Çocukken girdiğim olağanüstü et baldır tapınağı. Bin yıllık bir yapıydı, büyük kubbesi taştan, dört küçük kubbesi ve pencereleri kehribar sarısından saydam camdı. Güneş ışığı dolan bu hamamda en yaşlı ve pörsümüş beden bile tanrıça gibi görünüyordu. Fakat gel gör ki salına salına taş kubbenin altındaki göbek taşa geldiklerinde, ütopik tanrıçalar dispotik bir ucubeye dönüşüyorlardı. Kuytular vardı bir de, loş dehlizler, erotik silüetler... ikinci gidişimde güneşin nerden doğduğu soruldu, şuradan dedim. Büyümüş bu dedi kadın anneme, büyüklüğün kötü bir şey olduğunu 7 8 yaşlarında öğrenmiş oldum.