kadınları sevmeyen kadınlar

entry8 galeri0
    1.
  1. ilginç bir elif şafak yazısı.

    Öyle kadınlar var ki, dünyaya bir daha gelseniz ne olarak gelmek isterdiniz? sorusuna, tabii ki kadın olmak isterdim, diye cevap verecek kadar cinsiyetleriyle
    barışık görünürler ama gene de bir türlü hemcinslerini sevemezler. Kadınları sevmeyen kadınlardır bunlar. Tanırız onları. Ömrü hayatımız boyunca defalarca karşılaşırız. Okulda, sokakta, işte, evde, alışverişte, her yerde.... Kimi zaman latif bir dantelli tülle saklarlar bu eğilimlerini; kimi zamansa saklamaya gerek duymaz,
    aşikâr ederler. Hatta zaman zaman bir salgın hastalık gibi yaygınlaşır kadınları-sevmeyen-kadınlık hâli; gribe yakalanır gibi bizler de yakalanırız. Bir bakmışız kadınları sevmeyen kallavi laflar ediyor, kendimizi hemcinslerimizden ayrı tutuyoruz. Farkına varmazsak alır başını ilerler bu eğilim, iyileşemeyiz. Hayatımız boyunca üzerimize yapışıp kalır bu sevgisizlik; hastalık kronikleşir. Durumun ayırdına varıp
    ruhumuzu tedaviye alırsak geçer. Geçer ve geride kalır.

    Kadınları sevmeyen kadınlık hâllerinin ilk ipuçları aslında çocuklukta yatar. Biyolojik sebeplerden ya da genlerden ötürü değil, yetiştirilme ve sosyalleşme
    biçimlerimizden ötürü. Hani hep prenses olmak üzere yetiştiriliyoruz ya, her masalın da malûm on değil, yüz değil, bir tek prensesi vardır. Kız çocukları masallardan sadece güzel ve ;prenses olmaları gerektiğini değil, rekabeti de öğrenir. Külkedisi ve ablaları, Pamuk Prenses ve üvey annesi... Kadınlar masallarda hep hemcinsleriyle uğraşır.
    Kendi aralarında oynayan çocuklara bakın. Aniden bir kız çocuk çıkar, bir başka kız çocuğuna durup dururken kötü davranmaya başlar. Onu oyun dışı ilan eder, cezalı gibi köşede beklemesini ister. Sırf o da kız olduğu için. Sırf varlığı sinirine dokunduğundan. Çocuklukta fazla göze batmayan bu hırçın eğilim ergenlikte tavana vurur. Genç kızların kendi aralarından birini ya da birkaçını düpedüz Öteki ilan edip, dışlama hevesleri gencecik yüreklerde sızım sızım hikâyeler bırakır.
    Öteki genç kızın kıyafetleri, tavırları, konuşması, bizzat varlığı alay ve eleştiri konusu olur. Dünya edebiyatının ünlü kadın yazarlarından Margaret Atwood bir
    romanını sırf bu tema üzerine kurmuştur. En yakın kız arkadaşları tarafından dışlanan, onlara yaranmak için çabalayan, çabalarken hırpalanan ve yaralanan
    bir genç kızın ağzından yazmıştır.

    Ama bazen kadın yazarlar da hemcinslerini sevmeme hallerine tutulurlar. Ve o zaman bu eğilim yazılarına sızar, kalemlerini şekillendirir. Halide Edip Adıvar
    Türk edebiyatının divasıdır. Kalemiyle, yaşamıyla, zihni ve yüreğiyle nice güzellikler bırakmıştır geride. Ama bazen düşünmeden edemem. Bu büyük
    kadın edebiyatçımız, acaba kadınları pek sevmeyen biri miydi?
    Halide Edip Adıvar dönemin diğer kadın yazarlarından fazla hoşlanmıyordu sanki. Bırakın onlarla beraber üretmeyi, dayanışmayı, varlıklarını dahi görmezden geldi çoğu zaman. Mor Salkımlı Ev, Halide Edip'in dünyaya ve kendine nasıl baktığına dair önemli ipuçlarıyla dolu bir eser. ilginçtir, burada dönemin erkek entellektüellerini ve onlardan kimlerin kendisini nasıl etkilediğini anlattığı halde, kadın yazarları tamamen es geçer. Başta Fatma Aliye Hanım ve Emine Semiye
    Hanım gibi kıymetli edebiyatçılar olmak üzere. Oysa bu kadın yazarlarla aynı gazetede yazdığı, aynı şehirde yaşadığı ve muhtemelen aynı sorunlarla
    başettiği düşünülürse, o kadar çok ortak noktaları vardır ki....

