sensizliğin sitem dolu oklarıyla bezeli şimdi zihnim
nakış nakış bir acısın ruhuma işlenmiş kor demirle
tafrasız taraflarımı kuşandım, gel de bize eti pide ye.
aha bu tarz derin şiirleri var.
bu milletin şiir denince böyle dolandırıla dolandırıla bir hal edilmiş cümleleri altalta dizmeyi marifet sanması beni kahrediyor arkadaş.
bu adama şiiri okutturacaksın, bitirince "sonuç ne hocu" diyeceksin.
cevap verebilirse ben de bir şey bilmiyorum.
seni seviyorum şiiriyle insanda, sabah sabah hasret, hüzün, aşk, sevgi duygularını depreştiren adam.
...
Güzel bakışlı, masal yüzlü dev Kahraman!
Ne çok büyüttüm gözümde seni ve ne kadar çok büyüdüm gidişinle
Mevsimsiz bir yalnızlıkla sevdim seni
Sevdiğimden habersiz dolaşırken sen bu caddeleri
Kızıl nehirlerde boğulmamak için düşlerimi can simidi yaptım kendime.
Sen benim tekdüze edilmiş masalımdın,
Ben bir tek senin gözlerine kanardım.
Sen duymasan da ben söylerim, kulaklarında çınlasın
Yaşıyorum, hep sana kalıyorum,
Ve ben hep seni özlüyorum.
Duymadığın tek kelimeyi ödenmesi gecikmiş bir senet gibi,
Haczedilmiş kıymetli düş gibi adrese teslim ediyorum.
Borcumun bedeliyse bu sözler
işte ödüyorum:
Akıllı kadınlar neden yalnızdır? Cevabı uzun... ama erkek egemen toplumlarda çok normal. Adeta bir kural.
Televizyonla beslenen, medyatik refleksli toplumumuzun bazı erkekleri, gücün ve iktidarın karşı cinse geçmesi halinde çıldırıyor. Bir aşağılık kompleksi durumu yani... cennet anaların ayakları altında deyip, kadın döven zavallıların düştüğü acz.
Erkek hep zeki kadından hoşlanır ama zamanla bu zeka yarışında yenilince kızar, küser ve ağlar. Tıpkı yenilgiyi hazmedemeyen bir çocuk gibi. Zeki kadınlar erkeklerin çocuk alt beyinlerinin gelişmediğini bilirler. (gelişmez çünkü doğurganlık yoktur) Şirket sahibi, yönetici hatta başbakan bile olsalar... aslında, onların hiç büyümeyen bir çocuk olduklarını unutmazlar ve akılları sayesinde her zaman onların istediğini yapıyormuş gibi davranıp, kendi yasalarını uygularlar. Zavallı erkek, iktidarın hep kendisinde olduğunu sanır.
Akıllı kadınları yanlarında taşımaktan hoşlanan erkekler, zamanla onlardan kaçmanın yollarını ararlar. Çünkü kadın zekasıyla üstünlüğü ele geçirmiştir. Erkekse kendini eksik ve iktidarsız hisseder. Hem akıllı kadından hoşlanır, hem de akıllı kadından korkar ve kaçar. Yaşadıkları ilişki boyunca yanındaki sevgililerinin zekasıyla övünürken, o zeka kendilerine karşı kullanıldığında öfkeden çılgına dönerler ve hatta kaba kuvvete başvururlar. Bu yüzden akıllı kadınlar hep yalnızdır.
Erkeği onu kandırdığını sanırken, o çoktan ilk kaçamağı yakalamıştır. Telaş yoktur. Çünkü derinlere sessiz inilmelidir ki korkup kaçan olmasın. Bunu düzgün sevdikleri için yaparlar. Amaçları rezil etmek değil, kendisine yapılan haksızlığı tam ve doğru olarak bilme hakkını elde etmektir. Yarım yamalak nefretleri sevmez akıllı kadınlar. Öfkesine değecek düşmanlar lazımdır onlara...
Akıllı kadınlar her şeyini verir ve her şeyini alır. Acıları boylarını aşsa da gıkları çıkmaz. Dillerinde pişmanlık cümleleri dolaşmaz. Kendine olan saygılarını ve ayaklar altına almadıkları gururlarına sahip çıkarlar. Kan kusarlar ama kızılcık şerbeti içtiklerini söylerler.
Akıllı kadınlar erkeklerini başkalarına ezdirmezler. Kendileri ezerler. Bunu gururlarını incitmeden yapmaya çalışırlar ama sonunda hep haksız olan onlar olur. Onlar önce susar, sonra sorgular, ondan sonra da cevap verirler. Sustuklarında dillerini dikenli tellere dolar, konuşunca önce kendileri kanarlar...
Akıllı kadınların konuşacak çok şeyleri olduğu için suskunlukları da büyük olur. Akıllı kadınlar kendini ezdirmez. Akıllı kadınlar salağı oynayamaz. Akıllı kadınlar kendilerine haksızlık etmez. Akıllı kadınlar "mış" gibi yapmaz. Akıllı kadınlar aşıkken de akıllıdır. Bu yüzden hep yalnız kalırlar.
--spoiler--
Ay'a ilk ayak basıldığı yılın 10 Ağustos'unda doğdu. istanbul'un çileli ve kesmekeşli ortamında, o şehirde bir ömür harcayacağını bilmeden hep "düşünen" bir çocuk olarak büyüdü.
Cevizli semtinde, bir dere kenarında oynarken, mahallenin delisi kovalayınca "korkuyla" tanıştı.
Ailesi istanbul'un mutena semtlerinden Fenerbahçe'ye taşınınca daha az korkmaya ve Fenerbahçeli olmaya basladı.
6 yasinda ilk kez bir maça gitti ve en sevdigi Fenerbahçe şapkasını çaldırdı. (Bugün bile o şapka için üzülür).
7 kardeşin 2 numaralı olanıydı ve ilerde bir mahalle takımında 2 numaralı formayı giyerek maçlara çıkacağını bilmiyordu.
Ablası okula başlayınca çok kıskandı ve saçını çekti.
Bir yıl sonra ise okulunun ilk gününde annesi onu sınıfına sokmayı zor başardı...
O gün çok ağlamıştı.
Arkadaşları teneffüslerde çesitli oyunlar oynarken, o hep "düşünüyordu"...
ilkokul bittiğinde bir korku filmi senaryosu yazdığını iddia ederek arkadaşlarına kendini güldürdü. Daha sonra sinema ile sadece "seyirci" olarak ilgilendi. O hep bir sinema tutkunu olarak yaşayacaktı; çünkü siirle daha tanışmamıştı.
12 Eylül ihtilalinde ortaokula başlayacaktı ve tek başına belediye otobüsüne binmeyi öğrenecekti.
Daha sonra yağ, tüp, şeker ve gaz kuyruklarında beklemeyi ve soğuklarda üşürken ağlamamayı...
Mahallede her kırılan camdan Tazeoğlu kardeşler sorumlu tutulmaya başlanınca, baba Hayati Tazeoğlu ani bir göç harekatıyla tüm aileyi yeniden Cevizli'ye taşıma kararı aldı. Buna en içerleyense küçük Kahraman oldu. Geride bıraktığı mahalle arkadaşlarını bir gün yeniden görebilmek ümidiyle yanıp tutuşurken birden ilk defa yaşayacağı bir duyguyla karşılaştı. Karşı komsunun kızına aşık olmuştu. Mutluluğu, acıyı, hüznü ve ağlamayı yeniden keşfetti. Bütün bunların toplamının ona şiiri öğreteceğini bilmiyordu. Ablasının yazdığı şiirlerle dalga geçerken hatta "şiir de neymiş; saçmalık" diye iddia ederken gece gündüz şiir yazmaya başladı. Sonunda o terk edildi ama şiir onu terk etmedi. Yine aşık oldu, yine terk edildi, yine şiirler yazdı.
Matematiği gereksiz bir ders olarak gördüğü için, hocaları da onu gereksiz bir öğrenci olarak gördü. Uzun bir süre ara vereceği eğitimini daha sonra bin pişman olarak devam ettirecekti. Bu arada ailesi "eti senin kemiği benim" diyerek onu bir kuaföre çırak olarak verdi. 10 yıl sürecek bu macera özel radyoların açılmasiyla sona erecekti.
Bir yaz gecesi arkadaşının evinde balkon sohbeti yaparken arkadaşının annesi uykusundan uyandı ve "oğlum kapatın şu radyoyu da yatın artık" dedi. Halbuki radyo kapalıydı ve konuşan 19 yaşındaki genç Kahraman'dı...
Çocukluğundan beri özendigi spikerlik hayali daha da derinleserek artmaya baslamisti. Annesi bebekliğinde çok ağladığı zamanlarda onu radyonun yanına yatırır ve susmasını sağlardı. Çok çocuğa bakmakla yükümlü olan bir annenin bulduğu bu çözüm ilerde küçük Kahraman'ı radyocu yapacaktı.
Derken; günlerden bir gün, Türkiye'de ilk özel radyolar açılmaya başladı ve mesleğinde çok önemli bir yere gelmiş olan genç Kahraman, bu işe sevdalandı. Artık o radyocu olabilmek için yıllarını verdiği mesleğini bırakabilirdi. Sıkı bir radyo takipçisi olan genç Kahraman, "Gecenin Serserisi"ni dinleyerek hatta yayın yaptığı radyoya kadar gidip kendisiyle tanışarak hayatında ilk kez bir radyo stüdyosu gördü. Bununla da kalmayıp Orhan Çetin tarafindan programa konuk edildi, şiirler okudu. Gelen olumlu tepkiler kendisini yüreklendirdi ve o gün radyocu olmaya karar verdi. Mesleğini zirvedeyken bırakarak, yayın hayatına yeni "merhaba" diyen Kadıköy FM'de yayına başladı. Sonraki rüzgarlar onu baska radyolara sürükledi ve son durağı en sevdiği ve mutlu olduğu Radyo 7 oldu.
Şimdi Mavi Ada diye bir yerden şiirler seslendirerek gece bunalım oranını yükseltme çalışmalarını sürdürüyor. Kahraman Tazeoğlu'nun "Seni içimden Terk Ediyorum" "Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi" adli iki şiir kitabı var. Bu kitaplara bir de "Araz" adlı bir romanını ekledi. "Mavi Ada Mektupları" ve "Tutsak Mektuplar" adli iki derlemesini de listeye ekleyerek 5 kitaba ulaştığını söylersek geriye sadece asağıdaki notu düşmek kalır...
Not: Ablası artık şiir yazmıyor.
Kitapları:
*Seni Içimden Terk Ediyorum (Şiir), 2001 (Yedi Harf Yayıncılık)
*Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi (Şiir), 2002 (Yedi Harf Yayıncılık)
*Mavi Ada Mektupları (Mektup), 2002 (Yedi Harf Yayıncılık)
Kendisine çok fazla şey borçlu olduğum-ki ömür boyu da ödenemeyecek bir borç olduğunu bildiğim, çok doğru;hatta biraz fazla doğru bir insan..iyi ki vardır kendileri..
her şiirinde kendinizden ayrı bir anlam ve tat bulacağınız muhteşem kişilik. dinledikçe alır götürür sizi farklı diyarlara. gökhan türkmen ile yaptığı düetler ise süperdir.
araz, söyleyemedim, yorgun, dön ve uyanma küçük kız favorilerim arasındadır.
ayrıca "şimdi ne desem kar yağıyor"un bende ki yeri çok ayrıdır.
radyocu, şair. güzel şiirleri vardır. olric ile öyle bir diyalog gerçekleştirmiştir ki yıkar geçer.
koca bir ömrü harcamak dedikleri gerçeğin altını seninle çizdim ben.
şehirler değişiyor olric. ben değişiyorum.
değiştikçe kanıyorum.
dünya da değişiyor ya.
bir, yaşanmışlıklar olduğu gibi duruyor işte.
" sen yok desen de, ay dolunay işte. "
Şu sıralar Kral fm'de
ses güzel
düşünce güzel
konuşma güzel
Lisede yatılı yıllarım Radyo 7'de Kahraman Tazeoğlu(mavi Ada) ve Talha Bora Öge (gölge sizlerle diyodu sürekli adı neydi ya)
sizinle geçti saolun biraz da olsa duygusallık kattınız hayatıma..
git şiiri ile insanın içindeki anka'yı uyandıran, yanan külleri tekrar körükleyen şair. dinlemesi insana büyük bir haz verirken aynı zamanda geçmişe döndürerek kapanmış defterleri açar, yakar ve parçalar.
Usta şair ve radyo programcısıdır. Bir kere bir şiirini okuduktan sonra bir daha bırakmanızın mümkün olmadığı hele ki şiirlerini kendi sesinden dinliyorsanız asla ve asla bıramayacağınız muhteşem kişi.
(yani şimdi gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı? yani şimdi başkaları mı sevecek seni?.. ben saçlarını okşadığım zaman ellerin öksüz kalırdı. şimdi gidiyorsun git!..)
fena şiirleri olan bir abimiz. daha önce kahraman tazeoğlu tarzı şiir yazma denemelerim olmuştu. sabah sabah damar damar üstüne bindirdim iyi mi. hemen uyduralım.
yorgun söylentiler kanıyor solgun yaralarımdan
kırılır mı bilmem hüznümde taşıdığım kin
kinim kendime
susuşum sana
küsüşüm tüm dünyaya
üstü kalsın ihanetimin
"gel" desen gelecektim
...
Oysa sevgili...
Bir Eylül günü, saklandığım hayattan çıkıp gelmek isterdim şimdi sana
Birikmiş bütün baharlarımı adayarak,
Koşarak doru taylar gibi yalınayak,
Çatlasın isterdim damarlarım çatlasın
Ve damarımda akan hüzün bu aşka karışmasın.
Yazık ki yine de Eylül dolu ellerim, yine de derin bir sızı içimde,
Hüzünlü bir gülümseyiş bazen dudaklarımda.
Nasılsa biraz keder bulaşır her aşka,
Her aşka biraz gözyaşı, biraz kalp ağrısı.
Sevgili...
Bu senaryo, bu kuyu, bu Eylül bırakmaz beni.
Geleceksen sen gelmelisin, hüzün kadar cesur aşklar takınarak.
Madem aşk cemresidir gönlün,
Gönlüme biraz bahar, biraz sen katarak....
...susmaktan yoruldum
kuşlar ve şarkılar bu şehri terk edeli beri
efkar demliyorum gözlerimde
yaşlarımı yanağıma varmadan öldürüyorum
tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
alnını yüreğime dayadığın güne bakıp
seni içimden terk ediyorum...
Sevgili...
Yine bahar gelip vurdu kapımızı.
Ben ki yaktım bütün anılarımı,
Bölüştürdüm bütün şiirlerimi kayıp çocuklara...
...
Geleceksen sen gelmelisin, hüzün kadar cesur aşklar takınarak...