aslında neredeyse türkiye'deki bütün siyasetçileri tanımlayan siyasetçi türüdür bu. erdal inönü hariç.
neyse, bu adamlar belâgâtteki kudretten ötürü halkın karşısında bir kürsüye kurulup güzel güzel bir çok şey konuşup hiçbir şey söylemezler. ama vekilini dinleyen millet "sıkıntıdayız vekilim" tadında el pençe divan ya da ceketi ilikli bir havada sözünü kesince o yüce "bilgeliği" ve "tahammülü" ile "kalk ayağa söyle bakalım, ne var?" der. sonra millet anlatmaya başlar, "milletin iradesiyim" diye her fırsatta primin dibine vurmuş siyasetçimiz ise konuşmanın gidişinden memnun kalmaz, zîra "milletin iradesi"ymiş gibi takılsa bile milletin hep güzel şeyler söylemesini, iltifatta bulunmasını, günün meşhur ifadesi ile kendisine biat edilmesini ister.
son örneği bülent arınç teşkil etmiş meselâ, ama durumu onunla sınırlamak olmaz. "milletin iradesi"yle milleti anasıyla bi' yerlere gönderen de, hacca gitmek için yardım isteyen adamı "Ya ne yapacaksın gidip Araplara para kaptıracaksın, sonra Muhammed seni bırakmaz" tarzında tepeden süzeni de bu türe cuk oturur. kim suçlu bilemedim şimdi.
oysa hayat ne güzel olacaktı belki, sosyalizm, kuşlar felan.