kadırga

entry22 galeri4
    1.
  1. osmanlı donanmasında orta sınıf bir cins savaş gemisi..
    3 ...
  2. 2.
  3. sultan ahmet'ın asagısında, sarayburnundan az ılerde bır semt. küçük ayasofya felan hemen ordadır.
    1 ...
  4. 3.
  5. ilköğretim okulunda 8 yılını geçirdiğim sevimli semt. serserileri ve çingeneleriyle meşhurdur. her evin altında altın kase çıkma ihtimali vardır, bir de seda sayan gibi öpönemli bir şahşiyet buralardan yükselmiştir. ayrıca ahırkapı, yenikapı, sultanahmet gibi semtlere komşuluğu vardır.
    0 ...
  6. 4.
  7. Eskiden * gebze'de bulunan ve bugunün ünlü olmuş Karadeniz'li türkücülerin sahne aldığı güzel mekan.

    (bkz: Kadırga Restaurant)
    0 ...
  8. 5.
  9. kadirga havuzlu kiraathane , küçük ayasofya, eski sevgilinin evi gibi nadide mekanlara ev sahipliği yapan , son 20 yılı için sanıldığı gibi kabadayılar barındırmayan eminönü ilçesine bağlı bir istanbul semti..
    2 ...
  10. 6.
  11. 7.
  12. kocaeli/gebze'de istanbul istikameti üzerinde yer alan, işletmesini karadenizlilerin yaptıgı eglence mekanı.ismail türüt, hülya dogan gibi sarkıcılar sahne alıyordu en son.
    0 ...
  13. 8.
  14. sokaklarinda filmlere ozgu bir sahne olan ellerinde orguler, etraflarinda sumuklu cocuklari olan hanim teyzelerin oturup hem mahalle dedikodusu yaptigi hem de gecen turistleri suzdugu istanbul semti.
    1 ...
  15. 9.
  16. 10.
  17. geleneksel şenliklere sahip bir trabzon yaylası.
    0 ...
  18. 11.
  19. 12.
  20. buharli gemilerden once akdeniz ulkeleri tarafindan kullanilmis, hafif, az su ceken, dar, uzun ve alcak bordali, kic taraflari bas tarafindan yuksek, kurekle veya yelkenle seyir yapan, manevra kabiliyetleri yuksek harp tekneleridir.
    0 ...
  21. 13.
  22. içinedn çınar geçen! çınaraltı isimli tarihi bir kavesi bulunan eski semt.
    0 ...
  23. 14.
  24. içinde kaybolabileceğiniz, yolunuzu nereden çıkaracağı belli olmayan bir murathan mungan şiiri.

    senelerce, senelerce evveldi;
    bir deniz ülkesinde... ve belki de
    birbirine aktardığım defterlerin hepsinde
    bu şiir vardı:
    senelerce, senelerce sene evveldi;
    biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık
    uzak denizler, uzak yakınlıklar içinde
    bir kadırgada iki korsan
    tarih, yarın, ütopya dolu sandıklar arasında
    birbirimizi yaralarımızdan tanıdık
    dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık
    konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında
    duruyordu aramızda
    oysa konuşsak, ya da dokunsak birbirimize
    çekip gidecekti içimizdeki o korkunç noksanlık
    batık gemilerin deniz diplerini saran
    umutsuzluğu vurmuştu yüzüme
    birbirimizden ve aşkın keşfedilmemiş gizlerinden ürküyorduk
    bir definenin ikiye paylaştırılmış haritasında bilmeden
    birbirimize doğru ilerliyorduk
    kara görünmüyordu yokluğumuzda
    kara çok uzakta
    sahiller millerce
    uzaktaydı birbirimizin yokluğunda
    neyimiz vardı öfkeli bir gençlikten
    mağrur inceliklerimizden
    ve geceler boyu kısık yıldızlar altında anlatılan
    ihanetlerin kara bilgisinden başka
    biliyorduk geldiğimiz yer atlantis
    o yitik ütopya
    gittiğimiz yer de ora
    senelerce, senelerce sene evveldi;
    sen yoktun
    ben de yoktum
    hayır bitmemişti
    bu aşk başladığında
    bizi yola çıkaran ne varsa
    yol üzerindedir,
    öyledir sanıyorduk
    geleceği seçmeye çalışıyordu kısık gözlerimiz
    adasız denizlerin ufkunda
    bilge ve hırsız
    çocuk ve katil
    ölüm ve oğul
    oluyorduk.