    Zihnimizin bir yerinde ne yazık ki hep iyi kadın ve kötü kadın ikilemi duruyor. Bir sarkaç gibi tepemizde. Böyle öğrendik annelerimizden, çevremizden, filmlerden ve kitaplardan. Daha entelektüel olanlarımız bunu biraz daha sofistike bir dille ideal
    kadınve Öteki kadın yapıveriyor ama ikilem değişmiyor. Halide Edip'in henüz otuz yaşında yazdığı Handan romanı tam da bu ikilemi açığa çıkarır. Orada yazar iki farklı kadın tipi çıkarır okurun karşısına. Bir yanda Neriman, bir yanda Handan.
    Tatlı huylu, isyan nedir bilmeyen, evcimen, son derece sıradan ve sıradanlığıyla
    yüceltilen kadın tiplemesidir Neriman. Alabildiğine edilgendir. Her türlü hırstan, arzudan, kavgadan arındırılmıştır. Kocası onu şöyle anlatır: Hayatı bir işkence, bir
    burgu, bir ateş yapan kadınlardan sonsuz olarak kendisini uzaklaştıran sade ve samimi bir kız...
    Romandaki zıt kadın karakter ise Handandır. ilk bakışta dişi canavar gibi gelir okura. Ne var ki Handan'ı çekici kılan bir özellik vardır: Beyni. Hatun akıllıdır, kültürlüdür. Bilim, felsefe, sanat, edebiyat gibi konularda, üstelik erkek meclislerinde rahatlıkla konuşabilecek kadar birikimlidir. Erkeklerin tekelinde olan bilgi ambarını delebilmiş nadir kadınlardandır. Halide Edip Adıvar'In pekçok romanında olduğu gibi burada da bir ideal kadın tiplemesi öne çıkar, bir de cariyelik geleneğini sürdüren kadın. ideal kadınlar ne kadar dirayetli, vatanperver, akıllı, azimli, cinsiyetsiz ve kadınlıktan-uzak ise, cariyeliği sürdüren kadınlar da o
    kadar edilgen, kadınsı ve sınırlıdırlar. Mesele şu ki erkeğin hayatında her iki kadın tipine de yer vardır. Birine karısı, çocuklarının annesi, evinin hanımı olarak. Berikine arkadaş, fikirdaş, yoldaş olarak. Birinin Bedenine ihtiyacı vardır. Ötekinin Beynine.

    Margaret Atwood'un, Halide Edip Adıvar'ın zihinlerini ve kalemlerini meşgul eden Kadınları Sevmeyen Kadınlık Hikayeleri bugün bizlerin karşılaştığı ikilemlerden o kadar farklı değil. Ama bir nokta açık. Biz kadınlar birbirimizi kategorilere böldüğümüz, hemcinslerimize hırçınca eleştirel bir nazarla baktığımız ve kızkardeşlik kavramı yerine suni bir Prenses Rekabeti le hareket ettiğimiz
    müddetçe değişmeyecek bu köhne kalıplar, değişemeyecek....

    habertürk
    3 ...
  2. 2.
  3. 1.
  4. Ahmet altanın bir deneme yazısında bu konu ile ilgili ilginç bir tespiti.

    Öteki...

