bazıları ilişkiyi kurma sürecinde bol tepişen ama ilişki kurulduktan sonra kuzuya dönendir. "olmadı lan bu iş" dersiniz ama bir ümit devam edersiniz. bir de bakarsınız ki abla çoktan havaya girmiş bile. hem de hiç zorlanmaz patinaj çekmezsiniz bir noktadan sonra, hatta daha hızlı bile gider araba. bir tepeye çıkmak gibidir kadınlarla ilişki kurmak zirveyi bilmezsiniz ama körlemesine çıkarsınız. hızlı bir iniş varsa bilin ki zirveyi geçtiniz ve işler rayına oturdu. sonrası dadından yinmez.sabırlı olun.
charles bukowski'nin en önemli eserlerinden biri.
at yarışları, kadınlar ve içki üçgeninde bir kitap.
yalın, dürüst, etkili bir anlatım, bir dostu dinlemek gibi... bukowski kadınları ne kadar tanıyabildi tartışılır belki ama siz onu tanıdığınızı hissedersiniz bir yerlerde.
düşünüp düşünüp tam bir cümle kurulamayan. hakikaten karışıklar. 10 dakika önce kollarında yatmaktan son derece mutlu olduğunuz hatunun 10 dakika sonra ağzını yüzünü dağıtmak istiyorsunuz. hayır efenim bunun sebebi erkeklerin psikopatlığı değil kadınların erkeklere olan etkisidir.
analarımız, bacılarımız, sevgililerimiz. iyi hoş da azizim kafama takılan bir mevzuu var. düz saçı olan saçlarını kıvır kıvır, dalga dalga yaptırmak için kuaföre koşturup durur. kıvırcık saçı olan, saçlarını düz yaptırmak için kuaföre koşturup durur. anlayan varsa beri gelsin.
yüzlerce erkek ilgilenir bir gemiyle, gemi kuralları serttir, nettir.
gemicilik dili, gemicilik kuralları globaldir, değişmez.
ve kadınlar yüzlerce erkeğin kendileri ile ilgilenmesinden çok hoşlanırlar.
ancak yine de bir kaptana ihtiyaç duyarlar.
ve bir geminin, tek bir kaptanı olur.
gemi yoksa kaptan yok. kaptan yoksa gemi de yok.*
hayatta en çok istedikleri sevdikleri erkek tarafından sevilmek olan hemcinslerim. kariyer falan sonra gelir çoğu için. bir de birbirlerini çekemez bunlar çoğunlukla.
Kadınlar: giysilerinin rengi, konuşma tarzları, bazılarının yüzündeki acımasızlık ifadesi, ya da saf, neredeyse büyüleyici kadınsı güzellik daima etkilemiştir beni. Bizden üstünlükleri vardır: herşeyi çok daha iyi planlarlar ve organize ederler. Erkekler bir futbol maçı izler, bira içer, ya da bovling oynarken, kadınlar bizi düşünüyorlar, bizi kabul edip etmeme, atıp atmama, öldürüp öldürmeme, ya da sadece terkedip etmeme konusunda enine boyuna düşünüp karar veriyorlardır. Sonu pek önemli değil; ne yaparlarsa yapsınlar sonunda biz yalnız kalıp kafayı yiyoruz.
(bkz: charles bukowski)
"Berberlerden nefret ederdim, bu yüzden saçımı kesecek bir kadın bulamazsam kendim keserdim onları. Traş olmayı sevmezdim. Uzun sakalları da, o yüzden sakalımı iki üç haftada bir makasla kendim keserdim. Gözlerim bozuktu ama okuma dışında gözlük takmak gibi bir alışkanlığım yoktu. Dişlerim kendimindi ama sayıları çok fazla değildi. Burnum ve yüzüm çok içki içmem yüzünden kıpkırmızıydı. Işık gözlerimi rahatsız ettiği için kısık kısık bakardım. Herhangi bir teneke mahallesinde hiç de yadırganmayacak bir tipim vardı." charles bukowski 'nin kadınlar kitabından bir paragraf.
bukowski'nin kadınlarla alakalı şöyle bir paragrafı da mevcuttur.
Şikayet etme makineleri diyorum ben onlara. Erkek ağzıyla kuş tutsa yaranamaz kadına. Bir de isteri krizlerini hesaba katarsan. unut gitsin. Dışarı çıkıp arabaya atlar ve gazlarım, nereye olursa. Yoktur başka yolu. Yapıları farklı galiba, değil mi? isteri krizine girerler. konuşamazsın. Sen gitmeye kalkarsın, anlamazlar. Bir kadının tiz sesiyle: NEREYE GiDiYORSUN? Kaçıyorum burdan, bebeğim. Benim kadın düşmanı olduğumu düşünüyorlar, ama değilim. Kitaplarımı okumayıp duyduklarıyla karar veren insanlar bunlar. Bukowski kadın düşmanı bir domuzdur. Bunu duyuyorlar ama işin aslı nedir diye merak etmiyorlar. Evet, zaman zaman kadınları aşağıladığım doğru, ama erkekleri de aşağılıyorum. Hatta herkesten çok kendimi aşağılarım. Birinin aşağılanmayı hak ettiğini düşünüyorsam aşağılarım erkek, kadın, çocuk, köpek, fark etmez. Kadınlar fazla hassas, ayrımcılığa maruz kaldıklarını sanıyorlar. Onların sorunu da bu.
dünyadaki birçok erkeğin farklı bir şekilde yaklaştığı farklı değerler yada değersizlikler verdiği canlı türleridir. nietzsche kadınların kırbaçlanmaları gerektiğini söyleyip durdu ve hep mesafeliydi çünkü yaralıydı, bukowski için kadın nefes kadar önemliydi mutlaka olmalıydı herzaman sevdi değer verdi, albert camus onları saçma bulurdu, boris vian bir kadını oturtup ona saksafon çalacak kadar romantikti. aslında hepside kadınlarının yanlarında olmasını arzulamıştır bi şekilde. onlarda uyumak, sabah birlikte uyanmak gibi ama kadınlarla yaşadığı tecrübeler hepsinin fikir haritasını çizmiştir beyinlerinde, bu aslında bütün erkekler için böyledir hemen hemen.
Mavi dövmeleri
Ve bitmek bilmez yasların çürük izleriyle
Durup ateşe bakıyorlar.
Rüzgâr estiğinde hepsi ürperiyor
Göğüsleri değiyor toprağa
Ellerinde yanan odunlar taşıyan kadınlar
Siyah kazanların pası çökmüş yaşlılığıyla
Dolaşıp duruyorlar.
Ateşin öfkesi kabardığında
Sesler artıyor.
Orada ateş hiç bitmiyor
Söndürmek bir belâ
Göğüsleri pörsüyen kadınlar
Ellerinin korkunç inceliğiyle
Tutacakları odunların sertliğini düşünmekte
Ve susmaktalar.
Sustuklarında yaşları farkedilmiyor
Toprak kokuyor bağırdıklarında
Nereye yaslanacaklarını unuttuklarından
Gözlerini toprağa bırakıyorlar
Çünkü bulutlar gökte kalıcı değil
En içten
Toprağa veriyorlar kendilerini
Ve kokuyorlar arasıra