Augsburglu hekim Leonhard Rauwolf; 16. yüzyılda Ortadoğu'yu gezer ve 1582 yılında yayımlanan eserinde "insanların 'ghaube' dedikleri koyu renkli bir içeceği sabahları elden ele içtiklerini ve içine bir meyve attıklarını" belirtir. Halk arasında 15. yüzyılda yaygınlaşmaya başlayan kahve, Arap tıp literatürüne göre; 10. yüzyılda ilaç niyetine kullanılmakta idi. Avrupa'da ise 1650'lerde halk ve yüksek zümre arasında yaygın olmamakla beraber ilaç olarak varlığını sürdürüyordu. 1700'lere gelindiğinde kahve yüksek zümre arasında moda haline gelmişti bile. Bu dönemler kahvenin her derde deva olduğu düşünülür ve bu görüş çeşitli yazılarla desteklenirdi.
(Wolfgang Schivelbusch, çev. Zehra Aksu Yılmazer, Keyif Verici Maddelerin Tarihi, Dost Kitabevi Yay., Ankara 2000, s. 23-26.)
Kahvenin içindeki parçacıklar kaynama noktasına gelince patlar. Kaynama noktasına hızlıca getirilirse acı bir tad oluşur; bu yüzden yavaş pişirilmelidir. “Bir acı kahveni içmeye gelicem” sözü de buradan gelir. Çabuk pişirirsin, ziyaretimi kısa tutacağım demektir.