bahsi geçen kalabalık nitelik değil nicelik içerdiğinden insanın kendisini yalnız hissetmesi normaldir. bazı durumlarda bu kalabalıklar içine kişi bizzat kendi isteğiyle dahil olur. kendini kaybeder, gizler, çevresinde tanıdık hiçkimse istemez. cevapsız sorulara muhatap olmak en son isteyeceği şeydir. şanslı mıyım, şansız mıyım, kederli miyim, mutlu muyum, anlamlı mıyım yoksa bu dünyada beyhude miyim vb. soruların cevaplarını aramaya ne zamanı ne de gücü yoktur. zaten bunlar anlatılmaya çalışılsada herhangi bir arkadaşınız sizi anlayamaz.
eğer o anlayabilecek sizde anlatabilecek durumda olsaydınız, emin olunki sizin gibi adamların cenneti olurdu bu dünya, en azından bu benim için böyle.
yalnızım ben. bir büyük insan seli içinde, tek bir su damlası... ben yalnızım. hiç arkadaşım yok benim. tanıdıklar var tabi, işi düştükçe konuşanlar da var. hatta sırf bana değer verdiği için yanıma gelenlerde, biliyorum bunu. ama ben yalnızım. güvenemiyorum kimseye artık. inanamıyorum insanların sözlerine kolayca. hep bir şüphe, hep bir mesafe olsun istiyorum aramda. ben yalnızım, evet! 1500'den fazla kişiyi tanıyorum. isim ve soyadlarıyla biliyorum hepsini. ama.. ben yalnızım dostlarım, yalnızım yalnız...
insanın hem çok özlediği hem de uzak kalmak istediği yalnızlık... hem en uzağında hem de en yakınında olsun ister her daim... ne zaman arzu etse yanında bir dost eli görmek... ne zaman ihtiyacı olsa omzuna başını yaslamak ister. bunun zamanını iyi belirlenmemiş hallerde gelişigüzel hayatımıza serpiştirdiğimizde bunalırız işte ve tam o zaman sorun olur içimizde kalabalığın ve keşmekeşin ortasında buluveririz bir anda kendimizi. kalabalıklar üstümüze üstümüze gelir o an bir yığıntı halinde;
etrafında binlerce kişi olsa ne yazar?
binlerce kişi emrinde olsa ne yazar?
binlerce kişi senin emrine amade bile olsa insan bu hissiyatı duyabilir ve o an onun için günlerin geçmeyeceği kadar zor olan saatlerin dakikaların saniyelerin hatta gözünde büyüyüp bir yıl gibi geleceği zamandır.
dost elinin yanında olmasa da her daim omzunda olduğunu hissetmek güzel, ya da kötüdür onun yanında olmasa da elini çekmiş olduğunu bilmek.
zaten ne verebiliyoruz ki hayatta birbirimize gerçekten?
neyimiz var ki güler yüzümüz, merhametimiz, sevgimizden başka? oysa ne kadar da cimriyiz bu konuda, ne kadar da benciliz, ne kadar kıt, ne kadar tahammülsüz. burnumuzdan soluyoruz en küçük bir şeyde?
amcam ile aramızda geçen diyaloğun son cümlesidir.
amcam:a
ben:b
b: siz yine gittiniz oraya, kalabalıksınız. benim burda kimsem yok yapayalnızım.
a: oğlum kalabalıklar arasında yalnız kalmak daha kötü, biliyorsun durumları..
işte o an boğazıma bir şey düğümlendi.. özetle; insan kaç yaşında olursa olsun böyle bir duruma düşmesin.
"yalnızlık, insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. insan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder." carl gustav jung
kalabalık içinde yalnızlık. etrafın insanlarla doludur ama hiçbiri senden bir parça taşımaz seni anlayamaz, içindeki fırtınaları bir tek sen ve Allah bilir. yardım eli ararsın etrafında, kimse uzatmaz o eli sana. bazen herşeyi koyup arkanda gerçek anlamda yalnız kalmak istersin ancak hep seni bağlayan bir şeyler vardır bulunduğun mekanda ya sorumlulukların ya da pişmanlıkların. herşey batar gözüne siktir etmek istersin etrafındaki herkesi herşeyi ama yapamazsın. sonra bir bakmışsın kendi düşüncelerinde kendini boğmuşsun aslında yalnız hissetmenin nedeni kendinsin. en büyük düşmanın sensin ama farkında değilsin.