beni en çok etkileyen şiirlerdir. Direkt olarak müjgan, nalan, aysel, ayşe, elif gibi isimler verilerek yazılır. çoğunlukla kavuşamama ve hüzün işlenir. sanki onunla konuşurmuş gibi okunur yada arkadaşına onu anlatır gibi. onlara okuyorum ama sen anla der bi yandan yani bir yandan da bize anlatır aşkını yani. seninkinin adı müjgan değilse bile belki seninde hayatında bir müjgan veya bir aysel geçmiştir, geçmemişse bile bu duyguları yaşayabilsin der o duygulu insanlar.
benim en sevdiğim ve orijinal bir şiir olan "ah müjgan" şiiridir.
Semtimizin bir tanesiydi Müjgân,
saçları sırtına kadar sırma sırma dökülür.
Elleri ufacık, gözleri dört defa lacivertti.
Ve her ne hikmetse, o da bana gönüllüydü.
Öyle bir sevdim ki Müjgân’ı, dünyamı şaşırdım,
haddimi bilemedim, evleniriz gibi geldi bana.
Evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar, fakir soframız kurulur gibi geldi.
Sahil bahçesinde gazoz içerekten gizli gizli mal-ü hülya kurardık.
Sonra da çarşılara giderdik.
Eşya beğenirdik elden düşme;
aynalı konsolumuz, topuzlu karyolamız bile olacaktı.
Müjgan’ın her an her bir daim yanında olacaktım
ama olmadı, gitti.
Nereye mi?
Paraya gitti abicim, paraya...
nasılda sevmiştim yıllarca ben seni
her akşam bekledim yollarını
elbet bir gün biz yuva kurarız derken
duydum evlenmişsin sen zengin bir gençle
zengin olsaydım sensiz kalmazdım
her an düşünüp seni hiç ağlamazdım
param olsaydı aşkım kalırdın
seve seve yanımda benimle yaşardın
nikah resimlerimizi de çektirdik.
sonra karpuzcu raşit ağabeyinin kayınbiraderine borç ederekten
nişan yüzüklerimizi de yaptırmıştık.
ama müjgan takmadı bunu takamadı uçuverdi elimden.
meğer gizlice altın bir kafes bulmuş kendine.
müjganın gelinliğini hususi diktirmişler,
benim gibi kiralık tel duvak almaya kalkışmamışlar yani.
öyle sevindim ki. mesut ve bahtiyar olsun diye dualar ettim.
müjgan gibi bende birbirimize ettiğimiz sözleri ettiğimiz yeminleri unuttum.
bir daha mahalleye gelmedi müjgan, gelemedi.
bizim dar ve eski sokaklara otomobili sığmıyormuş dediler.
senede birkaç ay zaten avrupa'daymış dediler.
zaman şifalı bir ilaçtır, unutursun dediler,
unuttum bende. hiç aklıma gelmedi.
hatırlamıyorum bile müjganı. hatırlamıyorum..
Leyla'ya silinecek şiirlerdir.
Leyla,
Seni dün ışıksız bir sokakta gördüm.
Özlemişim güzel bakan çehreni,
-güzel insansın vesselam-
Seni gördüm,
Bir cebinde elin, diğerinde sigaran;
Seni gördüm.
Boşluğa bakıyordun,
Boşluğa yürüyordun,
Sağlam, güzel adımlarla
Boşluğa koşuyordun hep yaptığın gibi.
Seni gördüm,
Omuzunda yağmur,
Omuzunda eski bir yağmurluk,
Omuzunda dünya ve dünyada güzel olan ne vardıysa omuzunda.
-güzel insansın vesselam-.
Leyla,
Tutturmuşuz bir güzel insan olmaktır;
Sen, güzel insanlığınla ışıksız bir sokakta
Ben, bütün insanlığımla peşinde.
Tutturmuşuz bir güzel insan olmaktır; gidemiyor.
Ne hayrını gördün bugüne dek?
A güzel kızım!
Omuzunda eski bir yağmurluk var,
Ayağında evin olmayan toprak,
Yüzünde solmamış bir tebessüm;
Umudu hala çıra gibi yanan bir meczup.
A Leyla,
A güzel kızım!
Sen kendine ne yaptın?
Hangi sokakta bıraktın sana verdiğim atkıyı,
Boynuna hangi rüzgarı aldın?
Sen beni hangi bozuk bahçeden çağırdın Leyla?
Bu ne yaman iştir!
Burası
Hangi güzel ülke olmalıdır Leyla?
Tutturmuşuz bir güzel insan olmaktır;
Bu nasıl güzel insan olmaktır Leyla?
Sen, bütün gaddarlığınla asfaltsız bir yolda,
Ben, bütün acziyetimle peşinde.
Tutturmuşuz bir insan olmaktır; gidemiyor.
Bu diyarda asfalt olmalı Leyla,
Bu diyarda toprak olmalı,
Bu diyarda, senin omuzunda adım adım dolaşan bir bulut olmalı;
Bu diyarda, senin omuzunda olmalı.
Omuzunda yağmur,
Omuzunda yoksul bir yağmurluk;
Umudu hala çıra gibi yanan bir meczup.
Leyla!
Korkuyorum.
Boşluğa bakıyordun,
Boşluğa yürüyordun,
Yarım, umutsuz adımlarla
Boşluğa yürüyordun.
A güzel kızım,
A benim çıra gibi yanan meczubum!
Sen beni hangi bozuk bahçeden çağırdın?
Bu ne yaman iştir,
Bu nasıl bir yağmurdur Leyla?
Çek şunları üstümden,
Al şunları üstümden.
Atkımı bok dolu bir çukurda buldum,
Umudu çıra gibi sönen bir meczubum.
Beni bırak,
Takıntılarım var.
Git buradan Leyla, Git!
"Kalbini kıracağım." dedim.
"Omuzların düşecek,
Yağmurun düşecek." dedim.
"Yağmurluğun düşecek."
Umudum çıra gibi sönüyor Leyla.
A Leyla,
A güzel kızım,
Sen kendine ne yaptın?
A Leyla,
A güzel kızım,
Sen
Bana ne yaptın?
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadi kirik kus merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
Ulur aya karsi kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavsanlar daga
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yagmur igri igri düser topraga
Ulur aya karsi kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakisin ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Acma pencereni perdeleri çek..
Zeytin agaçlari sögüt gölgesi
Bende çikar günes aydinliga
Bir nisan yüzügü, bir kapi sesi
Seni hatirlatiyor her zaman bana
Zeytin agaclari, sögüt gölgesi
Zambaklar en issiz yerlerde açar
Ve vardir her vahsi çiçekte gurur
Bir mumun ardinda bekleyen rüzgar
Isiksiz ruhumu sallar da durur
Zambaklar en issiz yerlerde acar
Ellerin ellerin ve parmaklarin
Bir nar çiçegini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadin
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmaklarin
Zaman ne de cabuk geciyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göge bu kadar
Zaman ne de çabuk geciyor Mona
Aksamlari gelir incir kuslari
Konar bahcenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sari
Ahhh! beni vursalar bir kus yerine
Aksamlari gelir incir kuslari
Ki ben Mona Roza bulurum seni
Incir kuslarinin bakislarinda
Hayatla doldurur bu bos yelkeni
O masum bakislar su kenarinda
Ki ben Mona Roza bulurum seni
Kirgin kirgin bakma yüzüme Roza
Henuz dinlemedin benden türküler
Benim askim sigmaz öyle her saza
En güzel sarkiyi bir kursun söyler
Kirgin kirgin bakma yüzüme Roza
Artik inan bana muhacir kizi
Dinle ve kabul et itirafimi
Bir soguk, bir garip, bir mavi sizi
Alev alev sardi her tarafimi
Artik inan bana muhacir kizi
Yagmurlardan sonra büyürmüs basak
Meyvalar sabirla olgunlasirmis
Birgün gözlerimin ta içine bak
Anlarsin ölüler niçin yasarmis
Yagmulardan sonra büyürmüs basak
Altin bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanli kus tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapali gece güne
Altin bilezikler o kokulu ten
Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadi kirik kus merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller
hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
hoş geldin kadınım benim hoş geldin.
Abdurrahim Karakoç bu şiiri gençlik çağında sevdiği, "seviyordum ama olmadı" dediği bir kıza yazdığını söylemiştir. Kızın adı başkadır, orası şairde saklıdır, Mihriban ise onun temsil eden bir semboldür sadece.
Mihriban
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban
Yar, deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban
Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban
Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk değince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban
Boşa bağlanmış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Şaştım kara bahtım tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban
Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban.
Mevhibe Beyat ismini bilmiyorsanız bile Lavinia'yı mutlaka duymuşsunuzdur. Güzel Sanatlar Akademisi'nde okuyan ve güzelliğiyle dillere destan olan Mevhine Hanım'a duyduğu karşılıksız aşk Asaf'a bu dizeleri yazdırmıştır.
Lavinia
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun, ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
incinirsin.
Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme, lavinia
Adını gizleyeceğim.
Sen de bilme, lavinia.
Ahmed Arif genç yaşında aşık olduğu ve bu aşkı kalbinden uzun yıllar taşıdığı ancak dostluktan öte bir karşılık bulamadığı Leyla Erbil'e pek çok şiir yazmıştır ama en meşhuru muhakkak ki şudur:
Hasretinden Prangalar Eskittim
Seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...