eşitlik...evet... olabilir...
tanrı ile erkek arasında ki dialoğa bi göz atalım.
erkek:tanrım kadınları neden bu kadar güzel yarattın.
tanrı:onlara aşık olasınız diye.
erkek:ama niye bazen aptal oluyorlar.
tanrı:onlar da size aşık olabilsin diye.
yüz yılın değil, "aşk mı para mı"'dan sonra tüm tarihin en geyik/gereksiz tartışmasıdır. şöyle ki;
bir kere eşitlikten bahsederken, ortada bir konu olması gerekir. neye göre eşitlik? fizyolojik açıdan mı, biyolojik açıdan mı, zeka bakımından mı, kanunlar önündeki eşitlik mi ve daha bir sürü şey. hepsinin tek tek tartışılması, belli katsayıların verilmesi*, sonra bu katsayılarla üstün olunan konu sayısının çarpılması gerekmektedir ki eşitlik var mı yok mu ortaya çıksın. katsayıların neye göre verileceği ise meçhuldür, kimine göre zeka daha önemliyken, kimine göre kuvvet önemlidir. o yüzden kasmaya gerek yoktur, gül gibi geçinip gidilmelidir.
-erkeklerin tarih boyunca yüceltilmesi ve kadın haklarının ihlal edilmesi durumunun kadınlarda yarattığı ağır yük nedeniyle ortaya atılmış eşitlik fikridir.
-yaratıcı kadını erkeğin kaburga kemiğinden yaratmıştır ama bu kadınların 2.sınıf olduğunu göstermez.
-yaratıcı katında kadın-erkek tüm kullar eşittir,önemli olan yaratıcının emirlerine uymaktır,asıl üstünlük budur.
-kadın-erkek bedensel olarak birbiriyle eşit değildir.her iki cinsin de baskın ve cılız kalmış özellikleri vardır.ama bu onları birbirleriyle taban tabana zıt yapmaz ve herhangi bir cinsin yüceltilmesini,aşağılanmasını gerektirmez.
-kadın ve erkek toplumda ve dinde aynı kurallara uymak zorundadır.anayasa bile kadın anayasası,erkek anayasası gibi bölümlere ayrılmamıştır.tek bir anayasaya her iki cins te uymak zorundadır.
-kadın ve erkek eğer bir elmanın iki yarısı gibi düşünülürse,birbirleriyle uyumu tam bir elmayı oluşturur.
-erkek ve kadının birbirinden bedensel,fiziksel,zihinsel,kişiliksel farklılıkları olduğu ama buna rağmen eşit haklara sahip olduğu düşünülürse işte eşitlik o zaman sağlanacaktır.
yıl 3000 olsa bile olmayacak eşitliktir. şöyle bir kıssadan hisse ile örnek verelim:
"Adam oğlunu arabasıyla okula götürüyor. Yolda bir kaza oluyor ve baba ölüyor. Çocuk ağır yaralı. Ambulans geliyor. Çocuğu hastaneye kaldırıyorlar. Çocuğun hemen ameliyat olması gerekiyor. Ameliyat masasına yatırıyorlar. Çok geçmeden cerrah içeri giriyor ve çocuğu görür görmez, ben bu çocuğu ameliyat edemem, diyor, bu benim oğlum... Acıklı öykümüz bitti... Ne olup bitiyor? Çocuğun iki babası mı var? Hayır, çocuğun iki babası yok.... Babalardan biri üvey mi, hayır... Cerrahın oğlu yaralanan çocuğa çok mu benziyor? Hayır... Yanıt son derece doğal. Beynimizin nasıl kalıplara girdiğine çok güzel örnektir bu bilmece. Beynimiz öylesine kalıplaşmış ki, cerrahın kadın olabileceğini, yani çocuğun annesi olabileceğini düşünemiyoruz bile... Kadın-erkek eşitliğinden yana olabiliriz, ama eşitsizlik biz ayrımına varmadan beynimize işlemiş."
Aslında insan olmada bir eşitlik söz konusu. Eşitlik, iyi de kiminle eşitlik. Zira burada insan modeli olarak da erkek ele alınmış oluyor bir yerde.
Kadınlar, erkeklerle eşit olmak istiyor. Peki neden? Ya da hangi erkeğe eşit olmak istiyorlar? Erkekler arasında da sınıfsal farklar var. Üst sınıftan bir kadın neden alt sınıftan bir erkekle eşit olmak istesin? O yüzden insan olarak eşitliği düşünmek gerek. Fakat insan dediğimiz şeyin de modelini erkek kurmuştur.