--spoiler--
sevgi hakkındaki bütün yanlış kavramların en güçlü ve en yaygın olanı, "aşık olma"nın sevgiye eşit olduğu ya da en azından sevginin tezahürlerinden biri olduğu inancıdır. Bu, aşık olmanın, subjektif olarak, bir sevgi olayının en güçlü bir şekilde deneyimlenmesi biçiminde algılanışı yüzünden çok yanıltıcı bir inanıştır. Bir insan aşık olduğunda, hissettikleri "onu seviyorum" şeklinde ifade edilebilir. ancak burada iki sorun hemen kendini gösterir. birincisi, aşık olma deneyiminin özellikle cinsellikle ilgili erotik bir deneyim olmasıdır. Çocuklarımızı çok derin bir sevgiyle sevebileceğimiz halde onlara aşık olmayız değil mi? Onları çok beğensek ve onlarla çok ilgilensek de aynı cinsten arkadaşlarımıza da homoseksüel eğilimlerimiz yoksa aşık olmayız. Ancak -bilinçli veya bilinçsiz- cinsel bir dürtü söz konusu olduğunda aşık olabiliriz. ikinci sorun, aşık olma durumunun eninde sonunda geçici bir durum olmasıdır. Kime aşık olursak olalım, bu ilişki yeterince devam ederse, er ya da geç aşk sona erer. Bununla, aşık olduğumuz kişiyi sevmekten muklaka vazgeçeriz demek istemiyorum. Ama aşık olmanın en büyük özelliğini oluşturan, ihtiraslı (vecid halini andıran)sevgi mutlaka biter. Balayı mutlaka sona erer. Romantizmin açan çiçeği mutlaka solar.
.....
.....
...Çoğumuz yalnızlığı acı verici buluruz ve bireysel kimliğimizin duvarını aşarak dışımızdaki dünyayla daha fazla özdeşleşebileceğimiz bir duruma ulaşmak isteriz. işte aşık olma olayı - geçici olarak - bu geçişi yapmamızı sağlar. Aşık olmak aslında, bir bireyin benlik sınırlarının bir bölümünün aniden çökerek, kişinin kendi kimliğini bir başkasının kimliğiyle kaynaştırabilmesine izin vermesidir. insanın kendini kendinden kurtarması, kendi varlığını sevdiğininkine patlarcasına akıtması ve benlik sınırlarının çöküşüne eşlik eden yalnızlıktan kurtulma duygusu, çoğumuz tarafından insanı adeta kendinden geçirten bir zevk halinde algılanır. Biz ve sevdiğimiz artık birizdir! Artık yalnızlık yoktur!
Bazı hallerde (ama hepsinde değil) aşık olma eylemi bir çeşit çocukluğa geri dönüştür. Aşık olduğumuz kişiyle karışıp birleşmek, bebeklik çağında annemizle bir hissettiğimiz o zamandan kalma yansımalar taşır. Bu kaynaşıp birleşme ile birlikte çocukluğumuzda hissettiğimiz ve büyüme yolunda vazgeçmek zorunda kaldığımız o harika "herşeye gücü yetme" duygusunu da yeniden tadarız. Artık herşey mümkün olabilir! Sevdiğimizle "bir" olarak her engeli aşabileceğimizi hissederiz. Aşkımızın gücü önünde bütün karşı güçlerin teslimiyet içinde boyun eğeceklerine ve karanlıklara karışıp kaybolacaklarına inanırız. Bütün sorunların üstesinden gelinecektir. Gelecek pırıl pırıl olacaktır. Aşık olduğumuzda hissettiğimiz bu duyguların gerçekten uzaklığı, tıpkı iki yaşında bir çocuğun kendini ailesinin ve dünyanın kralı gibi hissetmesine ve sonsuz bir güce sahip olduğuna inanmasına benzer.
Nasıl ki iki yaşında bir çocuğun "herşeye gücü yetme" fantezisi, gerçeğin darbesine uğruyorsa, aşık olan bir çiftin "bir" olma fantezisi de aynı sona uğrar.....
