sığ, çok basit ve söylenilmesiyle sıyrılmaya çalışılan bir cümle.
Dr. H. Sabri Erdem'in yazısındandır.
Kader, farklı ekollerce değişik şekillerde ele alınan ve dolayısıyla farklı çözümler getirilen problemlerden birisidir. Bu çözümlerin günümüz açısından ihtiyacımızı karşılayacak doğru bir çözüm olmadıklarını söyleyebiliriz. O halde bizim açımızdan kader, çözüme kavuşturulması gereken bir problemdir. Bu da kadere yeni bir metotla farklı bir çözüm getirmemiz anlamına geliyor. Biz bu probleme anlambilimi metot olarak kullanarak Kuran çerçevesinde çözüm getirmeye çalışacağız ki bu daha objektif bir çözüm olacaktır. Çünkü bu yaklaşım, kişilerin ve ekollerin yöntem ve çözümlerinden mümkün olduğunca etkilenmemeyi gerektirir. Dolayısıyla Kuran çerçevesinde hem dil hem de konu bağlamına göre kader kelimesinin birbiriyle ilişkili olan temel ve yan anlamlarını tespit ederek bu probleme anlambilim açısından bakmış olacağız.
Ancak her şeyden önce farklı iki ekolü oluşturan Kelâmcılar ile hadisçilerin kadere nasıl çözüm getirdiklerini kısaca görmemiz gerekiyor. Ortak nokta olarak her iki ekol de kaderi insan fiilleri ile bağlantılı olarak ele alıyor ve buna bağlı bir çözüm getirmeye çalışıyorlar. Örneğin Maturîdî ve bu ekolün diğer bir temsilcisi Nesefî, kaderi fiilindeki Allah ile ilgili yönle (1) bağlantılı olarak ele alıyor ve bu bağlamda kaderin iki anlama geldiğini ortaya koyuyorlar:
1-Bir şeyin kendisi üzerine meydana geldiği ve ortaya çıktığı ölçüdür. Yani iyilik ve kötülük , güzellik ve çirkinlik , hikmet ve sefehle ilgili olarak her şeyi olduğu hal üzere yapmaktır. Bu da hikmet anlamına gelmektedir. Zira her şey bulunduğu hal üzere ve kendisine en layık bir şekilde kılınmakta ve takdir edilmektedir. (2)Meselenin daha iyi anlaşılması için buraya Tebsirenin metnini almayı uygun buluyoruz:(3)
Yazarların kaderin birinci anlamıyla ilgili olarak , bir şeyin bir şey olarak kılınması anlamına yer vermeleri kaderin Kuran daki manalarından birisi ile uyum halindedir. Zira Enam suresi 96. Ayette şöyle denmektedir: (Tan yerini ağartan , geceyi dinlenme zamanı , güneşi ayı vakit ölçüsü yapan O dur. işte bu , yüce Bilginin düzenlemesidir). (4)
Ayete göre gecenin dinlenme zamanı , güneş ve ayın vakit ölçüsü yapılması veya kılınması taktir anlamında kullanılıp, insan fiili ile ilgili olarak kullanılmazken , yazarların birşeyin (fiilin) iyi veya kötü, güzel veya çirkin olarak kılınmasını kaderin birinci anlamı olarak ele almaları fiil ile bağlantılı olarak yaptıkları bir yorum olmaktadır.
Kaderin ikinci anlamı ise şudur: Her bir şeyi mesela (insan fiili) zaman ve mekan, mükafat ve ceza itibarıyla açıklamak(1) Tabsire nin metni şöyledir:
Maturîdî ve Nesefînin kaderin ikinci anlamını zamanla ilgili olarak anlamaları , kaderin Kuran daki anlamlarından birisiyle uyum halindedir. Nitekim Murselat surezi 21. Ve 22. Ayetler şöyledir:
(Onu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirmedik mi?) Ayette kader zaman anlamında olmakla birlikte yazarların kaderin zaman anlamını insan fiiline bağlı olarak açıklamaları yine bir yorum olmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar bize , Maturîdî ve Nesefînin kaderi, insan fiili içinde bu fiilin Allah ile ilgili yönüyle bağlantılı olarak değerlendirdiklerini göstermektedir.
