''ortaya birşeyler koymamız ya da etkili olmak mı istiyoruz, o zaman ilk iş parlayan uçlarımızı ıslatmak. sen kanla ben yalnızca mürekkeple''
[emin olun ki bazen hokka ile kabzanın yeri değişebillir, bazen değil yaşadığımız dünya da olan budur, birisi kana batırır kalemini bir diğeri mürekkebe]
''ben, parlayan mağrur kılıç cesur ve soylu bir şovalyenin beline kuşanacağım.. ya sen; yaşlı bir katip bozuntusu seni koca kulağının ardına yerleştirir.[evet biz hep kalemi kulakların ardına koyarak gözardı ettik, gözlerimiz ise ne işe yaradı sadece kılıcın parıltısı ile beslendi.ve biz hep böyle kalemin gıcırtılarını kulak-ardı ettik, kulağımız bile kılıçların çarpışmasındaydı.]efendim beni güçlü elleriyle kavrayıp düşmana karşı taşır,; ona benrehberlik ederim[kılıcın parıltısı karanlığı aydınlatmaya yeter mi-biliyorum alsında pek beylik ve hümanist sözler ama kalemin yangını bile yetmiyor. kılıç ne ki?] seni sevigli kalem titreyen elleriyle ustan parşömende gezdirir...''
not:parantez dışı rilke'ye içleri ise bana aittir.