kader kapiyi caliyor

entry3 galeri0
    1.
  1. ümit yaşar oğuzcan'ın en güzel şiirlerinden biri. *

    gelme diyorsun
    bu gel demektir.
    birazdan güneş doğacak
    doludizgin atlılar geçecek yüreğimden
    seni düşüneceğim
    gümüş mahmuzların parlaklığında
    yağmur nal izlerini örtmeden
    sana geleceğim
    bekle beni

    hindistan'da banaras şehrinde seni aradım
    ganj'ın sularında lanetlenmiş insanlar yıkanıyordu
    ganj'ın suları pisti bulanıktı
    içtim
    bir kadın tanıdım haydarabat'da
    cüzamlıydı güzeldi üstelik
    sana benziyordu
    etli dudakları vardı
    brahman mabetlerinde seviştik üç gün üç gece
    taşların üstünde yattık
    bir hayvan tarafımız vardı alımlı
    bir tanrı tarafımız vardı iğrenç
    bir insan tarafımız olacaktı
    aradık üç gün üç gece
    bulamadık
    bir tanrı tarafımız vardı korkunç
    sevemedik

    sonra nijerya'da mozambik'te altınsahilleri'nde
    kulaklarımda ulu ormanların uğultusu
    vahşetin musikisini dinledim yeşil yeşil
    zifir gibi bir yalnızlıktı içimde yokluğun
    iri bir memeydin kalçaydın avuçlarımda
    belki bir tutam tuzdun kirli
    seni düşündükçe susuyordum
    nehirler göller kandırmıyordu beni
    o kadınlara gidiyordum
    o bakır tenli kadınlara
    o kadınlarla da yattım
    adam boyu yaprakların üzerinde
    boyanıp boyanıp yeryüzüne çıkıyorduk derinlerden
    yorgundum
    kuşkuluydum
    iliklerime kadar bendim
    bir yeşildim
    bir beyazdım
    karanlıktım
    insan eti yiyenler anladı beni

    kanarya adalarında
    bir kamış kulübede iki ayna buldum
    birinde ellerim vardı kemik kemik
    parmaklarım beni çağırıyordu sana
    birinde gözlerim vardı
    ağlıyordum
    çiğnenmiş otlara döndüm
    ağlamaklı denizlere
    köpek balıklarının azı dişleri avutmaz beni

    bir gemiydim
    battım
    santa-isabelle adasının önünde
    şimdi 3200 metre derindeyim
    sana ahtapot gözleri topluyorum
    sana mürekkep balıklarının gözyaşlarını getireceğim
    bırak beni
    yosunlarla bir çeşmeden su içiyorum

    o derinliklerde bir mağarada buldum kendimi
    önce garipsedim çıplaklığımı
    utandım
    sonraları alıştım güzelliğime
    bir elim sendin
    bir elim ben
    ayaklarımı göremezdin
    öyle uzaktaydı
    sağ kolumu mekke'de kestiler şafak vakti
    utanmaz yalnızlığımla kaldım çaresiz
    bitmez
    haçlı seferleri boyunca anlatsam maceramı
    yakına gel
    dört yanımız iri ıstakozlarla dolu
    yalnız değiliz

    tuk ki bu tuzlu balıklarda benim yüreklerim çarpıyor
    tut ki gözümün yarısı elmada yarısı kapanık
    tut ki ben beyaz peynirim ben zeytinim
    al
    ekmeğine katık et beni

    dufy'nin bir sokağı vardı bilir misin
    ilkin seni o mor sokakta gördüm
    temmuzun on dördüydü
    bütün itliği üzerindeydi güneşin
    bir yeşil elbisen vardı
    bir siyah ayakkabın vardı
    bir gözlerin vardı
    bir dudakların vardı
    ama ben yoktum o sokakta
    tahiti adalarında
    gaugin'le seni düşünüyordum
    absent kadehlerinde ellerini içiyordum yudum yudum
    dufy'nin sokağı aklıma nereden geldi

    bir çift zar aldım
    attım gökyüzüne
    adis-ababa şehrine düştü
    adis-ababa şehrinde kadınlar
    hepyek bakıyordu yüzüme
    yüzümde cinayetler işleniyordu her gece
    kadmiyum kırmızısından kanlar akıyordu nehir nehir
    sen baksan görürdün
    her gözüme bir düşeş oturmuştu
    sen görsen anlardın
    titanyum beyazı yalnızlığımı

    budapeşte köprüsünün üzerinde
    bir çingene falıma baktı
    dedi üç günde öleceksin
    ben üç bin yıldır seni arıyorum
    kapılara sığmıyor umutsuzluğum
    lağım kokuları gibi çirkef gibi kederliyim
    içimden dünyayı ipe çekmek geliyor
    cümle yıldızlar şahidim olsun
    yapmazsam adam değilim