    denizler, meydanlar, kavgalar ortasında
    fırtına bilgisi yoklarken
    çözülmemiş zamanların altın bilmecelerini
    bir daha hiç çıkamadık daldığımız karanlıktan
    kara ruhların büyük bayramlarından sonra
    aşk giz tutmuş tuğra
    aşk 1998
    bir yıldır yoldayız
    aşkımız sağlam sularda
    aşk 1998
    gideceğimiz yer atlantis
    o ütopya sıla
    ayrılsak bile biliyoruz
    başka bir anlamda
    senelerce, senelerce sonra
    sağlam, ödeşmiş, mutlu aşıklar için
    bir randevudur
    aynı yolculukta kadırga
    aşk 1992
    ayrılık 1992
    şimdi biliyor muyuz
    gömülüp gideni batıklarda
    kaç kıyıdan toplanmış taşlarla
    batıyordu dibe
    şarap fıçılarıyla, zeytin dallarıyla
    yarım kalmış bir gravürde
    yelkenleri sönen kadırga
    batıyordu
    sarışın hurmalar, gümüş paralar
    uzak otlar, ipek topları, amber kokularıyla
    çıkmamak üzere bir daha
    bir başka mürekkebin kıyılarına
    daldığımız solgun gravürden
    birbirimize baktığımızda
    diriliyordu deniz diplerinde
    boğulmuş beyaz kentlerden
    geçilen yolculuk
    aynı takım yıldızların altında
    dünyaya gelen aşkların benzerliği gibi
    başka çağları haber verir kimi denizler
    yoksa nerden çıkardı bu rüzgar
    bu zeytin dalları, baş döndüren şarabın kokusu
    ağzımızdaki bu hurma tadı
    ipeğine uzandığım bu amber nerden
    yüreğimdeki dövme çok eski bir gravürden
    buluşuyordu sessizliğimiz
    okuduğumuz sayfaların derinliğinde.
    ne zaman sussak,
    aramızdan geçerdi hayalet gemileri.
    karşılıklı kıyılarda,
    aynı denize bakan
    iki koltuk, iki lamba, iki ay...
    aynı pencerenin derinleştirdiği gecede,
    gemilerin ıslığını dinlerdik.
    tek bir söz bile etmeden konuşurduk saatlerce.
    kapkara hayalet gemileri geçerdi
    geçmişten gelen,
    sessizliğin yarattığı sis içinde.
    kapkara hayalet gemileri
    geçerdi gözlerimizin önünden,
    gecenin içinden,
    yeniden döndüğümüz sayfaların derinliklerinde.
    dilsiz kırılganlığıyla dip iklimi
    yüzeydeki çalkantılarını unuttururdu
    gömüldüğümüz denizin.
    som bir bütünlük içindeydik
    koltuk, lamba, kitap...
    sayfasını kapatırken
    kahramanı olduğumuz şiirin.
    ay sönerdi penceremizde.
    hayalet gemileri geçerdi,
    uykularımızın içinden
    uzun denizlerde yorulmazdı gözlerimiz.
    birbirimizin güneşine baktıkça,
    en yeni yerlerimizi birbirimize borçlandık.
    çünkü aşıktık, kararlıydık, haklıydık...
    bir denize kaç dalga sığarsa,
    işte o kadar.
    güz denizini ayıran halatlar,
    yaz denizinden geniş melankolisi.