    Onlar her şeyleriyle vaatkar ve çekicidir; bakışlarıyla, kokularıyla, duruşlarıyla, Sev Beni derler,sev beni, kimse benim gibi sevişemez, benim gibi öpüşemez kimse, kimin dudaklarında böyle karadut tadı var, kim bu kadar güzel kokuyor; ayışığında çırılçıplak dolaşırım, yağmurlarda gülerim; dokun saçlarıma, hiç bu kadar parlağını gördün mü, seni öyle çok severim ki kimse benim gibi sevemez.
    Kleopatra'dır onlar, Mara Hari'dir, Messelina'dır, Hürrem Sultan'dır. 'Muse'ler gibi her yolcuyu şarkılarıyla sarhoş eder, yolundan döndürürler; her gemi onların sesini dinleyebilmek için felaketlere uğramaya razı olur. Her yerdedirler, her yanda; başınızı çevirdiğinizde bir ışık bulutunun içinden çıkıverirler.
    Onlar göründüğü andan itibaren bütün duygular, bilinen ne kadar duygu varsa hepsi, saklandıkları köşelerden kuytulardan çıkarak size doğru çılgın bir koşu tutturur; hepsini tadarsınız, en yakıcı olanları, en baharatlıları, en lezzetlileri. Ve, onlar gözyaşı demektir. Acı çektirir ve acı çekerler.
    Kadınlar için, onlar, bir gün bir yerde mutlaka karşılaşacaklarını bildikleri, bu karşılaşmayı yürek çarpıntılarıyla, korkarak bekledikleri karanlık ve uğursuz hayaletlerdir.
    Öteki kadının çeşit çeşit kılıklara girebileceğini bilir kadınlar; en yakın arkadaş, komşu, bir başka erkeğin sevgilisi, iş arkadaşı, bir davetteki misafir kılığında yaklaşabilirler; bütün kadınlar diğer bütün kadınlara kuşkuyla, acaba bu mu, bu en yakınımda duran mı öteki kadın çıkacak diye diye bakar, bu meşum ihtimale karşı daima hazır bekler, gizlice silahlanır, her kadının rastladığı diğer bütün kadınlar için yaptığı küçük yorumlar, eksikliklerinin yada fazlalıklarının altını usulca çizip her an olabilecek bir çatışmaya karşı biriktirilen cephane olarak tutulur bir yanda.
    Kadınların en yakın arkadaşlarını bile hafifçe çekiştirmesi, minik alay oklarıyla daha sonra vurulacak yerleri önceden işaretlemesi, vefasızlıklarından, kötü kalpliliklerinden değildir; öteki kadının hangi kisvenin altından aniden fırlayabileceğini bilemediklerinden ama her yerden çıkabileceğinden emin olmalarındandır.
    Kızıl bir şeytan, kara bir büyücü, kötü kalpli bir ******dur öteki kadın kadınlara göre; öteki kadının hep güldüğünü, hep eğlendiğini, hep kurbanlarını aşağıladığını düşünürler; öteki kadının nasıl ağladığını, erkeği gecenin bir vakti evine dönmek zorunda kaldığında kendini nasıl yenik hissettiğini, yalnızlığı nasıl bir yenilmişlik duygusuyla yaşadığını, kimsesiz gecelerde Kleopatranın masum ve güçsüz bir kız çocuğuna nasıl döndüğünü bilmezler, bunu umursamazlar da.
    Birisi onlara öteki kadının acı çektiğini söylese, en iyi yetişmişi, en kibarı bile bir anda değişip, Ne acı çekecek or****** deyiverir, o amacına ulaşamadığı için ağlıyor yalnızca, müstehaktır ona.Öteki kadın ise herkese karşı dövüşür; sevdiği erkeğe, sevdiği erkeği seven kadına, o kadını destekleyen bütün kadınlara, kalabalıkların ahlakına, kendi çevresine, ailesine karşı tek başına vuruşmak ve bu olağanüstü savaştan galip çıkmak zorundadır; öteki kadının yenilgisi çok acıdır çünkü, savaş meydanına bir kez çıktıktan sonra oradan yenilmiş olarak ayrılırsa ona bu meydana çıkmasını pahalıya ödetirler, laf dokundurmalarla, alaylarla, dedikodularla onu parçalar, bu savaşa girme cesaretini gösterdiğine pişman ederler.
    O yüzden bu savaş çok şiddetli geçer.
    Arthur Miller'ın Cadı Kazanında olduğu gibi yenileceğini düşünen öteki kadın bütün bir kasabayı şeytanların istila ettiğini ve baş şeytanın da kendisinin yenilmesine yol açan erkek olduğunu söyleyebilir, Catherine de Medici gibi rakibelerinin yemeklerine zehir koydurabilir.
    Hiçbir erkeğin anlayamadığı, bilemediği, inanılmaz yöntemlerle istihbarat faaliyetleri yürütülür, iki kadın birbiri hakkında neredeyse en mahrem bilgileri bile kimsenin anlayamayacağı kaynaklardan öğrenir, bu bilgileri değerlendirir, erkeğe ihbar eder, ihaneti, hatta cinayeti kışkırtır.
    Eğer bu savaşta iki kadın yenişemeyeceğini anlarsa, erkek bir türlü karar veremez ve savaşın biri lehine bitmesini sağlayamazsa o zaman beklenmedik bir şey olur ve iki kadın birden o erkeği yok etmek için uğraşır; öyle hırpalarlar ki erkeği, onu öldürmekle kesin bir karar vermek arasında bir seçime bütün vahşetleri, bütün cazibeleri, bütün silahlarıyla zorlarlar. Öteki kadının ortaya çıkmasıyla birlikte aslında herkes acı çeker.
    Bir eğlencenin, bir isteğin, bir sevginin, bir bağlılığın bu kadar süratle acı ve kedere dönüşebildiği belki de hayatımızda başka hiçbir örnek yoktur.
    VIII. Henry gibi hükümranlığını ve krallığın cakasını en pervasızca, en şımarıkça yaşamış bir kral bile Katolik karısı Catherine ile sevgilisi Anne Bn arasındaki savaşta sıkışıp yeni bir din icat etmek ve bütün memleketin dinini değiştirip yıllarca bitmeyecek kanlı bir din savaşının başlamasın neden olmak zorunda kalır. Ama o, kral olduğu ve krallar da kadınlar kadar vahşileşebileceği için, kadınlar arasındaki savaşı kazanan Anne Boleyn'i daha sonra o güzel başını vurdurarak cezalandırır.
    Her türlü duygunun ayaklanıp ortaya çıktığı, bu yer yer çok zevkli, yer yer çok acı, şefkatle şiddetin iç içe geçtiği neredeyse ölümcül macerada, tanrıların ve kadınların erkeklere yaptığı en büyük şaka ise, aslında her kadının öteki kadın olmasıdır.
    Bütün kadınlar aynı zamanda öteki kadın dır.
    En sıradanı, en durağanı, en kibarı, en sadesi, en dürüstü, en güvenilir olanı bile bir anda öteki kadın a dönüşebilir, hayattaki rolünü kendini bile şaşırtabilecek bir süratle değiştirir, bir savaşta kalabalıkları yanına alıp öteki kadına karşı savaşırken, bir başka savaşta kalabalıkları karşısına alıp herkesle savaşa girebilir; öteki kadın olmanın fettanlığına, çekiciliğine, yalnızlığına ve acısına bir anda kendini bırakabilir, bakışı, konuşuşu, yürüyüşü, saçlarının kesimi, görünüşü, dudaklarına sürdüğü rujun rengi aniden değişebilir.
    Öteki kadın her kadının içindeki ve belki de bu yüzden onu o kadar iyi tanıyıp ondan o kadar nefret eder.
    Zevk denizlerinin 'muse'leridir öteki kadınlar.
    HER KADIN ÖTEKi KADIN'A DÜŞMANDIR.
    VE, HER KADIN ÖTEKi KADIN OLMAYI ÇILGINCA SEVER.

