her defasında vücudundan hayat enerjisi azalıyordu.
Canımdan bir parça koparak devam ediyordum geçen günlere.
Her şeye isyan etmeye başladım.
Hayatım bombok bir hal almaya başlamıştı.
Bir gün evde oturuyordum. Dayımlar yengelerim abim hepsi bizdelerdi. Ben odamda müzik dinliyordum. Müzikten başım ağrıdı ve gözlerimi kapattım uzanmaya başladım.
O sırada telefon geldi. Sesini çok az duyabilmiştim. Annem açtı. Bazen keşke açmasa diyorum. Ama olmuyor.
Açtı ve feryat etmeye başladı. Ağıtlar yaktı. içeri koştum. Kapının orada donakaldım. Annem ağlıyordu diğerlerinin gözlerinde yaşlar.
Anlamıştım olayı. Ama bir umutla ''Ne oldu'' diye sorabildim o aklıma gelen senaryonun olmaması duasıyla.
Ama o cevabı alır almaz ceketimi aldığım gibi evden koşarak çıktım. Yorulana kadar koştum. Aslında yorulduğumu hissetmiyordum. Sadece yalnız kalabileceğim bir yer arıyordum. Koşmaya devam ettim ve bir kaldırım taşına oturdum.
Sessizce ağlamaya başladım. Babam diyebiliyordum sadece. Telefonumu sürekli arıyorlardı. Mesajlar geliyordu. Hiçbirini umursamadım.
Babam ölmüştü dostlarım. Bu acı ta kalbimin en derin köşesine işlemişti. Kız arkadaşımla telefonla konuştuk. işe yaramıyordu hiçbir şey birazcık mutlu hissetmeme yaramıyordu. Olmuyordu be dostum olmuyordu.
Keşke dediğiniz zaman, büyük pişmanlık yaşıyor insan. Keşke içmeseydi de yanımızda sağlıklı kalsaydı. Onu belli zamanlar görmek yerine, yavaş yavaş bitip tükendiğini eridiğini görmek yerine sigarayı hiç içmeyip sağlıklı ölseydi. Belki bir trafik kazasında belki başka sebepten.
Ya da hiç ölmeyip şu an yanımda olsaydı. Destek olsaydı arkamda dağ gibi dursaydı ne olurdu sanki.
Bir kaç gün boyunca hiç kimseyle konuşmadım. Konuşamadım. Kelimeler adeta tükenmiş anlamsızlaşmıştı.
Yavaşça defnedilişini izledim. Hareketsizce ruh gibi sadece bakakaldım. Kendimi dışarıdan izliyormuş gibi, kendime yabancıymışım gibi hissediyordum.
Olmuyor dostlarım olmuyor. O adamı o kara toprağa gömmek zoruma gitmişti. Ölemezdi o adam benim kahramanımdı. Her çocuğun süper kahramanı olur. Benim de kahramanım o adamdı işte.
Dostlarım bu kelimeleri yazarken emin olun kaç defa gözlerim doldu. Ama babama söz verdiğim gibi. O günden sonra hiç ağlamadım.
Bunları söylememdeki amaç içimi birilerine boşaltmam gerekiyordu. Arkadaşlarıma dahi anlatmadım
Sadece bir aile gibi gördüğüm siz dostlarıma anlatıyorum.
Belki sigara bir kaç dakikalık mutluluk veriyor ama unutmayın geride kalanlar için bir ömür üzüntü veriyor.
Dostlarım bir de şunu söyleyeyim. Babanız şu an yaşıyorken gidin sıkıca sarılın. Çünkü sevdiğiniz birini ne zaman kaybedeceğinizi bilmiyorsunuz.
Şu an yanınızdayken değerini bilin.
Ben babamla ettiğim her kavgaya lanet okuyorum.
Beyler tek temennim sevdiğiniz kişiyi gün geçtikçe erirken görmemeniz. Çok acı veriyor emin olun.
türkiye'de dizi ve filmlerin hala ekmeğini yedikleri hastalık. hiç mi düşünmezler hasta yakını veya bir hastanın onu ne denli etkileyeceğini kısacası yönetmenlerin cebini çok güzel dolduran hastalıktır.
tedavileri cerrahi,kemoterapi ve radyoterapidir. bunların beraber kombinasyonları da kullanılabilir. erken teşhisde ciddi oranda hayatta kalma şansı yakalanmaktadır. dikkatli olmak lazım
dağlara taşlara denilen hastalık. tedavisi var mı yok mu tam bilmemekle birlikte bazı yiyeceklerin filan iyi geldiği söylenir. ee ne demişler derdi veren allah dermanıda verir elbet zor durumda bırakmaz kulunu.
Ölesiye yalnız olmak diye bir gerçek var. arkadaşım diye itiş kalkış içerinde bankata. sanki Dünyayı yörüngesinden çıkarmışlar gibi neşe içerisinde bir birlerine bakıp büyüklerin, yani onlara göre çok büyüklerin uslubuyla bir yandan sigara içip öte yandan kavga eder gibi konuşuyorlardı. Bildiğiniz çocuk parkında hayatı kurtarma denemeleri yapıyorlardı.. Gençlik ne güzel şey dedim içimden. Tabi her zamanki gibi gözümü kimsenin bilmediği bir noktaya odaklayıp. Hayatımla alakalı hiç bir zaman gerçekleşmeyecek hayaller kurarak, sigarayla kavga ediyordum. Ortam sessizleşince gençlerden bir tanesi sigarasından derin bir nefes alıp annesinin ne kadar hasta olduğundan bahsetti. 'Kanser abi', kanser yani ne yapayım ben bilmiyorum dedi. O ne yapabilirdi gerçekten. Hiç 14 bilemedin 15 yaşında çocuk ne yapsındı. Gülüşmenin yerini buz gibi bir sessizlik aldı. Arkadaşlarının cılız bir kaç teselli sözcüğü döküldü ağızlarından. Çare etmedi tabi. Bilirim ne yapsan çaresi olmayan dertler vardır. ne susabilirsin ne konuşa bilirsin. Sen hiç hastası olan bir evin kokusunu bilir misin? Diğer evler yemek kokar, hastası olan evler ilaç kokar, insanın mide bulandıracak kadar limon kolonyası kokar, çaresizlik kokar, gelen giden ve hatta evde yaşayanların derisinden dışarıya fışkırır çaresizlik. Kimse itiraf edemez ama ölüm kokar.. Gidip üzülme deyip sarılmak istedim. Kalbim acıdı.. Bir süre sonra gittiler. Çocuk parkından annesiz olmanın verdiği o yerine ne koysan dolmayacak boşlukla kalktım. Sabaha kadar hiç uyumadım. Ağlamadım ama ağlasam yeri vardı.
allah düşmanımın başına vermesin hastalığıdır, önce süründürür sonra öldürür. genetik olmasının yanı sıra beslenme ve cevre kosullarıylada çokca ilgili olduğu söylenir. dikkatli olun gençler. radyasyona doyurmayın beyninizi.