"sadece ve her zaman dişiliğini kullanıp kadın ayrımcılığı yapıldığında kolpadan tepki veren loser kevaşe kaşar" olacaktı başlık. allahtan karakter sınırlaması var.
sen kendini gram geliştirme, özverili çalışma, beynin ancak saksılığın hakkını versin, bu hayatta edindiğin her şeyi sadece dişiliğinle ve bacak boyunlunla elde et, bundan asla şikayetçi olma, en önemlisi de bunu keyifle yap ondan sonra "biz seks objesi değiliz yhaaaa" diye ortada dolaş.
senin samimiyetini skeyim ben! sen kadın olarak onurlu durmak yerine durmanın hakkını başka türlü veriyorsan yazıklar olsun zaten. bu arada 10 sene sonra zaten küçük olan o göğüslerin mümkün olduğunca sarktığında, bacakların portakal kabuğu kıvamı aldığında kemik çerçeveli büyük gözlüklerden çıkıp evrim geçirmeye çalışma boşuna. biliyorsun ki mal her zaman maldır. *
insan kadına olan genel bakışı ne ise, istisnaları küçümseme ve aşağılama acizliğine girer. kadının dünyasını, aklından geçenleri ve bu hayatta yaptığı ya da yapacakları ile ilgili arka planı bilmeden, anlayamadan, kadının sebepler bütünü bir tür olduğunu bilmemek, bilmemenin verdiği kompleks olsa gerek, böyle bayağıca dile yansıtılıyor.
kadın, bilimkadını, ruhban kadınlar, fahişelik yapan kadınlar, anne olan kadınlar, ölen kadınlar, öldürülen kadınlar, dövülen kadınlar, aşağılanan kadınlar, yükselen kadınlar, kullanılan kadınlar, sevilen kadınlar...sırf bir cümle ile kitapları doldurabilecek malzeme verdim şuan. ama iş bu başlık ve entry insan sarrafı ya da ordinaryüs olacak ki, böylesi cesur ve iddialı sözler okuduk. ne diyelim, kadın kadın da, doğururken karakteri de aklı da veremiyor ki be kardeşim...
doğururken karakter ve akıl veremeyen kadın, bunların yanında nefret ve önyargı da vermiyor. bunlar da sonradan kazanılan şeyler.
sadece dişiliğini kullanan sonra da kadın haklarını savunan kevaşe tiplerin eleştirilmesine bile tahammül edemeyen, onursuzun ayıklanmasına izin vermeyen, nefreti ve ezberi, kategorize etmeyi mecbur kılan kadınlarımız da var ne yazık ki. ne diyelim, allah okuduğunu anlayabilme kabiliyeti versin herkese.
kasaptan et, manavdan sebze kategorize edilmediği için kadına olan her "sınıflandırma çabası" bir yerde hakarettir. bu dünya kimsenin malı değil, haliyle insan da kimsenin malı olmayan bir dünyada kimsenin malzemesi değil. etiketlemek ile sınıflandırmanın da burada açıklamalarını duyma gereği hissediyorum:
kevaşe - etiketleme
anne kadın
bilimkadını
dövülen kadın
vs vs
ise sınıflandırmadır. kevaşelik bir sınıf olmadığı için sınıflandırma eyleminin içine giremez. ancak bilimkadını veya annelik toplumsal sınıflardır. haliyle ilkokulda öğretmenin sınıflandır yavrucuğum dediğinde bilimkadını, anne kadın, yaşlı kadın vs gibi bir sınıflandırma yapman gerekirdi. kevaşe de bir sınıf türüdür hocam dersen sıfırı yersin.
bir diğer nokta; insanı etiketleyen zihniyet, işin çok boyutunu göremeyen insandır. bir kadın kevaşeyse neden kevaşe? sadece kendini gösterme arzusundan ötürü mü? eğer bunu iddia edersen kadını zaten alaşağı etmiş olursun ama şöyle dersen; "kandırılmış bir insanın kevaşe olması. kevaşe olmuş bir insanın gururunu incitmesi, kaybetmesi. gururu kaybolmuş bir kevaşenin üzerine zorla giydirildiği bu kevaşelik elbisesini kabullenmesi..." böyle dersen, görüldüğü üzere kadın etiketlenmemiş olur. aksine konumunun açıklaması, sebepleri dillendirilmiş olur. böylece kadın kadınlığından bir şey kaybetmiş olmaz. ama kadın olmanın verdiği zorluklar hakkında bilgiler ortaya çıkmış olur.
kavramsal olarak "etiketleme" kelimesinin peşine düşülürse hiç şüphesiz bir türün ifade ediliş biçimini de içine alacağından bahsedebiliriz. oysa günlük yaşamda "etiketleme"nin, nitelemeyi ifade ettiği, hatta genel algıda kötü bir nitelemeyi anlattığı, konusunda mutabıkızdır diye düşünüyorum. bu durumda sınıf, öğrenci, öğretmen gibi örnekler de havada kalmış oluyor.
öte yandan asıl konuya dönersek, "kimseyi etiketlemeyelim, kötü olanı eleştirmek dahi ayıptır" kafası yakalayacak derecede romantik olmayı çok isterdim. hele hele "kötü neye göre kime göre kötü" gibi bir çıkışın yer aldığı tartışmada bulunmak bana biraz zaman kaybı gibi geliyor. bu anlayışı, gerçek hayatında sergileyebilen insan sayısı da koca bir grupta bir elin parmaklarını geçmez sanırım.
mutlaka damgalamaya, ötekileştirmeye, çoğunluğun karşısında yalnız bırakılmaya karşı olmak doğrudur. ancak bu mantıkla çocuk istismarcılarını da ayırmamak gerekir.
kimse kusura bakmasın, sadece, tekrar tekrar söylüyorum sadece dişiliğini kullanarak nefes alıp vermek kevaşeliktir. sırf kadını ötekileştirmeyelim diye yersiz ve adaletsiz refleks vermek de hiç akıl karı değil bana kalırsa.
yapılması gereken en doğru şey, kalıba sokarken dahi sebepleri mutlaka ele almak gerektiğidir. nedenselci olmak kötü bir şey değil. genellemeci ya da tüme-varımcı olmak ise çoğu yerde, hele bahsi geçen mesele insan ise; risklidir. tarihin en karanlık çağından bu yana hep en ilginç tür olmuştur kadın. kadının gelişimi kadar zenginlik ve değişkenlik gösteren başka bir tür bilmem ben. (havyanlar alemine girmedim henüz) haliyle böylesi geniş, deniz-derya olan bir varlığın hakkında alt yapısız, alt yapısız gibi görünen, alt yapısızca ele alınmış her konu tepkilere hazırlıklı olmalıdır. varsa da bir dayanak detaylıca ele alınmalıdır. üç beş gözlem ile kadın anlatılamayacağı gibi üçbin beşbin gözlemle de kadını bitiremeyiz.