    Ahmet Altan
    1 ...
  5. 2.
  6. haklıdırlar. kadının en büyük düşmanı yine kadındır. o yüzden erkek kankası kadınlar türemiştir.çünkü erkek kadına sadece 250 gram olarak bakar bu kadar. sadedir, yalındır. hamlelerini önceden kestirebilirsiniz. lakin kadın öyle değildir. dost başa düşman ayağa bakar. süzer de süzer.
    1 ...
  7. 3.
  8. diğer kadınların kıskançlığından, fesatlığından ve alttan alta, ondan daha fazlasına sahip olduğunuzu düşündüğü her konudan dem vurmaya, ayağınızı kaydırmaya çalışmalarından bunalmış kadındır. senelerce onları uzaktan ve yakından incelemiş ve kendi cinsiyle ilgili ciddi bilgilere ulaşmıştır zaten.

    erkeklerle takılmayı çocukluğundan beri seçmiş olanlar dikkat edin, daha dobra, daha dürüst ve kendini rahatlıkla tanımlayabilen, hayatını yaşayabilen, kendini ezdirmeyen kadın güruhundandır. erkeklikle kadınlık arasında sıkışıp kalmış ancak ikisinin de hakkını tamamıyla vermiştir. kadın olmak... nedir ki kadın olmak? asıl kadın, gerektiğinde hem erkek hem kadın olabilmektir. içinde tüm cinsleri barındırmasaydı iki cinsi de doğurabilir miydi ki?
    0 ...
  9. 4.
  10. kadın kıskanır kadını-kadın üzer kadını derdiniz ne kuzum.
    0 ...
  11. 5.
  12. Erkek sevmeyen erkeklerden her halükarda daha fazladır. Amaç nedir kimbilir.
    0 ...
  13. 6.
  14. E erkeginizle araniza girerse sevmemeyi gectim sikilir bile.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük