kalbi beyinle karıştırmak

entry1 galeri2
    1.
  1. insanoğlu bazı bilimsel verileri hazmetmekte gecikir, bunun kanıtlarını günlük dilimizde duymak mümkündür. kalp gözü, kalpsiz,yüreğinin sesini dinlemek, kalbe doğmak, kalbi boş olmak, kalbine girmek (aşık olmak), KALBiN MÜHÜRLENMESi bunlardan sadece bir kısmıdır. işin ilginç kısmı ise burda başlamaktadır. insanlarımızın bir kısmı bu deyimleri mecazi anlamda kullanmaktayken, büyük bir çoğunluk ise kalbin gerçekten böyle fonksiyonları olduğuna inanmaktadır. yani inanılan şey kalp'in vicdanın merkezi olduğu,akıl edebildiği, sezebildiği, düşünebildiği, kavrayabildiği, karar verdiği, aşık olduğu veya nefret ettiğidir. beynin işlevlerinin kalbe atfedilmiş olmasının nedeni çok eskilere dayanmaktadır aslında...

    Eski Mısır'da (M.Ö. 2500-1000) kalp, ruhun ve vicdanın merkezi olarak kabul edildi. mumyalama işlemi sırasında bütün organlar vücuttan çıkarılırken, sadece kalp yerinde bırakılırdı. Çünkü ölümden sonra kalbin, adalet tanrısı Maat'ın huzurunda hesap verdiğine inanılıyordu.

    eski yunanlılar kanın ruhun sıvısı ve gıdası olarak değerlendirdiler çünkü ölen (yani ruhu kaçmış olan) hemen her insandan kan sızmıştı ve ruhun gıdasız kalarak kaçtığı düşünülmüştü. yine yunanistan'da M.Ö. 700-200 yılarında ruhun kalbin içinde yerleştiğine inanılıyordu ve ayrıca kalbin düşünme ve akıl merkezi olduğuna inanılırdı. bu düşünce hipokrata kadar sürdü. tıbbın babası hipokrat kalp ve beyin üzerinde yaptığı çalişmalar üzerine bu yanlışı ortadan kaldırdı. açıklamasında :

    "Şunu biliniz ki keyif, sevinç, kahkaha, neşe ve üzüntü, acı, ümitsizlik ve keder yalnızca beyinden çıkar (kaynaklanır). Özellikle düşünme, anlama, görme ve işitmeyi, neyin doğru neyin yanlış olduğunu, neyin tatlı neyin acı olduğunu öğreniriz. Daha da ileri olarak beyinle kızgınlaşır, saldırgan oluruz, korkar ve endişeleniriz, rüya görürüz, beklenmedik hatalar yaparız, yersiz sıkıntılar yaşarız, hata yaparız, deneyim yaşamak isteriz. Beyin sağlıklı olmadığı zaman; aşırı sıcak, aşırı soğuk, aşırı nem ve aşırı kuruluk gibi şeylerin tümünden etkileniriz" diyerek tüm deneyimlerimizin beyinden kaynaklandığı gerçeğine ulaşan ilk insanlardan biri olmuştur. (günümüzde bu gerçeğe hala ulaşamayanların olduğunu bilmek şaşırtıcı)

    fakat o zamanlar yunan mitolojisinde yer alan tanrılara olan inanç ve dolayısıyla ruha olan inanç bu keşfin inkar edilmesine yol açtı. galen'le devam eden keşifler Batı Roma imparatorluğunun yıkılmasından sonra, yeniden bir skolastik düşünce ile gölgelenir. müslümanların cahiliye dönemi dediği muhammed'den önceki dönemlerde arap yarım adasında da kalbin düşünme ve aklı barındıran organ olduğu inancı devam etmekteydi. bu yanlış inanışın izlerini kuran'da da görmek mümkündür.

    ARAF - 179 ''Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar (idrak edemezler), gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. işte bunlar gafil olanlardır.''

    ali imran - 167 Onlar: ''Savaşmayı bilsek arkanızdan gelirdik" dediler. Onlar, o gün imandan çok küfre yakındılar, ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı, Allah onların kalplerinde ne sakladıklarını en iyi bilendir.

    enam - 25 : ''Ve (yaptıklarından dolayı) kalplerini perdeledik, artık anlayamazlar.''

    bu ve buna benzer birçok ayette görüldüğü gibi kuran da kalpten düşünebilen, idrak eden bir organ olarak bahsetmiştir. beyin sözcüğü ise kuran'da çok az geçmektedir ve bunların hiçbirinde organ olarak bahsedilmemektedir. sadece BEYiNSiZ sıfatı amacıyla kullanılmıştır.

    ''Allah'ın sizi başına diktiği mallarınızı beyinsizlere vermeyin. Onları o malla besleyin, giydirin ve onlara güzel öğütler verin.'' nisa(5)

    ''insanlardan beyinsiz takımı: "Bunları bulundukları kıbleden çeviren nedir?" diyeceklerdir. De ki: "Doğu da batı da Allah'ındır. O, dilediği kimseyi doğru bir caddeye çıkarır.'' (bakara 142)

    Türk felsefeci Farabi (MS 870-950), Yunan felsefesinden esinlenerek islam felsefesini gerçek anlamda kuran kişidir ve o da yine aynı hatayı devam ettirerek kalbin aklın merkezi, duyguların pınarı olduğunu söylemiştir. fakat ne ilginçtir ki bu inanca en büyük darbeyi vuranda yine bir müslümandır iBNi SiNA. Ünlü tıpçı ibni sina beynin görevleriyle kalbin görevlerini doğru olarak tarif etmiştir. ne yazıkki günümüzde bu ve buna benzer kuran'la çelişen bilimsel gerçekleri savunduğu gerekçesiyle bazı islami kesimler tarafından dinden uzaklaşmış olarak anılmaktadır bu gelmiş geçmiş en ünlü bilimadamımız.

    http://www.tevhidnesli.de...-980-_-428-s-1037-k2-.htm

    Oysa bugün bilincin, içgüdülerin ve deneyimle kazanılan bilgilerin beyinde oluşup biçimlendiğini biliyoruz. Sinir sisteminin en önemli parçası olan beyin, vücudun bütün hareketlerini ve tepkilerini yönettiği gibi duyguların, belleğin ve kişiliğin de merkezidir. kalp ise kırmızı kastan oluşan sinir sisteminin kontrolünde kasılan, vücuda kanı pompalamakla görevli bir organımızdır.vicdan olgumuzu karar merci olan beynimize borçluyuzdur. kalp düşünemez, sezemez, aşık olmamızı da beynimize borçluyuzdur (dopamin v.s.). aşık olduğumuz veya heyecanlandığımız, kızdığımız zaman kalbimizin daha hızlı çarpmasının , sıkışmasının nedeni yine sinir sistemidir. kişiyi tehlikeye hazırlamak için kaslara daha çok kan pompalamaya ve oksijeni daha iyi kullanmaya yarar bu mekanizma v.b. kalp beynimizin hizmetkarıdır.

    ne yazıkki M.Ö.460-370 yılları arasında yaşamış olan hipokratın bulduğu gerçeği aradan 1600 yıl geçmiş olmasına rağmen hala sindirememiş insanlarımız var. bu durumun nedenleri araştırılmaya değer bir konudur doğrusu...
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük