Dünyamın yıkılışından dolayı yakınmıyorum, zaten yıkılacaktı...
yakınmam yeniden kurulacağı içindir, benim pek güçlü olmayışımdandır yakınmam...
yeniden doğduğum, güneşim ışığını yeniden gördüğüm için yakınıyorum.
Sevgili bayan milena'ya, size önce prag'dan, ardından da meran'dan yazdığım kısacık mektuplarıma kesinlikle cevap beklemiyordum. umduğum gibi karşılık yazmadınız da sevinmem gerek. Sessiz kaldığımız her gün iyi olduğumuzun işaretidir. Bu yüzden sevinmem gerek ki, iyi olduğunuzu bildiğim için..
Yarım kalmış bir düş gibi. Önümden geçip gidiyorsunuz. Masalar, sandalyeler, geçtiğimiz yer, hatta elbiseniz bile gözümün önünde. Yüzünüzün, ayrıntılarını çıkaramıyorum. Kötü bir yarım düş olsa gerek bu. Çok ilginç, hem de çok..
Yüm gece yağan yağmur nihayet durdu. Kutlayacağım bunu. Kutlama şeklim ise size yazmak. Bu amansız yağmurda insanın tek mutluluğu yabancı bir çevrede olması..
Aklımdan çıkmayan şu hastalığınız.. Benim gibi öğüt verme konusunda pek de ümit edilmemesi gerek birinden yine de duymak isterseniz "Kendinize iyi bakın. Sizi sevenlerin fedakarlığı lazım" bunları da atlatırsınız. sizden iyi haberler bekleyeceğim..
Sizden istediğim çevirilerime bir anlık bile uykunuzu feda etmemeniz. Daha sonra vicdan azabı çekmek istemem.. Kendim için istiyorum. lütfen..
Gönül ilişkilerimde edindiğim tecrübe erkeklerin daha çok acı çektiği. Aslında bu acı karşılıklıdır. Kadının çektiği acı gerçektir ama erkeğin acısı fazladır..
Siz son mektubunuzda geniş yüreklilikle teşekkür etmişsiniz bu uykusuz adama. Olayı duyan birisi olsa amma adammış diyecek sanki. Ama o adam aslında tembelin biri süt içiyor her gün, besleniyor, kendine bakıyor..
Fakat ben ne kadar basitim, keşke görebilseler içimi. Anlatabilsem, inanırlar mı?..
Uykusuzluk aklıma neler getirdi. Anlamsız ve çok laf ettim. Bağışlayın beni..
Sıkılıyorum size böyle hitap etmekten. Bayan Milena yavan geliyor bu hitap bana. Yeni memuriyete atanmış bir katibin konuşması gibi. Ama elden bir şey gelmez. Yarının ne olacağı belli olmayan bir dünyada biz hastaların dayanakları bunlar olsa gerek. Sıksa bile muhtacız bunlara; güçsüzüz biz..
Üstelik benden mektup alamayınca üzülecek kadar da iyi bir insansınız..
Anladığım kadarı ile Milena ikimiz de çok çekingen ve ürkek kişileriz. Birbirimize gönderdiğimiz mektuplar o kadar çekingen o kadar korku dolu ki. Cevaplar dersen onlar ayrı bir korku kaynağı ikimize de doğuştan gelmemiş bu özellikler ama ben de huy edinmiş artık.
Bir odadayız Milena. Birbirine bakan iki kapının ardındayız ama ayrı ayrı. Biri açacak olsa diğeri hemen ürküp kapıyor kapıyı. Halbuki bu iki kişi ürkeklik olarak bu kadar benzemeseler, biri diğerine hiç aldırış etmese açsa kapıyı çıksa dışarı odayı düzenlese. Ama hayır o da en az diğeri kadar ürküyor ve saklanıyor kapısının ardına ve o güzelim oda bomboş kalıyor ortada.
Ve bu yüzden hep ikimizi üzen yanlış anlamalar oluyor. Aslında senin anlamadığını söylediğin o mektuplar sana en yakın olduğum zamanlar yazmış olduklarım oluyor.
Geç geldi mektupların. Sana "yavrucuğum" dediğim için kızıyorsun yine bana haklısın..
Şakayı severim ama hepsinin altında bir şeyler ararım. Dünkü mektubunda ne kadar çok kullanmışsın "ve" kelimesini. Belki de bir aşağılama vardır bunda kim bilir?
Evet Milena işte viyana'da bir postahanede oturmuş kahve içiyorum şu an. Geldim Milena. Buna hala inanmıyorum. Rüya görüyorum sanki şu an.. Bugün senin sevdiğin yerleri gezeceğim.
Her tarafa "milena" yazdım yazmayı bildiğim tek kelime bu ve ben büyük bir coşku ile bunu herkese göstermek istiyorum. Hasta olduğum için "6 ay boyunca dinlen, günlerini boş geçirmeye bak" diyorlar. Oysa bu altı ayın sadece 4 günü izin veriyorlar mutluluğa. Hala hastaysam suç bende mi peki?
.Bana her gün yazma demiştim dünkü mektubumda, bugün de aynı şeyi istiyorum senden, bu ikimiz için de daha iyi olur, hem bugün daha da direniyorum bu isteğimde. Ama ne olursun Milena, sen kulak asma bana, yine hergün yaz bana, kısacık da olsa yaz, bugünkü mektubundan daha da kısa olsa iki satır ya da bir satır, bir sözcük olsun yaz Milena Korkunç acılara boyun eğmek zorunda kalırım tek sözcüğünden yoksun olursam.
Denizin dibindeki avuç içi kadar yer, suyun baskısına nasıl dayanıyorsa, sende öyle dayanıyorsun Milena. Yaşam rezillik aslında midemi bulandırır hep; yaşamla başa çıkacağımı, insanlara dayanabileceğimi ummazdım bugüne değin, utanç duyardım bundan ötürü ama sen bir şey öğrettin bana şimdi, dayanılmayacak gibi olan yaşam değilmiş.
Beni sana getirecek bir yol bulmuştum, karanlıktan aydınlığa kavuşacaktım Bu yolu umutla, sevinçle kazmış, kendimden de bir şeyler katmıştım Bir çırpıda yüreğimle açtığım bu yolu kapatmak , ağır ağır dönmek, vazgeçmek zor geliyor biraz Elbet yüreğim sızlar
Bak Milena, En çok seni seviyorum diyorum, ama gerçek sevgi bu değil belki, 'Sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla' dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki.
facebook, twitter ve bilumum sosyal paylaşım sitesinin vazgeçilmez cümleleridir.
sevginin tanımı yapılamaz ancak kafka denemiştir. başarılı olup olmadığını milena'ya soran vardır elbet.
Kafka'nın ölümünden sonra basılan kitabının içeriğidir. lakin ölmeden önce en yakın arkadaşına vasiyet olarak bunların kitap haline getirilmemesini söylemiştir. Kitap eminim yazanın kemiklerini sızlatıyordur.
" 'Ya hep ya hiç' sözü ne kadar büyük bir söz. Sen de ya benimsin ya değilsin. Benimsen eğer hiç mesele yok her şey yolunda demektir. Ama benim değilsen hiçbir şey yok demektir. "
insanlık kültür mirası.
Karşılıklı paylaşılan bir aşkın, sevginin edebi anlatımı, mektuplara dökülmüş hali.
Ancak bu kadar duygusal yoğunluğa rağmen mantıklı bir son!
Okunmazsa çok eksik kalacak, okunurken yaşanılası bir kitap.