    şanghay'da orospular benimle yatmadı
    çirkinsin dediler
    pissin dediler
    yıkandım arındım
    afyon yüklü mavnalar geçiyordu çin denizinden
    birisi geçmişime küfretti
    tuttum öldürdüm
    geçmişim seninle güzeldi temizdi aktı
    kirlettim
    affet beni

    hamamatsu'da bir geyşa kızı yüzüme tükürdü
    pyong-yang'da kurşuna dizdiler beni
    tiz bir boru sesi üç defa ti çekti
    trampetler başımda zonkluyordu
    kederliydim
    çaresizdim
    canım tchaikovski'yi dinlemek istiyordu
    ah o keman konçertoları öldürdü beni

    dinsizdim istanbul'da minareler üstüme yıkıldı
    yoksuldum kudüs'te kiliseler kabul etmedi beni
    gelme diyorsun
    bu gel demektir
    birazdan akşam olacak
    rachmaninof'la bir meyhanede içmeliyim bu gece
    sonra sana gelmeliyim
    rachmaninof nereye giderse gitsin

    şimdi bir derin mavide akşam oluyor
    gök mavi deniz mavi
    mor dağlar yeşil ağaçlar mavi
    bozuk düzen mavi gecelerden sesleniyorum sana
    ne opera aryaları
    ne beşinci senfonisi beethoven'ın
    bir yalnızlık marşıdır çalınıyor uzakta
    gün ışığı arkamızda kaldı bak
    tanyerinde unuttuk gözlerimizi
    gel artık
    hayata yeniden başlayalım
    gel artık
    bu mavilerde kimseler görmez bizi

    solfej anahtarlarını kaldıralım
    do'ların mi'lerin önünden
    bırakalım bu dünyayı alabildiğine dönsün
    ölmekse daha kolay ne var
    yaşamaksa sensiz mümkün değil
    iskender adam edemedi bu dünyayı
    biz mi edeceğiz
    eflatun çözemedi yaşamanın sırrını
    biz mi çözeceğiz
    bütün yataklar bir kişilik
    git diyorsun
    nereye gideyim
    birazdan gece olacak
    ağır kılıçlar parçalayacak yüreğimi
    pis bir koku gibi çökecek üstüme yalnızlığım
    seni düşüneceğim stepler ortasında yorgun kimsesiz
    dolu dizgin atlılar geçmeyecek yüreğimden
    bir gözümde gümüş mahmuzların pırıltısı hazin
    bir gözümde bozulmuş nal izleri
    durup durup ağlayacağım

    sen bu ayrılıklar için mi yaratıldın söyle
    bu zehir zemberek kederler için mi
    bak bütün orkestralar sustu
    bütün ışıkları söndü dünyanın
    korkma
    haydi uzat ellerini
    geçmiş yılları yeniden yaşayalım bir bir
    bak dinle
    bir seslenen var uzaklardan
    bak dinle
    kader kapıyı çalıyor
    gelme diyorsun
    gelme diyorsun
    bu gel demektir.

    tanrının bıraktığı yerden biz başlayalım
    üç milyar insanın yarısını sen öldür yarısını ben
    üç kişi kalsak yetişir yeryüzünde
    yaklaş bana
    seninle kardeş değiliz

    hüzünle karışık sevinçlerden kurtul artık
    arzuların o belli belirsiz sıcaklığını sev
    biliyorsun
    önce tanrı insanı yarattı
    sonra insan sevgiyi
    ne yapsak boş
    ne kadar çabalasak faydasız
    geriye dönemeyiz
    olanlar oldu iş işten geçti
    çamurumuza sevgi katılmış bir kere

    kim bu şarkıları söyleyen
    karcığar faslından düm tek üzere
    aklım bir yere erişti durdu
    susun
    şimdi üçgenlerle oynuyorum
    kaldırın bu daireleri
    bir model kız geldi soyundu karşımda
    saçlarından üç fırça yaptım
    üç tüp boyan vardı
    verenoz yeşili zümrüt yeşili krom yeşili
    hepsini kattım birbirine
    senin yeşilini buldum
    senin yeşilinde orkestralar debussy'den çalıyordu
    senin yeşilinde unuttum siyahlığımı

    bu deli eden uğultu nerden geliyor
    kim kırdı bu aynaları
    toplayın yüzümüzü görelim
    çirkin değiliz artık
    bir kapı açıldı önümüzde ölümsüzlüğe
    güzeliz
    sabahlar bizimle dolu
    ışık diyordun al işte
    kör kuyulara kadar ışıdı yeryüzü
    renk diyordun işte bak
    buram buram mavi
    çarşılar dolusu kırmızı
    süt beyazından geceler
    sarı güneşler ortasında turuncu bir gün
    yitirilmiş saadetlerin bahçesinde mor çiçekler

    kardeş değiliz diyorum inanmıyorsun
    yalan bunca faziletler yalan
    bizi bu ciğeri beş para etmez insanlar mahvediyor
    aldırma diyorum sana
    dünya ikimiz için yaratıldı
    üç milyar insan iş olsun diye geldi yeryüzüne

    istesen hayat verirdim bu karanlıklara
    istesen gökyüzünü bir mendil gibi yırtardım
    denizlerden, göllerden, nehirlerden
    sana görmediğin renkler yaratırdım
    zamanın ötesinde
    yeni bir dünya kurardım sana
    insansız tanrısız kadersiz
    severdin
    dağ rüzgârlarının serinliğince
    yaşardın
    bu sefil dünyamızdan uzak

    bir yanıp bir sönen ışıklar gibiyim
    yumruk kadar yüreğimde sen varsın
    kutsal kaderler içinde seninleyim artık
    sarı badanalı evlerde baş başayız
    bütün duvarlara gölgen kazınmış
    kokun sinmiş bütün perdelere
    kapılarda parmakların beyaz beyaz
    sokaklarda ayaklarının izi
    ben bu sokaklarda ölsem
    kaldırımlar çekmez ağırlığımı
    söylesem aşkımı asırlar boyunca
    bu ikiyüzlü insanlar anlamaz beni

    desem ki yeryüzüne beş peygamber geldi
    beşincisi sensin
    desem ki iki kişi kaldık dünyada
    ikincisi sensin
    desem ki birisi var yeri göğü var eden
    o da sen olurdun
    sana tapmak için
    kilden bir heykel yapardım güzelliğince
    bilsem ki sen tanrı'dan iyisin
    bilsem ki tanrı senden güzel değil

    senin o kocaman kocaman gözlerin yok mu
    nasıl duruyor boşluğunda arzuların anlamıyorum
    nasıl nasıl bakıyor bana
    böyle merhametten uzak
    git diyorsun nereye gideyim
    ümitlerim ne olacak
    bunca şiirleri kim söyleyecek sana
    kim anlatacak dünyaya sığmayan güzelliğini

    ...
    0 ...
  2. 2.
  3. gitmek mümkün olsa da gitsem uzaklara
    sevmesem seni bir daha
    paramparça etsem yüreğimi cam gibi
    sonra yaksam
    savursam küllerimi karlı dağlardan, açık denizlerden
    yine seni severdim toz toz
    yine sana tapardım küllerimin ağırlığınca

    bu oksijen gazı olmasa da olurdu
    ama beethoven gelmeseydi dünyaya
    seni bu kadar sevemezdim
    ikimizin ortasında o duruyor
    sağımızda birinci keman
    solumuzda ikinci keman
    karşımızda üçüncü keman
    sonra orglar flütler kontrbaslar
    sustur şu orkestrayı beethoven
    şimdi dokuzuncu senfoninin sırası mı?

    bunca yalnızlıklar bunca yoksulluklar benim işim değil
    bu çirkinliği ben yaratmadım
    ne de bu kahpe güzellikleri
    bende sevmediğin ne varsa senden türedi
    şu karanlık bakışlar
    şu ellerimin pisliği
    şu dudaklarımdan çıkan iğrenç sözler
    besbelli senin marifetin
    ne buldumsa sende buldum kötülükten yana
    ne öğrendimse senden öğrendim
    seni sevdikten sonra başladım yaşamaya

    seni tanrı yarattıysa beni kim yarattı
    bu azabı kim verdi bana
    çıngıraklı yılanların zehrini içtim
    balinaların kusmuklarını
    kükürt kokulu imkânsızlıklar içindeyim
    oysa güzeldim tarihin ilk çağlarında
    görsen şaşardın
    öyle aydınlıktım
    öyle iyiydim
    kobalt mavileriyle doluydu yüreğim
    kurşun beyazlarıyla
    severdin beni midye kabuklarının yeşilliğince

    sonunda dediğim çıktı işte
    samanyolu'ndan bir yıldız düştü dünyaya
    sinekler gibi eziliverdi insanlar
    her şey bir anda olup bitti
    yapayalnız kaldık
    ne radyo-aktivite, ne mantar şeklinde bulutlar
    ne yaşamak sevinci ne ölüm korkusu
    sonunda üç kişi kaldık dünyada
    sen
    ben
    bir de jiro'nun manon lesko'su

    yine bana bakarken yüzün kızarıyor
    toplum kurallarından kurtulamadın daha
    bütün çayırlar bomboş
    görmüyor musun?
    al başını dağlara çık
    avaz avaz şarkı söyle sokaklarda
    bir kibrit çak
    bütün evler yansın
    yüz bin yılın öcünü al bu şerefsiz dünyadan
    sonra kaldır kendini denize at
    biraz serinle
    sevebildiğin kadar insanım ben
    on gram arsenik yeter canıma
    beni düşünme

    uzun mistral rüzgârlarının üzerine
    nimbüs bulutları geliyor kaç
    uykumuz bölündü çırılçıplağız
    kum fırtınası başladı
    çin seddi'nin ötesinde
    gölgemizi bir asya şehrinde unuttuk
    taklamakan çöllerinde kaldı rüyalarımız
    haydi git
    çok olduk iki olduğumuz yerde
    haydi git
    bir kalırsak yine var olacağız
    0 ...
  4. 3.
  5. en sevdiğim şairin en güzel şiirlerinden biridir.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük