Doğurabilme yeteneğine sahiptirler. Aslında erkeklerden tek farkı budur.
Bunun dışında erkek kadın aynıdır sadece biyokimya yapımız nasıl davranacağımızı, nasıl bir fiziksel görünüme sahip olacağımızı belirler
Nerdeyse kadın gibi erkek. Neredeyse erkek gibi kadında vardır.
şeytan olarak addedilirler. çok tuhaf ki bazen ben de böyle düşünüyorum. kadınlar şeytana eşittir diyorum.* ama anlamadığım nokta ise bu şeytan dediğimiz varlıklar nasıl oluyor da bir tatlı söze kanıyorlar. şeytan değil mi bunlar. evet. ee nasıl oluyor o zaman. kafam çok karışıyor.
hem karşı cinsle hem hem cinsleriyle sorun yaşayabilen yegane varlıklardır.
ve bu sorunun temel sebebi hep aynıdır "kıskançlık"...
hem cinsinse uzak durulası, değilse uzak durulması bi yana karşı konulamayandır.
"bazı kadınlar pahalı hediyeleri severler. spor arabaları, lüks mekanları, hesap ödeyen abileri.
bazı kadınlarsa, saçlarının taranmasını severler. ayaklarına oje sürülmesini, uyumadan önce masal anlatılmasını, gözlerinin içine bakarak gitar çalan adamları.
bazı kadınlar takım elbise severler, kaslı kollar. bazı kadınlar oduncu gömleği severler. ve bira göbeği.
bazı kadınlar kışları kayak yapmak isterler. bazıları, beyoğlunda el ele tutuşup közde mısır yemek.
bazı kadınlar özel günlerde parfüm hediye eder, bazı kadınlar her gün aynı ten kokusuyla uyanmak için canlarını verirler.
bazı kadınların telefon rehberleri kalabalıktır. bilirsin. diğer bazıları ise defalarca aynı mesajı okuyup ağlarlar.
bazı kadınlar kızlarla caddede bilmem ne keyfi yaparlar. bazı kadınlar evlerinde suyu şişeden dikerek içerler.
(gerçekten yalnız insanlar bardak kullanmaya gerek duymazlar çünkü.)
o bazı kadınlar hiç kaybetmezler değil mi. onlar hiç beklemezler, bekletirler. onlar sürüklenmezler, sürüklerler. ağlamazlar, ağlatırlar. canları istediğinde sevişir, sıkıldıklarında siktiri çekerler.
sen olamadın değil mi o kadınlar gibi. hiçbir zaman olamayacaksın da.
zaten, olma da.
çünkü yıllar sonra onlar kocaları metresleriyle kaçamak yaparken, haftasonları alışveriş merkezlerinde mutsuz çocuklarını kollarından sürükleyip kendilerine ayakkabı bakacaklar,
sense pazarları evinin balkonunda hala deliler gibi sevdiğin kocan gazetesini okurken, küçük sevimli çocuklarınla yumurta tokuşturup, gülüşüyor olacaksın."
(bkz: ebru vatansever) *
hala anlaşılamamış varlıklardır.o yüzden onları sevmeye devam ederiz çaresiz. onlarla olmaz onlarsız da olmaz. garip bir çelişkidir bu ama kaçınılmazdır. mutlu olmak ya da filozof olmak için evleniriz onlarla. bizi doğurur büyütür yetiştirir yıkar paklar yedirir içirir uyuturlar. doğumdan ölüme dek muhtaç olduğumuz çiçeklerdir.
--spoiler--
sevdiğiniz kadın, sizi anlaması ve biraz şevkat göstermesi için, çocuklaşıp ruhunuzun gizlerini ve umutsuzluklarınızı paylaştığınız an, sizin kendisi ve diğerleri gibi aslında insan(!) olduğunuzu görür ve onu kendi umutsuzluk batağından hayal bulutlarına ulaştıramayacağınızı düşünür, hayal kırıklığına uğrar..
kadınlar için yarı tanrı olmak gerekir; kanı akmayan.
--spoiler--
"belki daha düşük düzeydeki, ama daha incelikli ve daha hafif türlerdeki varlıklarda olduğu gibi kadınlarda da gönlümüzü rahatlatan bir şey buluruz. kafaları her zaman eğlenceyle, gelip geçici heveslerle ve giysilerle dolu yaratıklarla karşılaşmak ne büyük bir zevktir. onlar, yaşamları sınırsız sorumluluklarla dolu, baştan aşağıya gerginlik içinde yaşayan ciddi erkek ruhlarını büyülerler."
...ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
ve kadınlar;
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
ve ayın altında kağnılar
yürüyordu akşehir üzerinden afyon`a doğru.
(bkz: nazım hikmet ran)