Şimdi de hadisçilerin kadere nasıl bir anlam verdiğini görelim: ibn Teymiyye kadere imanın iki derecesi olduğundan bahseder:
1-Allah kadim ilmiyle mahlukatın ne amel yaptığını, taat , isyan, rızık ve ecelle ilgili olarak onların tüm hallerini bilir.
2-Kaderin ikinci derecesi Allahın meşieti ve herşeye şamil olan kudretiyle ilgilidir. Allah mevcudat ve madumatttan herşeye kadirdir. (2)ibn Teymiyyeye göre Allahın herşeye kadir olmasının anlamı içerisine insan fiilleri de girmektedir.( 3) Görüldüğü üzere Kelâmcılarda olduğu gibi hadisçiler de kaderi insan fiiliyle bağlantılı olarak açıklamaktadır.
itikadî ekollerin kaderle ilgili çözümünü ana hatları itibarıyla gördükten sonra problemi şu şekilde ele almak mümkündür.Öncelikle kaderin Kelâm kültüründe ortaya çıkan bir problem olduğunu ve ekolleren bu probleme kendi metot ve anlayışları çerçevesinde çözümler getirdiklerini, dolayısıyla tüm bu çözümlerin Kuran'ın kendisinden ayrılmasının mümkün olduğunu görmemiz gerekir.B u durumda probleme yeni bir çözüm getirmek için Kuran çerçevesinde kalarak yeni bir metotla problemi ele almak zaruri görülmektedir. Bu yeni metot da anlambilimdir. Böylece kaderin Kuran çerçevesinde anlamını aydınlatmamız, bunun için de kader kelimesi ile müştaklarının ve kaderle ilgili ayetlerin Kuran'da hangi anlamlara geldiğini ortaya koymamız gerekir.(4)Yani kaderi hangi ayetlerde ve bağlamlarda hangi anlama geldiğinin ortaya konması problemi çözmede bize büyük ölçüde yardımcı olacaktır.
Ayetleri gözden geçirdiğimizde kaderin temel anlamının güç yetirmek olduğunu görüyoruz. Temel anlamı bu şekilde almamız gerekiyor. Zira böylece diğer anlamları bu anlama bağlı olarak açıklamak mümkün olmaktadır. Kaderin bu temel anlamıyla ilgili olarak Mülk suresi birinci ayeti örnek olarak verebiliriz:
(egemenlik elinde olan Allah yücedir ve Onun gücü herşeye yeter.) Ayette kader , güç yetirmek anlamındadır. Mülk ile güç yetirmek arasında bir ilgi vardır. Mülk elinde olanın her şeye gücü yeter. Kuran'da kaderin bu anlamda kullanılışı ile ilgili bir çok örnek vardır. Ancak biz bununla yetinmek istiyoruz.
Bu temel anlamından başka , kaderin güç yetirmeyle bağlantılı olan bir diğer anlamı ölçüdür. Hicr suresi 21. Ayet: ( Katımızda hazineleri olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak bilinen bir ölçüye göre indiririz. )
Ayette Allahın katında olanın bir ölçü ile indirildiği ifade edilmiştir. Burada kader kelimesine güç yetirme anlamının verilmesi pek uygun düşmemektedir. Zira Allahın katında olanın bilinen (belli) bir güç yetirmeyle indirilmesi demek , o şeyin belli bir kanun ve nizam dahilinde indirilmesi anlamına gelecektir. Bu ise o şeyin belli bir ölçüye göre indirildiğini ifade eder.
