bir insan kitlesi içinde hareket ederken, o insanların arasında tanıdıklar dahi olsa onlarla olan paylaşımın selamlaşmadan öteye gidemediği durumlarda insanoğlunun o kalabalık içinde mahkum olduğu statü.
modern çağın hastalığı olarak tabir edilebilecek ve her insanın biraz yaşadığı durumdur bu ve nedense tek başına kalmaktan çok daha fazla koyar insana.
bulunduğun ortama yabancı kalmaktır olsa olsa.
mekan ne kadar kalabalık dahi olsa sizinle aynı yapıda ve aynı tarzda birisi yoktur , hatta ortamla aranızda bir uçurum dahi vardır.
işte buna kalabalığın içinde yanlız kalmak denir.
tüm sosyal ilişkilerinizin bir zorunluluktan, sadece sosyal açlığınızı gidermek için kurduğunuz ilişkilerden ibaret olduğunu anladığınızda içinizi kaplayan yalnızlık duygusunun ortaya çıkardığı durumdur...
etrafınız sizden "iyi bir dost" olarak bahseden insanlarla doludur, yıllarca acılarını, kederlerini ve mutluluklarını paylaştıkları bir dost. onlar sizi bu kendilerine bu kadar yakın hissederken siz kendinizi onlardan bir o kadar uzak hissedersiniz. hep dinlersiniz, hiç anlatamazsınız. bağırırsınız, duyan olmaz, olsa da anlamaz. hep ağlanan bir omuz olursunuz, ağladınızda başınızı koyacağınız bir omuz bulamadan. hep "iyi bir dost" olursunuz, hiç dostu olmayan... son çare, tek gerçek dostunuza dönersiniz, aynadaki görüntünüze... o bile sırtını döner bazen size. işte o zaman dünyanın en yalnız adamısınızdır, büyük bir kalabalığın içinde...
Şu sıralar çok yaşadığım hâdise. Zoraki gülümsemeyle geçiriyorum vakitlerimi okulda sanki. Sürekli bi’ kaçış eğilimindeyim, birilerinden bi yerlerden. Nereye kadar sürecek bu hiçbir fikrim yok ama çok bunaldığım kesin. Bir insan evladına dahi güvenemeyip her şeyi içime atma noktasındayım.