a pardon! vurmak filan diyince bi garip oldumda. malum saat de ilerledi, tepkimi mazur görün pls. hem maçları, milleti maymun beden atv yerine, zdfden takip etmemin etkisi de var bu tepkide. anlayın yani. almancaya da eskisinden daha fazla bi eğilim gösterir oldum zaten son zamanlarda. bi garibim lan..
neyse..
efenim bu kalıbı sık sık duyarsınız maçlarda ya da maç öncesi yorumlarda. "hamite kaleyi görünce vur emri", "nihat direklerin arasını sezinlediği an vuracak", "tuncay kafasına göre takılacak, kaleyi görebilirse vuracak" vs. vs. şeklinde olur genelde. takım için önemli insandır mevzu bahis futbolcu. eğer aldığı emri başarılı bi şekilde uygularsa takımına maçı kazandırması işten bile değil.
genelde şut tekniği iyi olan, doğru yere doğru zamanda vurabilen kişiler arasından seçilir emir verilecek futbolcu. hamit, nihat, sneijder, robben, podolski, ballack, fabregas... örnek teşkil edebilecek isimler konuya.
ümit özat, sabri, ibrahim üzülmez filan da şut atar tabii maçlarda. lakin onlar ayrı bi başlık ve daha geniş bi entrynin konusu. zira onların yaptığının futbol literatüründeki adı şut değil sadece..
çerçeveye kitlenir ve yaradana sığınıp topa doğru abanır. gol olursa ne ala, olmasa da görevini yapmış olmanın getirdiği iç huzuruyla görev alanına geri döner, dönüp arkasına bakmaz bile. zira değil midir en güzel şut daha çekilmemiş olan, en güzel gol daha atılmamış olan?