birde bunların irem versiyonu vardı bakkallarda file içinde satılır ve en genel rengi pembe idi.
9 katlı kamesi oynar oynar artık son demine getirirdik ama hiç bir zaman 9. katını patlatmazdık.
çünkü biz patlatmadan balonumsu yapısı nedeni ile mahallede kullanılmayan evin tozlu balkonuna kaçardı hep.
küçükkene okuldan gelip evden bir domates ve yarım ekmegi kapıtıgım gibi mahallenın boş arsasına gidip annemın pazardan aldıgı terlikle ayak tırnaklarımı mahveden top.9 kat oluşu ayak burnumuzla vurdugumuzda kalecilerin vucudunda herhangi bi yerlerının kızarması için birebir sertlikte.bir de topu bakkaldan alırken mahalle abilerınden birinin eliyle daireler çizdirerek yukarı atıp topun yamuklugunu kontrol etmesi vardı tabi oda ayrı bi aynı,mahalle abileri.
es kaza patladığı zamanlarda top 2 ye bölünür, kafalara takke olurdu. içi parlak renkte olduğundan topun iç tarafı kafanın dışana, dışıda kafaya denk gelicek şekilde ( pis mis farketmez ) mahallede şekil yapılırdı. Siboplu tarafı kafasına geçirenin ise havası binbeşyüz olurdu.
Bide bu topun en pis tarafı el parmaklarına çarpmasıydı. Çok pis parmak büküyodu şerefsiz.
balon diye tabir edilen topların arasında güneş gibi parlayandı. çocukluk döneminde karizma olabilmenin ilk anahtarı monami nin 32 lik pastel boya takımına sahip olabilmek ikincisi ise kames topa benim diyebilmekti. hey gidi..
roteiro'dan falan çok daha makbuldü bizim gözümüzde bu, çünkü attığımız yere gitme gayretini sarf edecek kadar asil bir toptu her bakkalda bulunabilmesine rağmen. geçen gün kardeşim halısahaya giderken "inşallah top nike total bilmemnedir de doğru düzgün maç yaparız" deyince aklıma geldi kames. "sen kames'i hatırlar mısın?" dedim, "o kim" dedi. kümes hayvanı sahipleri derneği dedim. "ne biliym lan ben" dedi. haklı çocuk, ne bilsin.
mahalle maçlarının efsanevi topu. bugün halen var mıdır yok mudur ama unutulmazdır yine de. çocuklar arasında hakkında ilginç inanışlar vardı. ''olum, altı katmış bu kames'', ''yok lan ne altısı, sekiz katmış'', ''ne sekizi lan on iki,on iki'' şeklinde diyaloglara sebebiyet verirdi. hakkında en son duyduğum iddia ise hayal meyal hatırladığım ''çivi saplanınca bile patlamıyomuş olum lan bu''ydu. ayrıca kames topu olanlar özel ilgi görürdü, mahallenin kızları onlara kesilirdi. benimse hiç kamesim olmadı**.
takım seçme eylemi bu topun sahibine ait bir atraksiyondu üniversite de bile sınıfta demirbaşlar arsında bu toptan mevcuttu ve adet yine değişmemişti. takımı kurma işi topun sahibine aitti.
en karizmatik falsoyla bile vurulsa nereye gideceği rüzgarın yönüne göre belli olan balon türevi plastik topların ardından tam bir devrim sayılır kames. bi kere daha ağırdır ve oturaklı bir toptur. sert vurunca zıbartır kaleciyi bu nedenle "abanmak yok" olayı da kames'le birlikte başlamıştır. ben genellikle beyaz, üzerinde çizgiler olan çeşitlerini gördüm. sonradan çeşit çeşit renkte çıkmaya başladı, kalite bozuldu. şimdi bakkallarda top bile satılmıyor. az düşüp kalkmadık kamesimizin peşinden. şimdi sözlüklere bakıyorum da kamesi bilmeyen yok gibi. merak ediyorum tüm türkiye'de aynı dönemde mi başlayıp bitti kames topların ömrü acaba?
bakkalda ilk gördüğümüzde aşık olduğumuz, oha 9 kat diyo lan dediğimiz ama almaya paramız yetmeyince dert deryasına gark olduğumuz lastik top. *
hemen evlere koşmuştuk annelerden para istemeye, kimisinin annesi terlik attı, kimisi de sızlanarak vermişti, *swh~ ~ ama o bebeği almıştık ve mahalle maçlarındaki devrimin bizzat tanığı olmuştuk.
şimdiki dandik futbol toplarından bile daha kaliteliydi.
balon plastik toplardan sonra bir devrim gibiydi. ayrıca surata şut çekip zıbartmak bu topla beraber doğmuştur.