Kaderin bir diğer manasını Talak suresi 7. Ayette bulmaktayız:
( Genişlik sahibi olan kimse nafakayı genişliğine göre versin; rızkı kendisine yetecek kadar olan kimse, Allahın kendisine verdiğinden versin;Allah kimseye verdiği rızkı aşan bir yük yüklemez. Allah güçlükten sonra kolaylık verir.)
Ayette kader rızkın daraltılması anlamında kullanılmıştır. Zira rızkın bir kimse için güç yetirilmesi , rızkın o kimseye belli bir ölçü ile verildiğini, belli bir ölçüye göre verilmesi de ölçüsüz, bol bir şekilde verilmediği yani rızkın o kimse için daraltıldığı anlamına gelmektedir. Ayrıca ayette ifadesinden önceki kısmın , kaderin anlamının bir kimsenin rızkının daraltılması şeklinde anlaşılmasında rolü vardır. Çünkü her iki ifade birbiriyle ters anlamlıdır. Birinci kısımda imkanı geniş olma (zengin olma) durumu sözkonusu olduğuna göre ikinci kısımda rızkın daraltılması anlamı ifade edilmiş olmaktadır.
Mürselat suresi 21. Ve 22. Ayetlerde kaderin bir başka anlamını buluyoruz:
( Onu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirmedik mi?)
Ayette insanın yaratıldığı suyun sağlam bir yerde bilinen bir süreye kadar tutulduğu ifade edilmiştir. Yani kader zaman anlamı ile ilgili olmaktadır. insanın kendisinden meydana geldiği suyun belli bir kadere kadar bir yere yerleştirilmesine iki anlam verilebilir. Bunlardan birincisi belli bir güç yetirmeye kadar bir yere yerleştirilmesi ikincisi belli bir zamana kadar bir yere yerleştirilmesi. Bu anlamlardan ikincisi tercih edilmiş olmakla beraber birinci anlam da verilebilir. Hatta buna bağlı olarak belli bir ölçü ve sınıra kadar bir yere yerleştirme anlamı da verilebilir. Zira burada Allahın insanın meydana geldiği suya güç yetirmesi o suyun kendi durumu , zamanı veya mekanı kategorileriyle ilgilidir. Ayette suyun mekanı hakkında bilgi veriliyor. O halde geriye suyun durumu ve zamanı ile ilgili hususlar kalmaktadır. işte bunlardan birinci anlam da mümkün olmakla birlikte ikincisi olan zaman anlamı tercih edilmiştir . Yani Allahın varlığa (insanın kendisinden meydana geldiği suya) güç yetirmesi o suyun belli bir zamana ulaşmasıyla gerçekleşmektedir.
Kaderin bir diğer anlamını Enam suresi 96. Ayette görmek mümkündür:
( Tan yerini ağartan , geceyi dinlenme zamanı , güneşi ,ayı vakit ölçüsü yapan Odur. işte bu yüce Bilginin düzenlemesidir.)
Ayette bir şeyin bir şey olarak kılınması Allahın taktiri olarak ifade ediliyor. Mesela gecenin sükünet kılınışı gibi. Ayete göre kaderin anlamı Allahın varlığa (gece) güç yetirmesinde ortaya çıkmaktadır. Allahın geceye güç yetirmesi onu (geceyi) bir şey olarak (dinlenme zamanı) kılması veya yaratması demektir. O halde Allahın takdiri ayete göre birşeyin bir şey olarak yaratılması veya kılınması anlamına gelmektedir. Ayetteki takdir kelimesi faale kalıbının mastarıdır. Bu babdaki fiilin anlamlarından birisi de filin bu baba sokularak ettirgen yani iki nesneye geçişli yapılmış olmasıdır. Ayette ceale fiili ettirgen olarak yani iki nesneye geçişli olarak kullanılmıştır. işte faale kalıbındaki takdir kelimesi bu anlamı ortaya koymuş oluyor.
