valla bulaşıklıktan bardak alıp, çeşmeden az su doldurup, suyu içip, bardağı tekrar bulaşıklığa kapatmak ne kadar iğrençse bu da en az o kadar iğrenç.
(bkz: ahh ahh kusayazmak)
bizim bir arkadaş vardı.
6bin kişilik kyk da kalıyoruz, sene bilmem kaç..
şartlar pek kötü o zamanlar. ama bizim oda muazzamdı.
-
her akşam ders çalışırız, gece on bir buçukta da bina kantini kapanmadan gider bir püskevit alıp çay içeriz oda ahalisi olarak kantinde.. Sonra da oturduğumuz masanın sandalyelerini de ters çevirmek suretiyle odamıza çıkarız.
işte bi arkadaş vardı, e. c. k. bardağını hiç yıkamazdı adam. gece çay kahve içerdi, sabah çay içerdi kahvaltıda, sonra süt içerdi diğer gece, ondan sonra biri bir yerden kola getirirdi onu içerdi, başka zaman yine çay, fanta, yedigün, su.. içilebilitesi olan her şeyi o bardakla içerdi adam. Bardak ilk zamanlar kuyu gibiydi, uzun ve derindi. ama zamanla dibindeki kahverengimsi katman yükseldi ve bardağın derinliğini ciddi derecede tehdit eder hale geldi. ama içecekten zarar etse de, yine de yıkamadı. hiç mi yıkamazdı? arada bir su tutardı ama o dipteki karadeliği hiç etkilemezdi. ben üç buçuk yıl kaldıktan sonra ayrıldım yurttan. o bir buçuk sene daha kalmıştı. bardağın tamamen o katmanla kaplandığını tahmin ediyorum. Geçen gün epey oturduk aslında, niye sormadım ki..
öğrenci evidir normaldir. nasıl olsa ben içtim mantığı yatar. o bardakla önce kola sonra kahve ve son olarak su içtikten sonra herkesin su içmek için kullandığını fark edersin sonra acırsın onlara *