...... Bir çiftin arasındaki aşk bittikten sonra ancak, gerçekten sevmeye başlayabileceklerini söylemekle, gerçek sevginin köklerinin aşkta yatmadığını belirtmek istedim. Tam aksine, gerçek sevgi çoğu kez, aşk duygusunun olmadığı bir ortamda, yani aşık olmadığımız halde sevgiyle davrandığımız zaman doğar.....
...... aşık olmak iradeye bağlı bir erdem değildir. bilinçli bir seçim de değildir. Ne kadar istekli olursak olalım bu deneyimi yaşayamayabiliriz. Tam tersine, bu olay çoğu kez, biz onu hiç de aramadığımız bir zamanda başımıza gelir; çok defa da istenmeyen ve uygun olmayan şekilde ortaya çıkar.....
Aşık olmak insanın sınırlarını genişletmesi değil, geçici olarak sınırları kaldırması, onları çökertmesidir. insanın sınırlarını genişletmesi çaba ister; aşık olmak ise çaba gerektirmez..... Gerçek sevgi insanın benliğini kalıcı bir biçimde genişleten, yeni ufuklara eriştiren bir deneyimdir. Aşık olmak ise değildir.
--spoiler--
sonuç olarak, başlık hatalıdır. kadınlar da en az erkekler kadar aşık olabilirler. insan aşık olur, olabilir. ancak doğal bir biçimde geçicidir. lakin mühim olan sevgiyi doğurmak, yaşatabilmek ve büyütmektir.
gördüklerim, yaşadıklarım ve duyduklarım kapsamında son derece katıldığım durumdur. ve ekleyebilirim ki kadınlar erkeklerden daha acımasızdır.
en kötü yanı buna sizi inandırır. belki bu sefer dersin niye olmasın? yalandır. aşığım diyen kadın yüz üstü bırakır gider. niye? dersin. cevap basit dostum aç gözlerini. kadınlar aşık olamaz ki..
erkek gibi düşük bir türe aşık olamayacağı gerçeğidir. arada sıyrılmaya çalışan modern yaratıkları da mevcut ama denk gelmesi zor olacağından ötürü kadın aşık olamaz. aşık olsa da aldatılır, emekleri boşa çıkar, terkedilir, suçlanır, kadın terkederse de öldürülür.
gelişmemiş türlere aşık olmayın. içlerindeki %1'lik kültürlü, efendi, romantik, insan haklarına saygılı olanları bulun, el üstünde tutun.
olamayacağı iddiasıdır. öncelikle aşkı tanımlama şeklinde hemfikir miyiz ki, bu iddianın üstü kapalı bir önvarsayımın olmadığını düşünelim? aşkın içinde hayal yok mu, geleceğe yönelik bir tahayyül yok mu yani? söylediklerinden o çıkıyor. aşık olduğum insanla hayal kurarım ve bu hayalin yıkılması karşısında hüzünlenmem gayet doğaldır. aşık olmak ne demek ki sizin için? aşık olmaya birçok şey girer, sırf bi kız terk etti diye "kadınlar aşık olamaz" uydurusunu bir virüs gibi salmaya gerek yok.
aşk ne dersek? aşk birçok şey olabilir. aşkta, bir çocuk-oluş, bir hayvan-oluş, devrimci-oluş olabilir. farklı hallerden farklı hallere geçilebilir. bir insan olmanın ötesinde ve berisinde, bir hayvan gibi eyleyebilir, sınırların ötesine geçebilirsiniz. aşık olunca, sevinç artar, neşeli-oluş vardır. keder azalır. sevilme ve mızmızlanma arzusu yoktur, sevme ve sevinci artırma arzusu vardır. olumlayıcıdır. aşk, yeğinliktir, birçok potansiyele kendisini açmaya açık olmaktır, ontolojik varoluş gösterebilme cesareti, virtüel sahanın o muazzam olasılıklarında zemzem içmektir. kimliklerden arınma, tamamen çıplak kalmak, organların verili çalışma organizasyonuna çomak sokmaktır; organsız beden olmaktır. dostluktur, muhabbettir. çöl olmaktır aşk; tüm hayvanları, kabileleri, kervanları ile çöl olmaktır. çöl olmaktır; kum zerreciklerinin nerede ve nasıl bir yığın oluşturacağının kestirilemezliği ile her an her yerde olabilecek olmanın arasında gidip gelmektir. belirsizliktir. kodlardan arınmaktır, eylemlerimizin gerisinde çalışan soyut-makinenin kodlamalarından kaçmaktır. bir kaçış çizgisi yaratabilmektir aşk.
kırılmış erkek sözü. aslında herkes olabiliyor ama insan kırılınca böyle şeyler düşünebiliyor. önemli olan bunun farkına varıp bu süreci hemen atlatmak. böyle genellemeler iyi bir şey değil çünkü.
aşık olurlar, ama erkeğe değil, erkeğin yaşattığı durumlara olurlar. tam tersi olsaydı zaten ilişkinin ilk evrelerinde deliier gibi aşık olduğunu söyleyen kadın, belli bir evreden sonra ilgiyi alâkayı kesip terketmezdi. bununla da sınırlı değil, aldatabilirler de. bu da bizlere hipergami nin varlığını bizzat kanıtlıyor.
sırf bu sebeple sığırlık yapıp da kadınlara düşmanlık beslemenize gerek yok, çünkü doğası bu. tek eşliler dedik, ama o sahip olduğu eşi, farklı erkeklerle bolca karşılaştırırlar. bunun sebebi, kadınların en iyiyi aramayı asla bırakmamalıdır. eğer o eş bu karşılaşmalardan galip gelirse, yine o seçilmeye devam edecektir. fakat dişi o eş de bazı eksiklikler sezerse, bir süre sonra lsteği dışında onu seçmemeye başlayacaktır. eksiklik derken elbette yaşattığı durumlardan bahsediyorum. durumu biraz daha açarsak ise, kadının cinsel geriliminin asla düşmediği, ve gözünün sizden başkasını görmediği anları, durumları yaşatmanız denebilir. aynı zamanda karşılaştırdığı erkeklerden daha farklı biri olmanız, ve onun bilinçaltına da eşinizin benzerinizin olmadığı mesajını vermeniz seçilmenizi devam ettirecektir. erkeğin yaşattığı durumlar eskisi gibi tatmin edici değilse, bir de üzerine karşılaştırdığı yeni erkeklerden birini de radarına alırsa, o erkeğin artık hiç şansı kalmaz. sonra olay, ilk başlarda soğuk davranmaktan tutun da, ilerleyen safhalarda ise; ben artık birlikte olmak istemiyorum , ya da ara verelim, bir süre konuşmayalım a döner. erkek de triplere girmeye başlar tabi. ne oldu da beni bu kadar severken bir anda ayrılmak istedi? diye. tabi bununla da kalmayıp kadına; sen böyle değildin, neden ama neden? gibi serzenişlerde de bulunur. bu da onun statüsünü, kadının karşısında iyice yerin dibine sokar. böylelikle de hiç şansı kalmaz.
yani aşk, kadın doğasında romantik dizilerde veya filmlerde ki gibi değil arkadaşlar. kadınların aşk hayatına karşı sergilediğiniz bakışaçısının parazigmasını mutlaka değiştirin. farklı persfektiften bakmayı öğrenin, dizilere filmlere manipüle olmayın.
Benim için ağlayan cinnet getiren peşimden onca yol tepen gel hadi üstüme bin diyen ama reddettiği onca kız oldu. Gerçekten de güzeldiler.
Ama evlenelim beraber namuslu temiz şerefli bir şekilde yaşayalım hayatı dediğimde tamam diyen 1-2 kişi ancak çıktı karşıma. Onların da hainliklerini görünce ben reddetmiş oldum.
10 erkekten 9'u kadın erkek fark etmeden azgınlık peşinde koşuyor. Mesele namuslu insan bulmakta ama mucizevi bir şey bu. Kader diyorlar ya işte olursa oluyor olmazsa ne yaparsan yap asla.