Enam suresi 91. Ayette kader değerlendirmek anlamındadır:
( Allah hiçbir insana bir şey indirmedi demekle Allahı gereği gibi değerlendiremediler. )
Ayette kader değerlendirmek anlamındadır. Zira bu anlamın verilmesinde inanmayanların Allah hiçbir insana bir şey indirmedi sözlerinin etkisi vardır. Bu, bir hüküm ve yargıda bulunmaktır. Bir hüküm ve yargıda bulunmak ise yorumlamak dolayısıyla değerlendirmek demektir. Zaten günümüz anlambiliminde bir yargıda bulunmamızı sağlayan cümleyi oluşturan iki unsurdan birisi konu diğeri yorumdur. Dilbilgisindeki yüklem anlambilimde yorum olmaktadır. Yani konu hakkında yorumda bulunulmaktadır. Dolayısıyla o şey değerlendirilmiş olmaktadır. Böylece ayetteki kader kelimesine değerlendirme anlamının verilmesinde bu kelimenin sözcük anlamı değil de ayet bütünlüğü içerisindeki dil ve konu bağlamı çerçevesinde anlaşılmasının etkisi olmaktadır ki bu da kelimeyi anlamada anlambilimin kullanıldığını gösterir.
Kalem suresi 23-25 ayetlerde kader kelimesi azmetmek , kararlı olmak anlamında kullanılmıştır: (Bugün orada hiçbir düşkün kimse yanınıza sokulmasın diye gizli gizli konuşarak yürüyorlardı. Yoksullara yardım etmeye güçleri yeterken böyle konuşarak erkenden gittiler. )
Azmetmek ve niyet etmeye güç yetirmek , azmetmek ve niyet etmek, azim ve kararlılık içinde olmak anlamına gelir.
Kader kelimesi Kamer suresi 10- 12 ayetlerde bir işi düzenlemek , planlamak anlamına geliyor: ( O da ben yenildim bana yardım et diye Rabbine yalvarmıştı. Biz de bunun üzerine göğün kapılarını boşalan sularla açtık. Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık;her iki su belirtilen bir ölçüye göre birleşti.)
Bütün bu yan anlamlar , kaderin esas ve temel anlamı olan güç yetirme ile ilgili olduğu gibi, Al-i imran suresi 29. Ayete göre:
( Deki; içinizde olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde bulunanları da bilir ve Allahın gücü herşeye yeter.)
Ayetin genel olarak iki anlamdan oluştuğu söylenebilir . Bunlardan birincisi içinizde olanı gizleseniz de açıklasanız da Allahın onu bildiği ve Allahın göklerde ve yerde olanı bildiğidir. Diğer anlam ise Allahın herşeye gücünün yetmesidir ilk bakışta bu iki anlam arasındaki bağın ne anlamda olduğu çok açık değildir. Ancak yapısal anlambilim açısından ayeti dil ve konu bağlamına göre değerlendirecek olursak birinci kısımdaki anlamın özel , ikinci kısımdaki anlamın genel olduğunu, buna bağlı olarak ta Allahın her şeye gücünün yetmesi anlamının içerisinde Allahın göğüslerde olan ile yerde ve göklerde olanı bildiği anlamının bulunduğunu söyleyebiliriz . Yani Allahın herşeye güç yetirmesinin özel şekli Onun göğüsler ile göklerde ve yerde olanı bilmesidir. Dolayısıyla kader ile Allahın ilmi arasında sıkı bir bağın olduğu bir başka ifade ile kaderin Allah7ın göğüslerde olan ile göklerde ve yerde olanı bildiği anlamına geldiği söylenebilir.
