bir olayın ya da birinin kalbe dokunacak bir şey yapması ve kişiyi incitmesidir.
şerefsizlerin ve duygusuzların asla yaşamayacağı bir hadisedir,
kalbi kırılan insan hassas insandır.
çoğu zaman gelişmemiş bir beynin sonucu olarak çıkar karşımıza.yapılan bir hata insana insan özelligini kazandıran bir sıfattır peki.ancak hata dan sonra hala angut tavırları devam ediyor ve hata algılanamamış , algılanmış yada pişkinliğe vurulmuşsa kalbin kırılması kaçınılmazdır.bu noktada hepimiz insanız , önemli olan kalbin kırılmaması tutumları yanlıştır.zira insan hatalarıyla olgunlaşan bir canlıdır.suratına vurulması , kalbinin kırılması akıllı bir bünye ile birleşirse tadından yenmez.
Kalbin kırılması, hıc beklemedıgın bır zamanda, hiç beklemedıgın bırının sana bu dunyadakı en buyuk acıyı tattırmasıdır ve kalbın parcalara bolunur zamanla bırlestırırsın o parcaları fakat bır parca hıc bır zaman yapısmaz sen herzaman onun acısını hıssedersın taki olene dek, tabi zaman ılacıdır derler her acının gercekten ilacıdır ama gecırmez sadece uyusturur, unutturur.
eğer karşı cins tarafından olduysa en acısı olan,devamlı burnun akması ama ağlanmaması.ağlandığı an topla kendini diye kendi kendimize teselli vermemizi sağlayan bi an gözümüzden akacak olan damlayı hemen elimizle silmemizi ama arkasından deli gibi ağlamamızı saplayan hiç geçmeyecek birdaha hiçbirşey hiçkimse düzeltemeyecek diye düşünmemizi sağlayan olay.*
kalbi kıran kişinin kabe nin duvarlarını yıkmış kadar günaha gireceği olay. bu bir hadistir. kalbi kırılan insansa kısmi bir bunalıma giriyor sanırım. (bkz: kendimden biliyorum)
kırmak kolay da onarmak ne kadar da zor..
ağzınızdan karşınızdakine kıracak bir söz çıktıysa naparsanız yapın o söz kolay kolay çıkmaz karşınızdakinin içinden,el yarası geçer de dil yarası geçmez diye boşuna dememişler.
o kalp kırgınlığı zamanla kabuk bağlıyor belki zamana karşı koyması zor ama o yaranın kanaması an be an meselesidir. kalbi kıran lakırdı insanın aklına gelmeyedursun,o zaman o iç bir kez daha acır,o yara bir kez daha kanar...
şöyle birşeydir: ciğerlerini patlatırcasına nefes almak istersin ama alamazsın keşke dana ciğerim olsa dersin ama insansındır; göğsün büyür büyür büyür ciğerlerine baskı uygular göğüs kafesin daralır, kaburgaların dar gelen sütyen kopçasıdır ha patladı ha patlayacak. çamlıca tepesinde bile olsan nefes almazsın istediğin gibi bir süre sonra başın döner, cezaevinde maltada volta atmaktan yorgun düşen ayaklar gibi olduğun yere yığılırsın, ellerinin üstünde doğrulmaya çalışırsın bir çocuk gibi, kalkamazsın ayağa miden bulanır kusmaya başlarsın ama bir şey gelmez safradan başka ha gayret biraz kusarsam belki rahatlarım dersin son bir gayretle parmağını küçük diline değdirirsin hah bu sefer tamam dersin kocaman bir kütle ağzından yere yuvarlanır baka kalırsın kırık kalbinin ardından...
içindeki duyguların yara almasıdır. kırılma öncesi gibi değildir hiçbir şey. tamir olmasa da bir süre daha idare edebilir. ama kırıla kırıla savrulur sağa sola. parçaları gözle görülmeyecek kadar küçüktür artık ve kırılacak bir kalp de kalmamıştır sonunda. içindekiler de çoktan kayıplara karışmıştır. tamir etmek bile zorken, yeni bir kalp yaratmak artık imkansızdır. dönüşü yoktur.
genellikle ağızdan çıkan bir sözle vuku bulur.
bunun içindir ki, bin düşün bir söyle demişlerdir büyüklerimiz.
zira hiçbir şey için ikinci bir şansınız olmaz.
bir insanı silmeyi sağlayan son noktadır. duygularınız üstün geliyorsa, iyice toz haline geldikten sonrasını bekleseniz de, bitiş kaçınılmazdır. süre değişse de, son hiç değişmez.
insanlara kayıtsız sartsız guvenmenin belki de fazla paylasmanın sonucu olan, kalbinizi kıran kisiyle zaman icerisin de tekrar brilikte olsanız, aranız duzelse bile hic bir seyin eskisi gibi olamayacagı durumdur zira kalbinizi kıran kisi bir gun kendi kalbinde de aynı seyi hissetmeyi garantilemistir. (bkz: gun olur devran doner)
kırıldığında hiçbir sesin duyulmadığı hadisedir.
ne bir şangırtı ne bir güpürtü.
yalnız gözlerde derin bir karanlık bırakır.
herkesin kalbinin bir kırılma eşiği vardır. kalp ne kadar sağlamsa kırıldığında onarması da o kadar zor olur.
o hikayeyi çoğunuz bilirsiniz.
bilge bir adam oğluna der ki;
"ey oğul al bu tahtayı ve kırdığın her kalp için bu tahtaya bir çivi çak."
uçarı bir çocuktur oğlu ve lafını sözünü de bilmeyen biridir.
zaman içinde tahta öyle bir hale gelir ki çivi çakacak yer bulamaz çocuk.
babasına durumu anlattığında babası der ki;
"oğlum çok kalp kırmışsın ama kırmak marifet değil zor olan onarmaktır. hadi şimdi kalbini kırdığın tüm o insanlardan özür dile, gönüllerini al. ve barıştığın her insan için bu tahtadan bir çiviyi sök."
çocuk bu öğüdü tutar ve kalbini kırdığı herkesten özür diler, helalleşir.
ve bir süre sonra tahtada hiç çivi kalmaz. çocuk neşeyle ve gururla babasının yanına koşar ve
"baba bak tahtada hiç çivi kalmadı!" der.
baba "aferin oğlum" der ve tahtayı eline alır. üzerindeki delikleri oğluna gösterip şöyle devam eder sözlerine;
" çivileri sökebilirsin ama izlerini asla kaybedemezsin!"
ve yunus'la bitiriyoruz:
ak sakallı bir hoca
bilmezdir hali nice
emek vermesin hacca
bir gönül yıkar ise...
kalbin, vücudun en sağlam organı olduğunu gösterir. düşünsenize odun gibi kemikler kırıldı mı zor düzeliyor, hele aynı yerden ikinci kez kırıldı mı toparlanamıyor, bu garibim kalbimiz ömrü hayatımızca ne kadar çok kırılıyor ama görevine devam ediyor. kendisini tebrik ederim.
karşınızdaki ister arkadaşınız ister aileden biri olsun yada sevdiğiniz,
siz anlamamak için verdiği uğraş,
inadına kalbinizi acıtması sonucu hissedilen duygudur.
sızım sızım sızlar kalp.
çünkü bu arada içi kanar...