kahvehanelerde çayı, çaycı yada belli bir maaş alan çırak dağıtır. ülkü ocaklarında çocuklar.
ülkü ocaklarına çok fazla giden biriyim ve tablo değişmez büyük reisler oturur çoluk çocuk çay dağıtır. bunu da büyük bir heyecanla "reise çay götürdüm çaaayy!" şeklinde yapar zavallılar.
yeri gelmişken:
ocakla birlikte katıldığım bir yürüyüşte reis olduğunu düşündüğümüz malum kişinin arabayla yanımızdan korna çalarak geçmesi.
madem yürüyüş reiste yürümeli değil mi başta o olmalı hatta. 20 25 dakika yürüttüğün çocukların yanından geçerken kornaya basmak değil reislik.
not: ülkücü değilim arkadaşım davet etmişti katılmıştım. pişman değilim ülkücü olmak büyük bir onur bence. ama ülkücü olmadan önce basılması gereken bir basamak daha var tabi.
(bkz: adam olmak)
hayatında kahveye gitmemiş yada yaşı tutmadığından kahveye alınmamış ergen asosyaller tespit yapmayacak. bilmediği, anlamadığı sosyal ortamlar ve konular hakkında konuşanların hepsi hıyardır bunu artık öğrenin. bu memleketin herhangi bir köşesinde bir adet sağ görüşe yakın kahvehane varsa oralarda bir yerde sola yakın bir tane daha vardır hatta yüksek ihtimal bir tane de alevi vatandaşların takıldığı kahvehane vardır. babanızın okey oynadığı yere ülkücüler takılıyor diye "kahvehanelerin hepsi ülkü ocağı yeaa" diye tespit sıçmayacaksın. önce bileceksin, önce öğreneceksin, olmadı araştıracaksın ondan sonra sıçacaksın.
ha ama sizin gibi ameleler az değil sana da hak veriyorum. ben takıldığım kahvehanede savcıyla, polis müdürüyle, 14 yıl yatmış dev-yolcuyla, yeri gelince kapıcıyla bile briç oynuyorumda siz dışardaki "elitler" "aaa kahveye takılıyor ne kadar banel" diyorsunuz.
not: alayınız bi araya gelse o kapıcının yarısı kadar kafa çıkmaz sizde bunuda bilin. o adam 200 konvansiyonla briç oynarken siz daha batak oynamayı beceremezsiniz.