Keza Hadid suresi 22.- 23. Ayetlerde Allahın yazması veya ilminden bahsedilmiştir:
( Yeryüzünde ve öz benliklerinizde başınıza gelen herhangi bir olayı yaratmamızdan önce, şüphesiz, O Kitapta bulunur. Doğrusu , bu Allaha kolaydır. Bu , kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allahın size verdiği nimetlerle şımarmamanız içindir. Allah , kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez. )
Ayetteki musibet kelimesi isabet eden şey anlamındadır. Bu isabet eden şey kötü de olabilir iyi de olabilir. Nitekim isabet edenin sadece kötü bir şey olmadığı bilakis iyi bir şey olabileceği takip eden ayetteki Allahın size verdikleriyle şımarmamanız içindir ifadesinden çıkarılabilir. Halbuki musibet kelimesi Türkçede daha çok kötü olan şeylerle ilgili olarak kullanılmaktadır. Yeryüzünde ve özbenliklerinizde başınıza gelen iyi veya kötü bir şeyin yaratılmadan önce bir kitapta olması, Allahın bu musibeti yazdığı veya onu bildiği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla kader mevzuunda delil olarak en çok kullanılan bu iki ayette Allahın yazması veya ilmi insana isabet eden iyi veya kötü musibetle ilgili olup, insanın fiilleriyle ilgili değildir.
Ayrıca insanın başına gelen iyi veya kötü musibetin her zaman açık ve net bir şekildi insanın fiilleriyle de bağlantısını kurmak yani arada bir sebeplilik bağı oluşturmak ta mümkün değildir yani insana gelen şu musibetin sebebi insanın şu fiilidir demekte mümkün değildir. Dolayısıyla sebeplilik bağına göre musibeti fiil olarak yorumlamak da mümkün değildir. Hem böyle bile olsa sebep ile sebebin sonucunu birbirinden ayırmamız mümkündür. Dolayısıyla bu durum musibet ile insan fiilinin birbirinden ayrı şeyler olduğunu gösterir. Diğer taraftan ikinci ayette Allah insana isabet eden musibetin yaratılmadan önce bir kitapta olmasının nedenini açıklamaktadır. Bu da insanın kaybettiklerine üzülmemesi ve Allahın verdikleriyle şımarmaması içindir.
Günümüz kelamcılarından Prof. Dr. Hüseyin Atay'ın da belirttiği gibi Allah müminleri ümitsizliğe düşmemeleri için teselli etmiş veya onları böbürlenip yollarını şaşırmaktan korumuştur. Yoksa ayet daha önceden yazılmış bir kadere uymak zorunda kalındığını ifade etmemektedir. Bu durumda her iki ayetin insanın fiilleriyle bağlantılı olarak ele alınması yorum olmaktan öte bir anlam ifade etmemektedir. Son iki ayetten önce geçen Al-i imran suresi 29. ayete göre kader Allahın ilmi anlamına gelmekte idi . az önce geçen Hadid suresi 22. ve 23. ayetlerde de insana isabet eden musibeti Allahın bildiğinden bahsedilmekte idi. Bundan hareketle kader Allahın ilmi ile alakalıdır. Allahın ilmi de musibet ile alakalıdır. O halde kader, musibet ile alakalıdır şeklindi bir akılyürütme yapılabilir.Kader mevzuunda en çok kullanılan bu iki ayette Allahın yazması veya ilmi musibet veya nimetle ilgili olup, insanın fiil ve davranışlarıyla ilgili değildir. Dolayısıyla bu ayetlerin insanın fiilleriyle bağlantılı olarak ele alınması yorum olmaktan öte bir anlam ifade etmemektedir.
Zaten Al-i imran suresi 165. Ayette kader kelimesi , musibeti isabet ettirmek anlamıyla yakından ilgilidir: ( Başkalarını iki misline uğrattığınız bir musibete kendiniz uğrayınca "Bu nereden?" dersiniz? De ki: O, kendinizdendir. Doğrusu Allahın gücü her şeye yeter.)
Ayette başlıca iki anlamdan bahsedilebilir . Birincisi insana musibetin isabet etmesi, ikincisi Allahın her şeye gücünün yetmesi. Yapısal anlambilimde dil ve konu bağlamına göre bu iki anlamı birbiriyle bağlantılı olarak anladığımızda birinci anlamın özel, ikinci anlamın genel nitelikli olduğu dolayısıyla insana isabet eden musibetin Allahın bir çeşit güç yetirmesi anlamına geldiği ortaya çıkmaktadır.
