erkeklerin kendileri için bir şeyler yapmasını bekliyor olmaktır. sevilmekle yetinmemek demektir. kadınlar aşık olmaz, kafalarında kurdukları ideal erkeğe sizi evirmeye çalışırlar.
türkiye gibi gelişmemiş ülkelerde zor olmalı. özgürlük yok yahu !! hep bir etiketleme hep bir yasaklamalar dayatmalar tacizler falan.. aile baskısı bir yandan mahalle baskısı bir yandan baskıda baskı.. zor olsa gerek.
Kimilerine göre çok basit olarak adlandırılsa da hiç öyle değil , çok zordur ne yapsan kötü algılanma potansiyeli ekstra yüksektir . Hep bir şekilde hayatın her kısmında zorlar , erkeklerin bakış açısından zorlar . Çoğu zaman kadın olduğumdan şikayetçi olurum ama bunun en büyük sorumlularından biri siz erkeklersiniz . Üzgünüm genele hitap ettiğim için ama zaten kendinizi sorumlu tutmuyorsanız , alınmazsınız da ...
kadını duygusallığın bahçesi diyerek onu inceliğin şahı yaptı yaratan. Erkeklerse o bahçeyi her türlü zararlı etkenden koruyan çitlerdi. Bahçe olmasa çitlerin bir anlamı olmazdı. Ama ne erkek ne de kadın, yaradılışın sırrındaki o derinliğe kulaç atamadı yeterince. Ki atsaydı; iki yarımın nasıl güzel bütün olduğunu görebilirlerdi. Kadının kanayışı, kırılışı, öldürülüşü belki erkek elindendi ama o erkek, bir başka kadının rahminden doğmamış mıydı? Bu ironi insanlığın kanamasını hızlandıran bir çıkmaz değil miydi? Peki bu çıkmaza imza atanların yüklendiği vebal?
Eğitimlisi, eğitimsizi cinsiyette eşitliğin anlamını başka yerlere çekerek kaç çocuğun, kaç kadının, kaç ananın gözlerindeki yaşı çaresizlikle nikâhlanmadı mı? Cinsiyette eşitlik, hak da eşitlik iki ayrı olgu iken; hırsın ve manevi eksikliğin verdiği rüzgâr ile kadını erkeğe, erkeği ise kadına çevirmedi mi? Oysa saçlarının her bir teli şiir olan kadına, ‘kurban olurum’ diyen adamlar yakışmaz mıydı en çok aşka. Yaratan, her bir cinsi de farklı farklı özellikleri ile üstün yaratmamış mıydı?
bu çelişkiler yumağında kadınsanız ve kanatlanmak istiyorsanız; ya cesaretinize sıkı sıkı sarılmanız lazım ya da kabuğunuzun en ıssız köşesine çekilip demlene demlene kendinizi bulmanız gerekir. Çünkü erkeğin topukları üstüne basarken giydiği beyaz bir çorabı uyumun adı yapan toplum, kadının basma eteğindeki pembe çiçeklerin çokluğuna bile gerekçe arayabilir.
Cehaletin, doymamış ruhların, kalp penceresi kırık bedenlerin, kadına yaklaşımı hep cereyan yapar ve zararı mutlaka kadın görür.
Kadınsanız ve birkaç kelam yazıyorsanız kelimelerinize bile kota konur. Kurduğunuz cümleye.. Hatta aşkın kilimini dokuyan parmak uçlarınıza dahi bunun hesabı, hakkını vere vere sorulur. Zira aşkı sadece kadın/erkek arasındaki his ile sınırlandıran dimağların ördüğü ağ, bir kadın yazarın kaleminin ömrüne silgi olmanın zifiri keyfini yaşar.
Oysa kadın olmak; dünyayı anlamlı kılan iki değerli güzellikten biri değil miydi? Erkeğinin yanında, arkasında, kalbinin kıyısında, ruhunun köşesinde, kısacası onun yarısında/yarasında göveren aşk değil miydi kadın? Hangi kadın yoktur ki; kanatları kalbini saran erkeğin kokusuna meftun olmasın. rahminde ağırladığı oğlana ana olmasın. Hangi kadın yoktur ki; sesi sesine değdiğinde kirpiklerindeki dem düşmesin erkeğinin ruhuna. Ve hangi kadın yoktur ki; başını yasladığı baba omzuna gözü kapalı teslim olmasın.
Ki o huzuru kaybettiğiniz yerse, garip bir yarışın belki de savaşın başladığı ketum bir sessizliktir. O sessizliğin devamı en çok kadının göz pınarlarında can bulur. Sonrası mı? Sonrası, gürültünün kozasında kendini yırta yırta büyüyen parçalanmışlıklar narası..
Kadın ve erkeğin elbirliği ile doğurduğu ‘üstünlükteki sen ben savaşı’ değil mi ki, her iki cinsi birbirine bileyleten. Erkeklerin kontrolsüz sahiplenişlerinin meyvesi kadına şiddet, kadın cinayeti olarak ortaya çıkmakta.. Bunun sorumlusunun tüm erkeklere yüklenmesi de ayrı bir hata. Zira şiddeti kadına hak gören o birkaç erkeğin yetiştirilme tarzından, geldiği topluma kadar, çocukluğunda ruhuna mıhlanmış korkulardan, yanlış öğrenmişliklere kadar birçok şey hatanın da parçasıdır artık. Sonuçları çok acı olan olaylarsa kadına düşen yazgı payıdır.
Kadının adı var mı yok mu tartışmalarının süregeldiği yorucu bir ortamın tam göbeğindeyiz. Kadın kendini ispat etmenin tek yolunun ekonomik olarak ayakta durmak olduğunu düşleyedursun, erkek de bedensel gücünün ona kattığı imparatorluğu devam ettirmeye dursun hakikat her iki cinse rağmen; kirlenmeye, eksiltilmeye, silinmeye yüz tutmuş her eylemi yine kendi içindeki ayna ile onarmaya devam edecektir.. umarım yani.