    ıssız bir adaya düşecek olsan
    hangi şiirleri alırdın yanına?
    hangi mevsimleri, ikindileri?
    çarşafını değiştir sevgilim denizin.
    tropikal yaprakların, ayın
    yüzüne düşen perçemleri kaldır.
    hafızandan bütün lekeleri sil.
    alışmak çürütür gövdenin derinliğini
    hangi denizi seçtiysen o türlü
    varlığın kıstırıldığı seyir defteri,
    yaz denizini güz denizinden
    ayıran halatlar gibi,
    çözülür adaların dağınık belleğinden.
    savat gece...
    çakıllarda şarkısı.
    ay ışığıyla ayrılır denizin ipeği ikiye yalınlığın vurgununda çözülen
    derinlik...
    gövdenin uykulu tarihi.
    aydınlanır karasına vurduğu sahilde
    avucunda tenimin taçyaprakları
    kalbimde kalabalık yeminler
    vahşiyim
    vahşiyiz
    bu defne günlerinde
    çıplaklığımızda
    dağlıyoruz
    birbirimizi.
    gökle karışıyor tenimiz
    kumun zamanlarıyla
    suyun yeniden elde edilmesi
    bulutun dumanı
    yağmurun kırbacı
    sevişmek için değil.
    yaprağın buharıyla sevişmek için değil
    yaşamak içindir çıplaklığın önemi.
    tanımlara zorlanmış itiraflardan
    firar edeyor
    gövdelerimiz.
    bir ejderha uyuyor ay ışığında
    ay ışığında uyuyoruz ilk defa
    kendiliğinden yolunu bulan
    hayvanlar gibi
    ateş, hava, su, toprak ve aşk
    birbirimize çıkıyor her defasında
    kendiliğinden yolunu bulan
    birbirimizin kollarındaki
    ejderha.
    gecenin bütün burçları
    inmişti sahile
    ürperen kumların üzerine
    hiç görmedikleri bir sabah gibi
    bakıyorlardı yüzümüze.
    gecenin göğsümüzde unuttuğu
    bir avuç ay ışığı,
    senin göğsünde bıraktığım
    en derin uykumdu.
    orada kaldım.
    orada kaldı.
    ne kadar tutkunduk birbirimize
    ufuk daralırdı tenimizin yankısında
    o kaçak sahil köyü, kadırga
    şimdi iki ayrı yaz kaldı bize
    birlikte geçirdiğimiz o büyük yazdan
    solak defterlerde uğru
    erkek denizlerde mitoloji
    korsan haritalarında define kalbim
    bir senden birçok aşk edindi
    zamanı bizden ayrı parlayan bir şeydi
    kanımda kımıldayan tutku
    gecenin sözleşmesindeki mürekkep
    her şeyi aşka ve ateşe dönüştüren
    derin bir ayindi.
    sen gittin,
    buluştuğumuz körfezler şimdi başka denizlerin çekiminde.
    sen gittin,
    ama doksan dokuz adın kaldı kalbimde.
    ne kadar gitsen de uzağa
    vücudumda dolaşıyor zincirin.
    kurduğun bütün tuzakları
    tapınak bildim.
    tenim çöl, tenim çöl, tenim çöl
    bedenimi incide bırakıp
    çekip giderim
    çekip giderim
    giderim
    tenim çöl,
    aysberg tül.
    ne zaman dondu pusula?
    ne zaman geldik bu iklime?
    aramızdaki siste kaybolmuş
    buzkıran gemiler,
    kaybolmuş kelimeler.
    sen yoksun,
    ben de yokum.
    kutuplar kadar yalnızız ikimiz de.
    rüyamızı emenet etmedik,
    hiç uyumadık sığda.
