kadın, fıtrat itibarı ile pek zeki ve güçlü bir varlık olmaması hasebiyle yaradıldığından beri erkeğin itici ve destekleyici gücüne muhtaç durumdadır. zaten islam'a göre de bildiğiniz üzere kadın erkeğin kaburga kemiğinden peyda olmuştur ve allah cc tarafından biz erkeklere özel bir emanet niteliği taşımaktadırlar. ancak son 100-150 yılda kadınlar hadlerini fazlasıyla aşarak iş hayatına atılma ve toplum içerisinde etkin rol oynama gibi oldukça saçma ve gereksiz hatta bazı bazı harama kaçabilecek işlere bulaşmaya başlamışlardır. feminizm denilen ve ne tür kadınların savunduğu belli olan bir akımı da arkasına alan kadınlar erkeğin gücünü unutmaya başlamış ve tek başlarına işlere kalkışmışlardır. ancak bilinmelidir ki kadın tarih boyunca olduğu gibi erkeğe muhtaçtır ve muhtaç kalacaktır. hem kadının en asil birinci görevi kocasına ve çocuklarına hizmet etmek ve ailesinin bekasını sürdürmektir. onların bu görevi kendilerine cenneti getirmektedir ve aslında burada kendileri aşağılanmak yerine yüceltilmektedir. malesef medeniyetin un ufak ettiğ ve yerine çürüklerini yerleştirdiği değer yargıları nedeniyle kadınlarımız buradaki yüceltmeyi dahi aşağılama olarak algılamakta ve önce erkeklerine sonra da islam'a dahi karşı çıkmaktadırlar. fakat günü geldiğinde neyin ne olduğu ayan beyan ortaya çıkacaktır unutulmamalıdır...
karın iki günlüğüne evden ayrılsın bakalım kim kime muhtaç olacak dedirten başlıktır. kadınlar erkeklerin neyine muhtaç olsun. yemeğin önünde, gömleğin ütülü, çocuğunun karnı doyurulur sonra uyutulur, sen işe gitcen diye erken kalkar kahvaltı hazırlar. *
kadın ve erkek birbirini tamamlar, kimse kimseye muhtaç değil aslında herkes kendi ayağı üzerinde durabilir. ama eskiden
olabilir o zaman durum farklıydı.
sonuç: aslında her ikisi de birbirine muhtaç. bir insanın olabilmesi için bazı şartlar var.
şimdi tarla olmasa tohum ne işe yarar tohum olmasa tarla ne işe yarar ona göre hesap etmek gerekir.
not: tarla tohum muhabbetindeki ince espiriyi anlamayanlar; oylamayınız lütfen.
Boşanan veya hanımından ayrılan erkek,
perişan olmakta, en kısa zamanda evlenmeya çalışmaktadır.
Kadın ise, evlenmek için acele etmemekte,
çoğu zaman ölen eşine olan sevgi ve sadakatinden,
yeni bir evlilik yapmamaktadır.
Erkek, daha fazla perişan olur.
Erkek, kadına daha fazla muhtaçtır.
Erkek, kendi kendine bakamaz ve yaşaması zordur.
"Erkek seldir, kadın göl" derler.
selde hayat olmaz, şiddet yoğunlukludur.
Göl ise hayat verir, ferahlık verir.
Göl olmasa,sel suları faydalı olmayacak ,dinginleşmeyecek.
Sel olmasa, göl suları tazelenemeyecek, artmayacak.
Sel, gölü arar,
göl, seli bekler.
pardon filminin bir repliğiyle giriş yapmak hoş olsa gerek.
-hassiktir be rıfat abi!
bu nasıl bir mantıktır? kadın erkeğe muhtaçtır ne demek yahu!?
tabi erkeğin kadına, kadının erkeğe gibi karşılaştırmaların ikisi de saçmalıktan ibarettir... bu tarafını uzatmadan geçelim.
evreni anlamadan anlatmaya çalışmamak gerekiyor. kişisel gelişimi tamamlamadan, hayvanlıktan insanlığa evrilişi hala devam eden küçük beyinler, beyin yarıştırmaya kalkmış. bu ne demek aslında(?) sidiksiz sidik yarıştırmak. ötesi, berisi, önü ya da arkası yok.
toplumsal yücelim, kadını da erkeği de ayrı yüceltir.
kadın yüceldikçe eşini yüceltir, erkek yüceldikçe de kadını.
cehaletin vakıf olduğu toplum, iki cinsiyeti yok eder aşağıya çeker, pisletir, cinsel bir metadan öte görmez!!!
biraz düşünelim... çok az.
her şey o zaman daha net, daha parlak olur.
he bir taraf olmak gerekiyorsa, ben bir erkek olarak kadınlara muhtacım.
ezilen, ötekileştirilen, yok sayılan, "hiç" görülen kadınlara!
analara, yarenlere...
Yalnız yaşayacağım, özgür olacağım deyip de ilk fırsatta senden borç isteyen kredi kartı ekstresini ödeyemediği için evine icra memuru giden çok kadın gördü bu gözler.