Ancak burada insanın sorumluluğuna da bir açıklık getirmek gerekiyor. Nitekim Nisa suresi 78-79 ayetlerde ( Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde olsanız bile ölüm size ulaşır. Onlara bir iyilik gelirse bu Allah katındandır derler. Onlara bir kötülük gelirse , Bu senin yüzündendir derler. De ki : Hepsi Allah katırdandır, Bu topluma ne oluyor ki , nerde ise hiçbir söz anlamıyorlar? Sana bir iyilik gelirse Allahtandır, sana ne kötülük gelirse kendindendir. Seni insanlara elçi gönderdik. Tanık olarak Allah yeter.)
Bu iki ayette , münafıklara hitaben insana isabet eden iyilik ve kötülüğün Allahtan olduğu, peygambere hitaben de sana isabet eden bir iyiliğin Allahtan , kötülüğün de senin kendinden olduğu ifade edilerek insanın sorumluluğu da vurgulanmış oluyor. Keza Şura suresi 30. Ayette: ( Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder.)
isabet eden bir musibetten insanın sorumlu olduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
Bu durumda ayetlerden anladığımıza göre kader, temel anlamı itibarıyla Allahın varlığa güç yetirmesi özel anlamı itibarıyla da insana isabet eden musibet veya iyiliğin Allah tarafından bilinmesi veya isabet ettirilmesi anlamını ifade etmektedir. Ancak insana isabet eden musibetten insan sorumludur. Yani musibet sorumluluk açısından insana, bilinmesi veya isabet ettirilmesi anlamıyla da Allaha aittir.
Kaderin anlamını Kuran çerçevesinde bu şekilde ortaya koyduktan sonra kader ile Allaha iman arasında bir bağın olup olmadığına bakmamız gerekmektedir. Kuran çerçevesinde bu bağlamda Tegabun suresi 11. ayette : ( Başa gelen hiçbir olay Allahın izni olmadan olamaz; Allaha kim inanırsa onun gönlünü doğruya yöneltir. Allah her şeyi bilendir.)
Ayetin birinci kısmında musibetin Allahın izni ile isabet ettiğinden bahsedilirken, ikinci kısımda ise Allaha iman edenin kalbine Allahın hidayet vereceğinden bahsedilmektedir. Ayeti bütün olarak ele alır ve bu iki anlam arasında bağlantı kurarsak musibetin Allahın izni ile isabet etmesi ile Allaha imanın birbiriyle ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Keza Bakara suresi 155.-157. Ayetlerde: (And olsun ki sizi biraz korku biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksilterek deneyeceğiz. Katlananlara müjde ver. Başlarına bir musibet geldiği zaman, Kuşkusuz biz Allaha aitiz ve elbette Ona döneceğiz derler. işte onlara Rablerinden nimetler ve rahmet vardır. işte onlar doğru yolu bulmuşlardır.)
isabet eden musibet karşısında alınan tavır ile Allaha iman arasında bir bağın olduğu açıktır.Yani kişinin Allaha ait olduğunu ve Ona döneceğini söylemesi Allaha olan imanın gösterir.
Yine Tevbe suresi 50.- 51. ayetlerde : (Sana bir iyilik gelirse, onların ağırına gider. Eğer, sana bir kötülük gelse ;Biz önceden işimizi tuttuk derler ve sevinerek geri dönerler. De ki: Allahın bize yazdığından başkası başımıza gelmez . O bizim sıkı dostumuzdur. inananlar, Allaha güvensinler.)