    ölümün uykusuna güvenir gibi
    bırakırdık kendimizi,
    birbirimizin düşlerinin yastığına.
    aşktı bu, beraberlikti
    yol arkadaşlığıydı.
    ve daha binlerce kelime.
    aşk bitmiyor bitmeden
    denizi tükenmemiş kadırga.
    bir çifte vav yokuşundan aşağı
    doksan dokuz adımın
    en güzeli sevgilim
    yeniden bulmanın suları
    denizi geçenlerin adımlarından sonra
    taş kadar kör
    taşbaskısı gravür
    diri mürekkep
    kör aşk, kör levha
    büyük bir fırtınada
    yıkanmış aydınlığıyla
    iniyor hat
    güvercin dönüyor
    bir dal zeytinle
    aşk bitmiyor bitmeden
    tükenmemiş deniziyle
    masalına dönüyor kadırga
    bir türkü
    meyve bile dalına güvenir
    meyve kadar hükmüm yok imiş
    bir dize,
    denizim ben batık aşklarla dolu.
    bir fotoğraf,
    şiirde görünmüyor.
    ve görünmeyen nice ayrıntı
    kimbilir ne zaman kendini yazmaya başlamış
    başka şiirlere taşmış
    taşırmış içindekileri
    seyir defterinin kazalara uğradığı kadırga
    yeni dalgalarla yamıyor
    yarıldığı denizi
    gönderinden ithafını kazandığı gibi
    tarihi
    gönderme yaptığı başka denizler yarattı kendi kimi zaman başka şiirlerin gövdelerinde
    denize açılarak sürdürdü, sürdürüyor kendini
    duruyor yürekteki define, korsanlar yaşlandı
    deniz zamansız
    ne sen, ne ben, ne şu mavi deniz
    ne de meali anlamayan diğerleri
    senelerce, senelerce evveldi
    senelerce senelerce evvel bir sonraki.
    0 ...
  25. 15.
  26. yenikapıda yapılan marmaray çalışmaları kapsamında eskiden liman olan yerde gün yüzüne çıkan tarihi gemilerin sınıfı. misal; kadırga sınıfı öyle bir sınıf varsa. *
    0 ...
  27. 16.
  28. hem yelken hem kürekle yol alan, özellikle akdeniz'de kullanılmış savaş gemisine verilen addır.
    0 ...
  29. 17.
  30. istanbul'un göbeğindeki utanç mahallesi. eğitimsiz insanların doluştuğu varoş. evet.
    0 ...
  31. 18.
  32. yunanca ''katergon'' kelimesinden türemiş olup donanmada kullanılan kürekli gemi anlamına gelir.
    1 ...
  33. 19.
  34. Şu an ibretlik bir mafya türü Cüneyt Arkın filmi yayınlayan tv kanalı.
    0 ...
  35. 20.
  36. 21.
  37. Osmanlının girit savaşına kadar kullandığı kürekli gemiler

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/2114013/+

    Osmanlı denizcilik tarihinde kadırgaların hâkim olduğu birinci döneme, özellikle Osmanlı gemi teknolojisine, kendi bilgi ve becerilerini ilave eden Barbaros Hayreddin Paşa damgasını vurdu. Barbaros, kadırgaların en etkili savaş gemileri olduğu kanaatindeydi.

    Çünkü yelkenli büyük gemiler rüzgârlı hava­larda daha hızlı yol alsalar bile Akdeniz’de yaz mevsiminin uzun sürmesi ve bu aylarda havanın durgun gitmesi sebebiyle uzun bir süre bu gemiler adeta hareketsiz kalıyordu. Yine bu gemiler, kürek ağırlıklı kadırgalar gibi koylarda ve küçük li­manlarda kullanılmaya elverişli değildi. Bu sebeple XVII. yüzyılın sonlarına ka­dar Osmanlı donanmasının bel kemiğini kadırga sınıfı gemiler oluşturdu.
    0 ...
  38. 22.
© 2025 uludağ sözlük