Musibetlerin isabet etmesiyle Allaha tevekkül arasında bir bağ olduğu anlaşılmaktadır. Allaha tevekkül ise Ona iman ile ilgilidir. Lokman suresi 17. ayette :
( Ey oğulcuğum! Namazı kıl , akla uygun olanı buyurup kötülüğü yasakla, başına gelene karşı dayanıklı ol; doğrusu bunlar üzerinde durulmaya değer, önemli işlerdir.)
isabet edene sabretmenin gerekliliği anlaşılmaktadır. Sabır ise Allaha iman ile ilgilidir. Keza Hadid suresi 22.-23. ayetlerde:
( Yer yüzünde ve öz benliklerinizde başınıza gelen herhangi bir olayı yaratmamızdan önce , şüphesiz, O Kitapta bulunur. Doğrusu ,bunlar Allaha kolaydır. Bu , kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allahın size verdiği nimetlerle şımarmamanız içindir. Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.)musibetin isabet etmesiyle , insanın kaybettiklerine üzülmemesi ve Allahın kendisine verdikleriyle de şımarmaması gerektiği anlatılmaktadır. Bu tür tutum ve davranış ise Allaha iman ile ilgilidir.
Zaten Cibril hadisinde geçen kadere inanma bu manada anlaşılmalıdır. Yani kaderin insan fiili ve bunun ezelde tespitiyle bir alakası yoktur.Nitekim yazar H.Atay da kader meselesinde insanın iradesini ilgilendiren nokta ile tabii ve kevni hadiseleri ilgilendiren ciheti birbirinden ayırmak gerektiğini ifade ederken kaderin insan fiili ile ilgili olmadığını tabii ve kevni hadiselerle ilgili olduğunu demek istemiştir. Dolayısıyla insan fiilini ve bunun ezelde tespitini kaderin anlamı içine almak yorumla sözkonusu olup, bu da belli bir mantıkla probleme yaklaşmak ve belli bir kültür çerçevesinde problemi değerlendirmekle gerçekleşmektedir. Zaten kader kelimesi ile Kuran'da insan fiilinin kastedilmiş olması Kuran'ın uslübüna da aykırıdır. Zira kader ile insan fiili kastedilmiş olsa bu, insan fiiline ayrı bir varlık kategorisi vermek yani insan fiilini daha somut bir tarzda mustakil bir varlık imiş gibi değerlendirmek anlamına gelir. Halbuki fiil insana bağlı olarak anlaşılan soyut karakterli bir şeydir. Öte yandan kadere imanın bir iman esası olarak kabul edilip edilmeyeceği ise iman esasları anlayışı ile ilgili bir husustur..
kardeşim biraz açın okuyun yahu. allah insanların yaptıklarına karışmaz insanların yapacaklarını bilir ama. sana o nefsi vermiş olaylara karışmaz ama zamandan müsterih olduğu için senn ne yapacagını bilir şöyle açıklayalım.
şimdi 2105 yılında temmuz ayında cuma gününde güneş tutulması olacaktır. bu bilgiyi bilim adamları verebiliyor değil mi? bilim adamları bunu nereden biliyor bunun hesaplarını yaptıkları için. peki bilim adamları bunu demese 2105 yılında güneş tutulmayacak mı? tutulacak.
allah zamandan müsterih olduğu için şu anda bütün zamanı görüyor. kıyamet ile dünyanı yaratılışını aynı anda görüyor. senin aldığın nefesi senin daha kaç kere nefes alacağını biliyor. bu bilme onu o yaptığı için değil sadece zamandan üsterih olduğu için.
yani herşeyi sana bırakmış o biliyor ama karışmıyor. anlayın ulan!
Allah herşeyi bilir, öyleyse senin ne yapacağını da bilir ama kaderini yazmaz. kaderi Allah'ın yazdığını iddia edenler bunla ilgili tek bir ayet gösteremezler, islam da böyle bir ifadeye rastlayamazlar.
bilgi kaynağı olarak götünü kullananlar islamda bunun olduğunu kendi kaynaklarına dayandırarak söylerler.
takvimler güneşin ne zaman tutulacağını yazar ve o gün o saatte güneş tutulur, güneş tutulmasının gerçekleşmesini takvimde yazılı olduğuna bağlamak aptallıktır, tıpkı insanın kaderinde yazılanı(!) yapmasını kadere bağlamak gibi.